2.5 kere izlediğim film* çok önce izledim, sonra hatırlamaya çalıştım geçenlerde üzerinden geçtim zorunlu olarak. en sonunda yazabildim.
90 dk.da dar mekan ve tek karakter sınırlaması olmasına rağmen; hikayeyi yaşamıştım izlerken. öyle ki, filmin çoğu yerinde ''çaresizliğin tanımı''nı yaptırıyor film.
Gürültülü, karmaşık şehir hayatından doğaya sığınmak bazen en iyi kaçış yolu olarak görünür. insanoğlu huzuru doğada aramaya başlar. Gündelik yaşamın macera aşkıyla; baş edilecek, her daim yaşam kompenantlarını barındıracak bir yer değildir doğa ne de olsa. Ne zaman elimizi kolumuzu bağlar, sağır dilsiz eyler -geç olsa da- anlarız; doğanın ''tebessümle'' karşılanacak seyirlik bir macera olmadığını.
En iyi ders; ''Bir not dahi bırakmadan çıkılan yolda vahşi doğanın çaresizliğiyle ölümü hatırlatması ve geride bırakılan her şeye özlem duyulmasıyla'' verilmiş bence filmde. Bu da, ölüme ramak kala hatırlanma duygusunun silinmiş çizgilerdeki ironisidir heralde.
Hayata sorguların ve geçmişle orantılı hayıflanma, yalnızlık, cesaret ve doruklarda yaşanan tam bir yüzleşme. Gerçek yaşamdan alıntı olması da, filmin sonunu tahmin etme kuvvetini sekteye uğratıyor.
Filmin başında bir türlü açık verilmeyen Aron’un karakteri bu kerteden sonra tamamlama sekansını oluşturmaya başlıyor ve iç hesaplaşmalara giriyor hikaye.. Mahsur kaldığı süre içinde yaşadıklarını gözden geçirmeye bir hayli zaman buluyo aron. Ailesine haber vermeden evden uzaklaşması ve vurdumduymazlığı sonucu bu halde olduğunu ''hak edilmiş bir bedel'' olarak düşünüyo.
danny boyle'un ahlakçı tavrı, zaten ailesine karşı bölye düşünmesinden de anlaşılıyor.
james franco'nun fevkalade bir oyunculuk sergilediği, övgüyü hak eden film.
sonuçta film çok az mekanda geçiyordu. konu olarak geniş bir yelpazesi yoktu. ama yine de, çok etkileyici bir filmdi. bu da, yapımı başarılı yapan unsur.
genç bir dağcı olan aron, utah yakınlarında büyük bir kaya parçasının arasına sıkışır. hayatı için bir çeşit tuzağa dönüşen bu olayda aron, soğukkanlı olması gereken şoke edici bir çözüm yolu bulur.
Tek bir insanla beni kendine hayran bırakan filmdir. O nasıl bir oyunculuktur öyle? O kol kesme sahnesi nasıl bir sahnedir? Testerenin en kanlı sahnelerini bile gözünü kırpmadan izleyen ben, gözlerimi kapattım ve allaaam bitsin bu acı dedim izlerken.
(bkz: James Franco)
Baş rolü oynayan aktöre çok büyük bir görev düşen ve onunda bunu en iyi şekilde yerine getirdiği filmdir.
Öncelikle filmi izlerken o durumda psikolojik olarak sizde etkileniyorsunuz. Sağ kolunuzun sıkışması orada, sonra o koldan ümidi kesmek . Ve dahası.
Bize verilmek istenen mesajlardan birisi de sanıyorum şudur:
"asla pes etme" adamın kolu kayanın altında sıkışıyor ama hala yılmadan yaşama devam etme mücadelesine giriyor.
