ama bunun hakkında görüşlerim biraz daha farklı ve olumlu diyebilirim. yine bunun da sıkıcı anları var, ama merak hiç peşimi bırakmadı. belki konusunun daha fazla dikkatimi çekmesindendir. sırf kanyon sahnelerini görmek için bile izlemeye değer olduğunu düşünüyorum.**
müzikleri harika olan ancak kurgu bakımından zayıf olan yine de izlenilesi film. james franco'nun performansı "niye izledim ki ben bunu" dedirtmiyor. pişman olan aron'a da söyleyeceğim şudur ; (bkz: tesadüf)
an itibariyle izleyip bitirdiğim mide bulandırıcı,sinir bozucu,iğrenç ama bir o kadar merak uyandırıcı, komik ve tam bir film.
james franco'nun oyunculuğuna zaten diyecek lafımız yok.
notumuz 10 üzerinden 8...
mükemmel mekanla beraber film de "true story" olmasının da etkisiyle belgesel tadında farklı bir güzel gelmiştir. james franco gerçekten çok iyi iş çıkarmıştır. özellikle kadere vurgu yaptığı bir konuşma vardı ki son zamanlarda bu yönde düşünmeye başlayan beni oldukça etkilemiştir.
--spoiler--
Benim yüzümden oldu. Yaptığım seçimlerim yüzünden, Bunları ben seçtim. Bu kaya hayatım boyunca beni bekliyormuş. Varoluşundan beri daha bir meteorken milyarlarca yıl önce, Buraya nasıl gelmiş ki bu? uzayda buraya düşmeyi bekliyormuş. Tam buraya. Hayatım boyunca buraya sürüklenmişim. Doğduğum an, aldığım her nefes, yaptığım her şey beni buraya, evrendeki bu çatlağa sürüklemiş.
--spoiler--
yalnız james franco'nun yanında her şey vardı, yanına almayı başardığı kör çakı da dahil. bir cep telefonu yoktu. ya ben bir ayrıntı kaçırdım ya da insan bir cep telefonunu yanına almaz mı yavrucum. o kadar kamera almışsın. madem teknoloji sevmiyosun kamera niye aldın.
öncelikle james franco çok iyi iş çıkarmış ama film bir ara gerçekten sıktı. zaten o sıkışıp kaldığı kanyonda enteresan daha başka ne yapabilirdi ki? bu olası bir şeydi. ancak filmin gerçekten yaşanmış bir olay olması etkileyiciliğini arttırdı bence. haa bir de bazı sahnelerde seçilen müzik uymamış sanırım. ya da bana öyle geldi bilemiyorum.
can alıcı sahneleriyle, aron ralston karakterinin çektiği o zulümle iç burkan bir havaya sahip film. james franco iliklerime kadar şefkat ve acı hissettirdi. gerçek bir hikaye olmasıyla hissiyat iyice katmerleşiyor. izlerken travmatize edici yanı çok belirgin, böyle olunca da hallice insan kaptırıyor kendini. hatta ve hatta hayıflanmaya bile başlayabilirsiniz. iç burkan detaylar, karakter odaklı sahneler filmin başlıca çekici tarafları. konunun random olmaması, yaşanmış bir hikayeden alınması daha bir çekici yapıyor. soundlar güzel bir tat katmış, bunda herkes hemfikir. karakterin yaşadıklarını olaylar ve ilişkileri silsilesi derken kadere bağlaması iyiydi. çırpınışların ve azimli çabanın hissiyatla birleşmesiyle güzel bir film.
filmin her sahnesi abi bunlar nası gerçek olabilir dedirtecek niteliktedir.neden mi izlemesi gerekir :
1-true story
2-danny boyle
3-a.r. rahman
4-film olmuş arkadaş, beğenmemiş olan varsa bulsun beni.
ayrıca en iyi uyarlama senaryo ödülünü de kesinlikle alması gerektiğini düşünüyorum. onu da the social network'e verdiler şaka gibi. facebook facebook her gün aradım durdum.
Slumdog Millionere yönetmeni Danny Boyle'un yönettiği 127 Saat filmi James Franco'nun başarılı oyuncuğunda;Dağcı Aron Ralston'ın başından geçen gerçek bir hikayeyi anlatıyor.Genç dağcı Aron, Utah yakınlarındaki bir kara parçasında sıkışıyor ve 127 saatlik kurtulma mücadelesi.Film en iyi seneryo,en iyi müzik ve en iyi erkek oyuncu adayı olarak 3 dalda Oscar adayı gösterilmiş.Senaryo açısından bildik,müzik açısından heyecanlı fakat yetersiz filmde erkek oyuncu olarak kazanması fevkalade mümkün performansa sahip.izlenmesi gerek bir film.
