1346 da başlayıp 1353 te bitmiş. Bir diğer adıyla kara ölüm.
Ortaçağ Avrupasında yaşam şu şekilde iş bölümü yapmıştı:
Papazlar dua ediyor, şövalyeler öldürüyor ve köylüler üretip herkesi doyuruyordu. ( bir yerden tanıdık geliyor ama)
Doğal felaket ve açlık dönemlerinde ise köylüler hiçbirşey yetişmeyen tarlalarını ve köylerini terk edip yollara düşüyor, yollarda hayvan leşleri ve bitki kökleri için birbirleriyle kavga ediyorlardı.
Açlıktan derileri sararıp gözleri deli deli bakmaya başladığında da şehirdeki şatolara ve manastırlara saldırıyorlardı.
Buna rağmen, Veba salgınları baş gösterdiğinde bunun suçlusu köylüler oluyordu.
Çünkü Papazlar öyle fetva veriyordu.
Oysa normal zamanda hepsini besleyen köylülerdi .
Felaketler: papazlar kötü dua ettiği için değil, dindarlar dindarca davranmadıkları için, ahlaklı yaşamadıkları için oluyordu.
Ama Mikrofon hep din adamlarında, kilisede olduğu için onlar fetva veriyor ve hemen suçluğu ilan ediyorlardı.
Bu fetvalarda asıl suç ve günah işleyen kilise ve şövalyelik kurumu hiç suçlanmadı.
Her zaman potansiyel suçlu halk oluyordu. Köylüler suçlanıyordu.
Tanrının kilisenin memurları, kürsülerinden bağırıyorlardı:
"Şehvetin köleleri! Siz ilahi cezayı hak ediyorsunuz"
Deniyordu.
1348 ila 1353 yılları arasında ilahi ceza 4 Avrupalı dan birini telef etti.
Veba, köyleri ve şehirleri kırdı geçirdi. Günahkarların yanında erdemlileri de cezalandırdı.
Floransalılar sabah kahvaltısını, yaşayan aileleriyle yaparken, akşam yemeklerini ölmüş ecdatlarıyla yediler.
Ama yine de sağ kalanlar yaşananlardan gerekli dersi çıkarmadılar.
Çünkü hala yaşamı ve ölümü anlatma, fetva verme yetkisi kilisedeydi.
Oysa Din kurumu her dönem, her dinde, yaşamın milyonlarca unsurundan hiç anlamayan kadrolardan oluşturulmuştu.
Düşünmekten, sorgulamaktan, incelemekten uzak kalmayı dinlerin temeli yapmışlardı.
Onun için din kurumunun, yaradılışın amacını ve yüklediği sorumlulukları anlaması asla münkün olmadı.
Tüm ömürlerini ibadet şekillerini nakletmekle, milyarlarca defa tekrarlamakla geçirdiler.
Yaradanı tanıyamadan, yaradılışı anlayamadan nesiller geldi geçti.
Bu kör bakış, insanlığın yaşadığı açlıkların, felaketlerin, savaşların en büyük nedeniydi.
Avrupa'da bu kilise zulmünün etkilerinden kaçınmak için yeni güçlüler oluşmaya başladı.
Bunlar da maddi servetleriyle ayrı bir sınıftı.
Bu yeni sınıf farklı zamanlarda ihtilaller yaparak iktidarı kiliseden devraldı.
Ancak insanlık bu defada bu sınıfın adaletsizliklerine ve zulümlerine maruz kaldı.
Bu yeni sermayedar sınıf, 19.asra yaklaşırken tümüyle küresel tefeci-banker sınıfın egemenliğine girdi.
Son iki yüzyıl içindeki tüm savaşların, soygunların, işgallerin belirleyicisi de bu tefeci-banker sınıf oldu.
Ve 21. Yüzyıla yaklaşırken, bu küresel tefeci-banker sınıf dünya hakimiyetini sağlandıktan sonra, dünyadaki din kurumlarının tamamını kontrolüne geçirerek yeni bir düzenlemeye tabi tuttu.
Tamamen küresel sermaye tefeci-banker sınıfın ekonomik menfaatlerine ve siyasi amaçlarına hizmet edecek şekilde dinlerin yeni versiyonlarını oluşturdular.
Bu iki gücün aynı amaçta birleşmeleri, insanlık tarihinin en zararlı işbirliğini oluşturdu.
işte bugün Ortadoğudaki ve Müslüman dünyadaki savaşların, dökülen kanların sebebi, Müslüman tarikat, cematleriyle, küresel tefeci-banker sınıfın amaçlarını birleştirmelerindendir.