Ve orada kaldığı süre içerisinde hayatında olanı biteni düşünüyor, yaptığı hataları, olumsuz durumları. Nasıl iyi bir hale getirebilirim diye çözüm üretiyor ve sık sık hayaller görüyor.
filmi henüz dün sinemada izlemişken, annem hd görüntü kalitesi ile filmi bir kaç hafta önce online izlediğini söyleyince içim buruldu...
filmle ilgili ilk ayrıntım tabii ki bu, lakin dönelim filme aron ralston'un hayatı james franco tarafından canlandırılıyor ve gerçekten güzel bir şölen çıkıyor izleyici için ortaya, filmin en güzel yanı yaşanmış bir hayat hikayesi olması ve görüntü kalitesi ve çekimler o kadar iyi ki sanki aron kaya ve siz de oradaymışsınız gibi geliyor insana.
aronun orada yaşadığı korkuyu, telaşı, hayatta kalma savaşını kendi derinlerinizde hissediyor ve diyorsunuz ki oha ne kadar cesur!
filmi ister izleyin ister izlemeyin beni bağlamaz* ama francoyu tebrik etmek lazım. tebrikler franco. *
edit: aynı zamanda 6 dalda oscar adayı olmuştur film.
izlenebilir güzel film, insan depresyondayken her boka ağlamaklı oluyor, kendi çocukluğu aklına geldiğinde insanı çocukluğuna götürüyor bi de scooby doo çıktığında insanı korkutuyor law abiding citizen de de aynısı olmuştu film çok güzel ama bu güzel filmler biterken sonlarını neden bi çırpıda geçiştiriveriyorlar diye izleyici de soru işareti bırakıyor.zaten orası da tam olsa en iyi film ödülünü alırdı heralde.
pek anımsayamadığım fakat aklımda kaldığı kadarıyla;
"dünya oluştuğundan bu yana benim kaderim bu kaya ile karşılaşmak ve bunları yaşamak" şeklinde bir final ile biten gerçek hikaye filmi.
abimiz zamanında olayın hasını yaşamış zaar.
izlerken sık sık susyacağınız ve aklınıza subliminal mesajların da kazıdığı markalardaki içecekleri sokuşturan kurnaz yapımı bir filmdir.
ha biz türkler filmlere "ulan adam kolunu kesecek işte, ne gerek var seyretmeye" niyetiyle yaklaştığımızdan kella olayın sanatsal boyutunu kaçırmaktayız.
ama aron kardeşim o dağa bayıra vuracağına kendini yolda karşılaştığı manitalarla takılsaydı, akşam da partiye gitseydi çok daha eğlenceli bir gün olurda...
neyse netice itibariyle ben sözlük yorumlarını okuyarak film seyretme olayını noktalamış bir olarak filmi izleyin ya da izlemeyin demiyorum ama...
izlerken ciddi anlamda sıkıldigim, uzun, hareketsiz, karakterin ic hesaplasmalarinin bile beni zerre etkilemedigi film. (normalde etkilenirim cunku ben de cok sorguya cekerim kendimi)
tek guzel sahnesi kizlarla suya atlarkenki idi, o da orada olmak istedigimden.
gerçek bir hikaye olması filmi daha dikkat çekici hale getiriyor. ulan ben orda olsam ne halt ederdim, o kanyonda kalsam ne yer ne içer nasıl yaşardım diye tırnak yedirtiyor. demek ki yaşam güdüsü ne kadar zorda kalırsa kalsın insanoğlunda mutlaka debelenmek ve harekete geçmek için kurgulanmış. hayattan bıkmış olanların özellikle izlemesi tavsiye edilir.
şu argümanlariyla gönlümü fetheden; evet bunu başaran güzel film,
--spoiler--
Düşündüm.
Parçalar bir araya
gelmeye başladı Benim yüzümden oldu.
Yaptığım seçimlerim yüzünden.
Bunları ben seçtim.
Bu kaya hayatım boyunca beni bekliyormuş.
Varoluşundan beri daha bir meteorken milyarlarca yıl önce uzayda buraya düşmeyi bekliyormuş.
Tam buraya.
Hayatım boyunca buraya sürüklenmişim. Doğduğum an...aldığım her nefes...yaptığım her şey beni buraya...evrendeki bu çatlağa sürüklemiş.
--spoiler--