kara gündür. güneşi battığı gündür. bir çok ananın ailenin yüreğini kanatan gündür. şerefsizlerin memleketi al aşağı ettiği gündür. vatansever ve vatan haini insanların yanlış koltuklarda oturduğu gündür. bugün sene-i devriye-sidir. erdal erendir 12 eylül. lanet kenan evrendir.
türkiye'de yapılan son askeri darbenin başlamasına neden olmuş tarihtir. hukukun yerle bir edildiği, insanlık dışı uygulamaların yapıldığı, bir kuşağın hayatının tümden değiştirildiği darbenin tarihidir. en çok da hesabı hala sorulmadığı ve ne yazık ki sorulamayacağı için utanç verici olan bir tarihtir.
ülkede vatanseverlerin etkinliğini kırmak için düzenlenen komplonun neticelendirildiği tarih.
bu tarihten sonra dünyada olduğu gibi türkiye'de küreselciler ile milliyetçiler, ulus devlet-çok uluslu şirketler arasında bir yarış başlamıştır, elan küreselciler önde götürmektedir.
adalet ve kalkınma partisi gibi oportünist partinin adı konmamış miladıdır. çünkü o dönemin zarar görmeyenleri ve aradan sıyrılıp zeytinyağı gibi üstüne çıkanları vardır, bu partinin temelinde. onun içindir ki şu şu keskin görüşü vardır diyemeyiz. önleri arkaları oportünizm bezelidir.
anlatacağım olay kaçıncı gözaltına alınışımdaydı hatırlamıyorum şimdi. gün ışıdığında eve gelmişti jandarma timi. alışmıştım. gel, deseler paçaları çorabın içine sıkıştırılmış pijamanın üzerine bir pantolon geçirip sessiz sedasız çıkardım. ama hiçbir zaman öyle yapmadılar. he defasında sözüm ona sakladığımız bir başka suçlu olup olmadığını kontrol edermişcesine gürültüyle odalara dalıp ortalığı ayağa kal-dırdırdılar, eşimi çocuklarımı korkuttuktan sonra söylediler ne istediklerini.
indik sokağa, pencerelerden uzanan meraklar bakışlar altında cemseye bindirildim; üsteğmen telsizle 'dokuz kişiyi aldık geliyoruz' diye anons etti ve yola çıktık. öndeki jipi takip ediyorduk. benden başka tanımadığım sekiz kişi daha vardı kasada. karşılıklı oturmuş iki silahlı askerin yanma dizilmiştik. dikimevi yoluyla mamak'a gidecektik. tam dikimevi'ne geldiğimizde araçlar durakladı ve muhtemelen böyle bir anı bekleyen gençten biri, şimşek hızıyla cemsenin kasasından dışarı atlayıp çapraz istikametteki abidinpaşa semti tarafına kaçmaya başladı. askerler ne olduğunu anlayamamışlardı bile. inip silaha davrandılar. dur. ateş. falan derken çocuk gözden kayboldu... 'dokuz kişiyi aldım getiriyorum dememiş olsam neyse' diye homurdandığını duyduğum üsteğmen bir süre bekleyip sonra askerlere cemseye binme emri verdi ve tekrar yola çıktık. mamak'a doğru giderken bir kere daha durduk.
sebebini neden sonra fark ettim. bir simitçi fırında yeni doldurduğu tablasıyla caddeye çıkmak üzereydi. üsteğmen 'gel' diye işaret edince adamcağız siftah yapacağı zannıyla koşa koşa geldi. ve gelmesiyle askerlerin onu karga tulumba kasaya bindirmeleri bir oldu. dokuza tamamlanmıştı kafile. ne olduğunu anlamamıştı simitçi. 'kolorduya gidince yanlışlık olmuş deyip bırakacak seni komutan' diyordu askerler. sabahın köründe gözaltına alındığımız için açtık, askerler dahil hepimiz birer ikişer simit yedik gidene kadar. mamak'a indiğimizde bizden önce gelenlerin arkasına eklenip alışılageldiği gibi sıraya dizildik... üsteğmen ortalıktan kaybolmuştu. simitçi arada bir 'ben yanlışlık...' diye ileriye çıkmaya yeltendi ama her defasında nöbetçilerin dipçik darbeleriyle ikazı üzerine sıraya döndü. ilerde bir yüzbaşı
'sağcı mısın, solcu mu' diye sorup ikiye ayırıyordu gelenleri. suçsuz olduğunu söylemenin manası yoktu, dinlemiyordu.. sıranın ön taraflarında biri 'atatürkçüyüm' demek gafletinde bulundu. tasnifte öyle bir şey yoktu... dolayısıyla 'lan sen benimle dalga mı geçiyorsun' diye tekme tokat girişti çocuğa yüzbaşı... bu tabloyu görünce korkan simitçi bana sordu 'ne diyeyim abi' diye. 'sağcıyım de' dedim. savcılığa götürülürken yanımdaydı. adının kerim olduğunu kastamonu'nun köylerinden birinden geldiğini o sıra öğrendim.
