ülkücü açıdan yorumlanacak olursa yalnızca piyonları mahkum edip, fikirlerini yaşatmış olan darbedir. ülkedeki kapitalist sermaye gücünü artırmak bu darbeye başvurmuştur. ve bu darbe sonucu ülkücülerin fikirleri iktidara gelmiştir. zaten bunu kendileri de söylemiştir: "kendimiz burdayız(hapishane) fakat fikirlerimiz iktidarda." bu darbede olan yalnızca halka olmuştur.
Sanıldığının aksine sola değil demokrasiye ve dolayısı ile halka yapılmış olan darbedir. Darbeci paşalardan Bedrettin Demirel, darbeyi bir sene önce yapacaktık fakat olaylar artsın halk darbeyi kabul etsin diye 1 sene bekledik diyebilmiştir. Netekim darbe sonrası zaten sadece adı olan demokrasinin adıda gitmiş ruhuna el fatiha okunmuştur. Velakin beni asıl dehşete düşüren ise bir belgeselde Kenan Evrenin ayrımcılık olmasın diye arada ülkücüde asıyorduk demesidir. Tavuk mu kesiyorsun netekim?
Baştada söylediğim gibi darbe sadece sola yapılmamıştır. Netekim o dönem yamulmuyorsam diyanet işleri başkanlığına getirilen Süleyman Ateşinde desteğiyle namaz vakitleri dahi değiştirilmiş, akşam rakısını içer sabah namazını kılar laik atatürkçü dindar dinini Kurandan öğrenen entelektüel müslümanlar tam gazla yetiştirilmeye başlanmıştır.Bunun gibi belki çok örnek verilebilir fakat yeter bu kadar netekim..
27 mayıs darbesiyle birlikte ülkedeki gerici/liberal grupların siyasetten uzak kalmasına dayanamayan küresel kuvvetlerin yardımıyla yapılan darbedir. 27 Mayıs darbesini savunuyor muyuz? Hayır! Herhangi bir müdahaleyi savunuyor muyuz? Hayır! 12 eylül 1980 sonrasında idamlara alkış tutan, televizyonlarda kimin eli kimin götünde programları izleyen, üniversiteleri bir orgazm ve kocaman hamburger araçları olarak gören, hayatı boyunca 3. bir şahsın hayatını düşünmeyen, her türlü farklı düşüncenin şiddetle ortada kaldırılmasını çare olarak gören, mayfa babalarına, güce tapınan, dünya, türk, anadolu klasiklerinden uzak, diye düşünüyorum cümle sonlarına sahip, okumasa da kitabını alıp sevdiği yazarlara sahip, kendine olan güveni sıfırlanmış, üretime karşı satın almayı ve kredileri benimsemiş, laiklik-şeriat çatışması zokasını yutmuş, parti liderlerine dağıttıkları hediye ölçüsünde oy veren, oy verdiği partinin programını bir kerecik olsun bilmeyen, sosyal demokratlığı büyük solculuk zanneden, tepkisiz, alışmış, kendi fikirleri televizyonun ekran ölçüsü ve kanal alma gücüyle sınırlı olan, işçi-köylü yerine halkların özgürlüğü zokasını yutmuş sözüm ona sosyalist partileri olan, 5 yıl önce ana avrat söverek hapisaneye gönderdiği hemşerisi iş adamını geri dönüşünde bir iş bulabilme umuduyla davul-zurna ve kurban merasimleriyle karşılayacak kadar bencil, iyi bir geleceği; güzel bir araba, bol paralı bir iş ve taş gibi hatunlar olarak özetleyen, zamanın en revizyonist gazetesi cumhuriyeti en koyu marksist gazete zanneden, sırf dinine bağlı diye insanları bir numaralı adam olarak gören, akşam rakı içip sabah bayram namazına camiye gidecek kadar geniş görüşlü, hangi ünlünün kiminle nerede ne bok yediğini merak eden, akşam haberlerinde deprem haberinden sonra hayvanat bahçesinde sevişen pandaları izleyebilecek kadar entellektüel, yatarken bile takımının forma renklerinde pijama giyen, arabasını arkadaşı olarak gören, her gördüğü sakallıya dede diyen, yazarların en iyi oylanan ve en kötü oylanan entrylerini aynı başlıklar haline sokan düşünce sistemine sahip, yabancı dil eğitimini yabancı dilde eğitim haline sokan, urfadan gelip kebapçı açan yurdum insanının dükkanının ismini keb-up koyduğu, kopyala yapıştır, çevir-cilala-bastır mantığıyla çalışan yazarları olan, memet ali bey neöölüür diye yalvarttırılan, yalvarma kültürüne sahip, üniversite profesörlerinin alanı dışındaki diğer bilim dalıyla dalga geçtiği bir topluma sahip olduk. Ne olur Kenan Evren denen zatı alkışlayan gençleri hor görmeyin. Zira onların gözlerinin önünde kocaman bir perde vardır.Kısa bir süre içinde de kalkmayacağı malumdur...