--spoiler--
neredeyse bir insanlık dramıdır. insanın çaresiz kaldığında neler yapabileceğini hoş kesitlerle gösteren, yer yer açık açık, yer yer dramatik bir biçimde çaresiz insanın tecrübelerini gözümüze sokan bir "dram" filmidir aslında. james franco bence rolünün hakkını %100 verememiştir, ancak film gene de insanın duygularıyla oynamaya yetecek derecede insanlık dramı içeriyor.
danny boyle'un slumdog millionaire filmini o kadar sevip yerlere göklere sığdıramayan tiplerden değilim. bu filmini izlemeden önce de bu yüzden biraz ön yargılıydım. hani biraz küçümsedim sanırım, neyime güvendiysem artık!
kısıtlı bütçeli filmlerinin en iyilerinin arasında artık her daim yer alacağı kesin. danny boyle her ne kadar bir yarığın içinde küçük bir yerde sıkışıp kalmış karakter ile iç içe olsa da bizi kanyonun harika görüntülerinden de mahrum bırakmamış.
spoiler
yola çıkmadan önce musluktan akan suyun neden bu kadar süre ekranda kalmasını, filmin ortalarına doğru iyiden iyiye hissettiriyor film. bir damla suyun, tenimize değen güneşin sıcaklığını en iyi şekilde yansıtıyor.
insan en çok ölümü beklerken samimidir. ailesini çok sevmesine rağmen belli etmeyen aron tek başına bir kamera karşısında rahatlıkla dile getirebiliyor. yaşanmışlıkları belki de hiç önemli olamayacağı şeyler bir anda hayatını kurtarabilecek taslaklar halinde gözünün önüne geliyor.
james franco'nun üstün performansıyla beraber. umut, hüsran, hayal, fantezi, halüsinasyon, çaresizlik, çırpınış her şey bu yaklaşık bir buçuk saatlik dram-serüven filminin içinde.
her real story film gibi etkileyici bir film. gerçi hikaye zor ve ben izlemeye karar verdiğimde 127 saat boyunca aynı sahnede aynı şey için kasan bir insanı izleyerek ruhumu terbiye edeceğim sanıyordum ama aksine hikaye öyle güzel aktarılmış ki, insanı bir an bile sıkmıyor. özellikle aron ralstonın gördüğü imgeler çok güzel verilmiş. görüntüler muhteşem. müzikler de harika. ben ayıktım ama güzel kafayla daha da iyi gider film.
sasha grey ve amber tamblyn'in maksimum 1-2 dakika gözüktüğü film, hani biz söyleyelim de abazanlar ona göre feyz alsınlar. ehehehe.
bundan sonrası biraz spoylırlı olabilir: kusura bakmayın.
--spoiler--
öncelikle filmi bir arkadaşın "oscar'a adaymış izle" demesiyle izlemeye karar verdim. konu ne dedim dağcılık dedi. yazılanları falan da okumadım hakkında. o yüzden, adamın kolunu kesip oradan kurtulacağını bilmeyerek izleyince filmden aldığınız zevk 48548 katına çıkıyor otomatik olarak. ben ölecek sandim. sonra böyle kesip çıkmaya başladığı zaman arkadan sigur ros - festival çalması ise beni baya bir ağlatmaya yetti. baya hem de. gerçekten çok etkileyici bir film.
--spoiler--
bu sene en iyi film oscar'ını alacağını düşünmüyorum ama eli boş dönmeyeceğine eminim. en azından, "en iyi uyarlama" ödülü gibi bir şey vardı sanırsam, onu alabilir. çok hoş olur.
izledikten sonra kalkıp su içirten film . pişmanlıkları ve kendini sorgulama bölümü anca bu kadar güzel yansıtılabilirdi heralde.
filmde yer alan parçalardan biri ;
danny boyle yönetmiş, james franco oynamış. danny boyle sıkmadan, derdini güzel güzel anlatmış. mesele; filmin baş karakteri aron ın 5 gün süresince bir kanyonda sıkışıp kalması. filmde aron, kolunu kesip kurtuluna kadar geçen 5 gün süresince geçmişine gidiyor ve yalnızlığının nedenlerini sorguluyor. cevabını da buluyor aslında, tamamen kendi seçimleri. yani, kafasına buyruk hayat tarzı onu en son tutup bir kanyonun içine sıkıştırıp bırakıyor. social network, yeni dünyanın genç erkeklerinin başlıca dertlerinden bahsederken, 127 hours, çok daha özel bir konuya eğiliyor. demek istediğim odur ki, social network daha genel bir mevzuyla boğuşurken, 127 hours çok daha özel bir konuyu anlatıyor. bana sorarsanız, social network işlediği konuyu, çok daha güzel anlatıyor ve neticelendiriyor. çok daha kişisel bir konuyu anlatan 127 hours ise biraz havada kalıyor. demek istediğini anlıyoruz ama azıcık yüzeysel mi oluyor ne. social network ile 127 hours u karşılaştırdım çünkü ikisi en iyi film dalında ve en iyi yönetmen dalında oscar a adaylar. nacizane fikrim, social network ve david fincher in ödülü daha çok hak eden taraf olduğudur. 127 hours ile ilgili son sözlerim de şunlardır; 127 hours sıkıcı olabilecek bir konuyu sıkmadan ama biraz içi boş bir şekilde anlatıyor. iyi film ama belki de seçilen konunun anlatımının sınırlılığının kurbanı oluyor.