günler sonra duruşma için salonlardan birine götürülürken tekrar karşılaştık... 'hayrola bırakmadılar mı seni daha' diye takılacak oldum. ama işittiklerim kanımı dondurdu. kurtuluşçular diye bilinen sol gruptan birini öldürdüğü iddia edilmiş, idam isteğiyle yargılanıyordu. bankta yan yana otururken anlattı; ifadem işkenceyle alındı, kabul etmiyorum de, hâkim seni serbest bırakır, demiş askeri savcılık emrinde çalışan polisler; imzalatmışlardı ne varsa. güya adamı öldürdükten sonra tabancayı gömdüğü yeri bile polislere göstermişti; buna ilişkin tutanakta da imzası vardı. avukat tutmasını tavsiye edebildim sadece..
iki günde bir mahkemeye çıkarıldığım için ara ara denk geldik. nöbetçilerden fırsat bulduğunda hayrına bir avukatın vekaletini aldığını ama onun da pek ilgilenemediğini söyledi. derken idama mahkûm edildiğini öğrendim. beni nezaretten götüren jandarma erlerinden biri geçmişte ara ara onunla konuştuğumu hatırlayıp hemşehri olduğumuz düşüncesiyle söylemek ihtiyacını hissetmişti.
kendi derdimi unuttum soruşturmaya başladım başına ne geldiğini. benim davalarıma giren avukatlardan rahmetli kaya beye rica ettim ilgilenmesini. emekli askeri hâkimdi kaya bey. onun çabasıyla kerim'in öldürdüğü iddia edilen genci aynı örgütten bir başka kişinin öldürdüğünü; hatta o şahsın bizim simitçiyle aynı yerde yani mamak'ta aynı günlerde yargılanıp mahkûm olduğunu öğrendik. ve o sayede askeri yargıtay safhasında kerim'in darağacından kurtulup beraat ettiğini...
sahibinin cesedi yanında umutsuz bir sadakatle bekleyip ağlamaktan yorulan bir köpeğin sonunda artık yola çıkıp uzaklaşmasına benzer bir duyguyla terk ettik inaçlarımızı, düşüncelerimizi ve eylemlerimizi...!
kenan evren ve cuntacı sürüler de onların oyunbazları.
ne canlar aldılar , ne canları yaktılar.
sscb nin mi yoksa adb nin mi yalakalığını yapsam derdine düşen evren ve bu günkü postal yalayıcılar hala abd şakşakçılığını sürdürmekte .
rusya eski önemini yitirmiş abd nin pompalamasıyla siyasi arenada yer bulmaktadır.
sscb döneminde satılan silahların kefaretini ödeme , bir anlamada arkasında durma derdindedir.
işte ; 12 eylül ü tertib edenler ve o günlere çanak tutan siyasilere sesleniyorum , allah ın laneti üzerinize olsun .
bugün ile kıyaslanmaması gereken bir gün. şuan akp nin yaptığı darbe değil, tamamen kışkırtma politikasıdır. bu ülkede sokağa dökemediği belirli kesimler var.. ve hala o kesim sokağa inmedi. amaçları mahalleyi ateşe verip, yağma yapmak.
Bugün 33. Yıl dönümü olan askeri darbenin tarihidir. Kenan evren ve kurmaylarının yönetime el koymasıyla başlamıştır. Asılan Deniz Gezmiş is sembolük bir isim olmuştur.
tsk'nın darbe yaparak tbmm'yi kapatıp anayasayı lağvettiği ve çocuk kadın demeden kendince tehdit olarak gördüğü herkesi işkenceden geçirip katlettiği kabus günlerinin başladığı gündür.
bu darbe sadece siyasallaşmış kitleleri değil, toplumun her kesimini iliklerine kadar korkutan bir darbe olmuştur ve sonucu apolitik, ezik ve silik yeni nesillerdir...
Amerika tarafından desteklenmiş, sağcı askeri kesim tarafından büyüyen solu durdurmak için yapılmış askeri darbenin yılıdır. darbe sonrası kapitalizmin çeşitleri ülkede uygulanmaya başlamış, insanlar apolikleştirilerek siyasetten uzaklaştırılmış, bunun içinde afyon kullanılmıştır.. darbe; şiddetini artırarak ve yönünü daha da sağa çevirerek günümüzde devam etmektedir. buna da "ileri demokrasi" denmektedir.
arada ne değişti derseniz ? o zaman kenan evren vardı asmayalım da besleyelim mi diyordu, şimdi ise hakkını arayan demokratik tepkisini dile getirmek isteyen vatandaşlara çapulcu diyen tayyip erdoğan var. bir şey değişmedi yani pek fazla.