günümüz gençliginin tüm köklerinden kopmasına ve yav$aklasmasına neden olan hadise.
ülkeyi 100 yıl geri götüren ve bu ülkenin aydınlarının ı$ıgını söndüren utanç duyulan tarih. hatırlanması, çıkarımlar yapılması ve ders alınması gereken tarih.
hakkında çuval dolusu komplo teorileri üretilmiş ve bu kadar komplonun arasında asıl gerçeğin anlaşılamadığı, birileri mi yaptırdı, birileri mi yaptı gerçeğinin henüz bilinmediği darbe, ihtilal. üzerinden 26 yıl geçmesine rağmen hala yapılması gerekli miydi, gerekli değilmiydi tartışmalarının devam ettiği tarihi bir gerçek. 1961 anayasasının özelliklerinden bir tanesi birey temeline oturtulmaya çalışılmış yani temel hak ve özgürlüklerin artırıldığı bir anayasa olmasıydı. bu durum bir ölçüde fikirlerin beyinlerde değil sokaklarda çatışmasına yol açtı. sonrasında gelen tutuklamalar, geniş kapsamlı 1974 affı, ve sonrasında yine anarşi ve terör ortamı, hangi zümreye mensup olursa olsun ölen insanlar. ve en nihayetinde 1980 ihtilali. normlar hiyerarşisinde, uygulamaların kanundan üstün olduğu süreç, ihtilallerin en önemli özelliklerindendir. şimdiki anayasamız, devlet temelli bir anayasadır ki, bu da özgürlüklerin 61 anayasasına nazaran daha kısıtlı olması anlamına gelir. belki de üzerinden 26 yıl geçmesine rağmen hala ihtilalin getirmiş olduğu anayasayı kullanıyor olmamızdan ötürü, halen 1980 ihtilali tartışılmaktadır ve tartışılmaya devam edecektir.
yaşanan tüm can sıkıcı olaylara rağmen, pekçok aşk hikayesinin ortaya çıktığı, hazin ayrılıkların, heyecanlı koşturmacaların yaşandığı; hakkında onlarca roman, sinema, müzik eserleri verilen zorlu dönemin en önemli tarihidir. bir milenyum genci olarak, sırasında yetişkin olarak yaşamış olmayı zaman zaman hayal ettiğim tarihtir. işte böyle garip bir fantaziyi bende uyandıran eserlerden biri:
ezginin günlüğü
1980
**
sigaramın dumanına sarsam saklasam seni
yokluğun ah yol yol olsa uzasa unutmam seni
gitme gitme gittiğin yollardan dönülmez geri
gitme gitme el olursun sevdiğim
incitir beni
akşam vakti sardı yine hüzünler
kalbim yangın yeri
gel kurtar beni senden
akşam vakti dolaştım sokaklarda
yırtık bir afiş
seni gördüm duvarda
ideolojilerin insan doğasına olumsuz etkisine net ve sevimsiz bir örnektir. aynı sokağı paylaşamayan, dışarı çıkamayan ve birbirlerini gördüklerinde selamlaşmak yerine birbirine ateş edenlerin türemesine sebep olmuştur. aynı dönemde insanlar, yeni taşındıkları bir şehirde hem tercüman hem hürriyet gazetesi alarak ideolojilerini saklama yolunu seçerdi. amerikalı yazar harriet beecher stowe' yi haklı çıkaran zamandır: ' ideolojiler bizi ayırır, düşler ve kabuslar birleştirir. '
ne amaçla yapıldığı belli olmasına rağmen yine de her ne hikmetse tüm olayları bıçak gibi bir günde kesip atan , demokratik ülke seviyesinde bir level daha geri düşmemize neden olan özgürlük ve kendini ifade yeteneğini ortadan kaldıran , bu günkü genç yozlaşmış nesilin öncüsü uygulamalara sahip olmamızı sağlayan , elimizi belimizi her şeyimizi imf ye bağlamamıza neden olan hükümetleri ortaya çıkaran , türkiye'nin iyi yada kötü geleceğine ciddi bir darbe vurmuş baskı ve askeri diktatörlük günüdür.
not: kayıp insanların akıbetini hiç söylemiyorum bile.
