aralarında 6 yıl gibi bir aralık bulunan iki önemli olaydır.
kıbrıs harekatı bir nato ülkesi olan türkiye ile bir diğer nato ülkesi olan yunanistan arasında olmuştur...
büyük ağabey abd ise bunu durduramadığı için dünya genelinde karizmasını çizdirmiştir ve yunanistan bir nato ülkesi olan türkiye'nin kıbrıs'ı işgal ettiği gerekçesiyle nato'dan ayrılmıştır. bu durum sovyetleri sevince boğmuştur adeta... akabinde abd türkiye'ye 6 yıl süren bir ambargo uygulamıştır. *
iki kutuplu dünyadan türkiye'de nasibini almıştır ülkücüleri abd, sosyalistleride sovyet rusya desteklemiştir...
türkiye'de yapılacak bir darbe ile türkiye'nin elindeki veto kararı kalkacaktır ve öylede olmuştur... araştırın 12 eylül sosyal darbeden sonra 21 ekimde yani kırk kusur gün sonra kenan evren yunanistan'ın nato'ya girmesine evet demiştir..
uzunca bir süredir radikal gazetesi'nde de yazan, tarihçi avni özgürel'in ortaya attığı tezlerden biri. ancak bakış açısı son derece statik, üstelik tezin kaynağı olan operasyon condor ise farklı dinamiklere sahip bir coğrafyaya ait. tarihsel açıdan geçersiz olan bu önermenin üstüne bazı kesimlerin üzerine atlamış olması ise belirli bir siyasal tercihten öte gelmektedir: tarihi aklama tercihi.
tezin geldiği kaynağın abd'nin o dönem uyguladığı operasyon condor politikası olduğunu söylemiştik. bunun ne olduğunu açalım. operasyon condor abd'nin o dönem uluslararası politikasını oluşturan domino etkisine göre düzenlenmiş ve latin amerika'yı içeren bir deneydir. buna göre küba deneyiminden etkilenen ve abd'nin doğrudan arka bahçesi olan latin amerika'daki sola kayışı engelleyecek askeri cuntaların kurulması gerekmektedir. böylece ülkeler terörize edilecek, halk hareketleri çoğu zaman şidddetle, kimi yerde ise doğrudan siyasetle bastırılacak ve sorunsuz bir biçimde latin amerika'da dönüşüm tamamlanacaktır. işte 1975 yılında şili'de bir araya gelen cia yetkilileri ve latin amerika ülkeleri orduları komutanları böyle bir operasyonu eşgüdümlü bir biçimde başlatırlar. arjantin, paraguay, urugay, nikaragua, el salvador, kolombiya ve bolivya.... bütün bu ülkelerde benzer biçimde askeri cuntalar kurulur, ekonomik olarak serbest piyasa ekonomisine geçilir.
şimdi açık olarak bakıldığında bu operasyon ile türkiye'deki amerikancı darbe arasında açık bir benzerlik var. evet yöntemsel ve özsel bir benzerlik vardır. ancak burada önemli bir farklılık vardır. 1975 itibariyle doğu akdeniz'de sovyet tehlikesine karşı nato zaten işlevsiz kalmıştır. sovyetler birliği'nin etki alanı doğu akdeniz ve ortadoğu'dan iran ve afganistan'a dönmüştür. üstelik abd bu dönem itibariyle sovyetlerin hızla gerilediğinin farkındadır. pek çok çevre için afganistan'da sovyet müdahelesi şaşırtıcı olmamış, zaten beklenen süreç başlatılmıştır. önce iran'da, sonra da afganistan'da soğuk savaşın iki tarafı karşı karşıya gelmiş, birinde abd uzun vadede kazanmış, diğerinde ise önemli bir tehlikeyi bertaraf etmiştir. yeşil kuşak projesi zaten bu projenin tamamlanmasında 3. ve son noktadır. haliyle operasyon kondor ile açılan ve abd dış politikası ile uyuşmayan unsurların tasfiyesini içeren darbeler bu tarih itibariyle mümkün değildir. dahası nato için anlamsızdır.
elbette 12 eylül'den sonra nato'nun doğu akdeniz kanadının sağlama alınması abd'nin işine yaramıştır. böylece sovyet güney sınırı çevrildiği gibi, akdeniz'deki belli başlı gerginlik iki ülke arası soruna indirgenebilmiştir. emperyalizm bunda da böylece kurtulmuştur.
ancak görülmesi gereken daha önemli bir şey var: bu tezlerin dayanak noktalarından biri olan ambargo zaten parçalı olarak önce 1.mc ve 2.mc hükümetlerinde bozulmuştur. 3.mc'De( demirel hükümeti) ise ambargo fiili olarak kalkmış, almanya üzerinden türkiye'ye yarım milyar dolarlık kredi sağlanmıştır. o halde ambargoda bunun cevabı olamaz. cevap bunlardan daha karmaşıktır. aynı anda dünya genelindeki çözülüş ve yeniden kuruluş dinamiklerinin, türkiye sermayesi ile uyuşması ile alakalıdır. daha açıklayıcı olacak olursak; türkiye'nin ekonomik ve siyasal politikalarında yeni liberal düzene bütün mekanizmalar açısından teslimiyeti gerekmektedir. ülkedeki yönetememe krizi bu durumu engelleyecek durumdadır. türkiye'nin 1960'lardan beri sürdürdüğü ithal ikameci politikalar tamamen çökmüştür. gümrük duvarları indirilmeli, tam birliktelik sağlanmalıdır. düzenin yönetememe krizi de zaten buradan doğmuştur, boşluk oluşmuştur. elbette siyaset boşluk tanımaz, ülkede devrim yerine karşı-devrim gerçekleşmiştir. bu siyasa denilen şeyin genel doğasında olan bir olgudur.
o halde mal bulmuş mağribi gibi her teze atlamamak gerekiyor. bir gazetecinin uluslararsı siyaset eşittir ülkedeki dönüşümler genellemesi her zaman geçerli olmayabilir. dahası bunun arkasında da mutlaka başka şeyler aranmalıdır.