(bkz: yargılansınlar netekim)
son zamanlarda duvar diplerinde yetişen aciz, basiretsiz, bir kısım sefil türk gencinin, konuşmasını ayakta alkışladıği bir cuntacının*, ülkesinin kapılarını sonuna kadar a.b.d.'ye ve mandaya açtığı tarihtir 12 eylül 80...
işkencelerle, tecavüzlerle, kaza süsü verilmiş ölümlerle ve idamlarla geçirilecek bir dönemin başlangıç tarihidir 12 eylül 80...
evlerinde silah olanların değil, kitap olanların götürüldüğü tarihtir 12 eylül 80...
2 yılda sakarya meydan muharebesi'ndeki insan kadar vatandaşımız öldüğünden*,
karşı çıkanların veya laf edenlerin bir kez daha düşünmelerini gerektirecek hadisedir.
yakin tarihimizde yasanmis bir yuz karasi olarak hatirlanmasi gerekirken, malesef ki bir takim bilincsiz, duyarsiz, ozenti * gencligin ** "12 eylul ne bilmiyorum, 11 eylulle bi alakasi mi var?" diye utanmadan televizyona konusabildikleri irkindan cinsinden utandiran olay.
(bkz: yuh diye sovesim var!!)
amerika tarafından başlatılan kargaşanın gene amerika tarafından durdurulmasının tarihi. ha tabi "ulen madem başlatacaklardı neden durdursunlar?" diyebilecek naif bünyeler çıkacaktır elbet, o yüzden bi açıklama yapalım: bak sevgili kardeşim, en önemli neden, amerika'nın türkiyede pazar bulması için ülkede ciddi bir karışıklığa ihtiyaç vardı, çünkü bu karışıklık olmadan ülkemin pazarına öyle rahat rahat giremeyecekti. bu yüzden ilk başta, çobanlar birbiriyle kavga ederken koyunları birer birer götürmek lazımdı. tabi öncelikle, kendilerine kul köle olacak bi adam bulmalılardı ki ülkeyi kolayca versin ellerine(harbiyeli olacak tabii ki de). mal mülk düşkünü, kendi çıkarı için kimseye acımayacak, en büyük hayali güneye manyak manzaralı bir yalıya yerleşip, cıbıldak turistleri kesip, bazen de onların resmini yapmak olan bir adam... netekim buldular da. sonrası malum hikaye; birbirini b.k yoluna doğramış bir nesil ve şimdiki tikkyler, düşünme özürlüler vesaire...
sonrası mı? tl nin değeri düştü, krizler patlak verdi, millet fakirleşti, dolar saltanatını kurdu, uçurum arttı, hayatından memnun olanların sayısı azaldı. sönen onca ocak da cabası...
birçok sağcı ve solcunun cezaevini boyladığı dönemdir. ancak solcuların sızlandığı bir konu da vardır : " cezaevlerinde ilk başlarda solcular yoğunluktaydı, fakat sonra birçok solcu çıktı ve yerini ülkücüler doldurdu ve biz azınlıkta kaldık, bunlar niye söylenilmiyor, biz de ezildik ... "
"cunta"... tam anlamıyla...demokrasiye uzanan uzun, keskin ve dikenli bi kılıç...binlerce insan-ortak özellikleri muhalif olmaları- bu kılıçtan geçirildi...ve onlarla birlikte yoksulların umutları da...işte o andan itibaren 24 ocak kararlarıyla ülke tam kapitalist sisteme eklemleşmeye başladı ve birçok kitlenin hakları silah gölgesi altında budandı...varoşlar fettuhlahçılara kaldı...darbeyi yapanlarsa mutluluk içinde resimleri yaptı..mitinglere ellerinde kuran-ı kerimle çıkarak dini de iyi kullanmışlardı..