bugün

anlatacağım olay kaçıncı gözaltına alınışımdaydı hatırlamıyorum şimdi. gün ışıdığında eve gelmişti jandarma timi. alışmıştım. gel, deseler paçaları çorabın içine sıkıştırılmış pijamanın üzerine bir pantolon geçirip sessiz sedasız çıkardım. ama hiçbir zaman öyle yapmadılar. he defasında sözüm ona sakladığımız bir başka suçlu olup olmadığını kontrol edermişcesine gürültüyle odalara dalıp ortalığı ayağa kal-dırdırdılar, eşimi çocuklarımı korkuttuktan sonra söylediler ne istediklerini.

indik sokağa, pencerelerden uzanan meraklar bakışlar altında cemseye bindirildim; üsteğmen telsizle 'dokuz kişiyi aldık geliyoruz' diye anons etti ve yola çıktık. öndeki jipi takip ediyorduk. benden başka tanımadığım sekiz kişi daha vardı kasada. karşılıklı oturmuş iki silahlı askerin yanma dizilmiştik. dikimevi yoluyla mamak'a gidecektik. tam dikimevi'ne geldiğimizde araçlar durakladı ve muhtemelen böyle bir anı bekleyen gençten biri, şimşek hızıyla cemsenin kasasından dışarı atlayıp çapraz istikametteki abidinpaşa semti tarafına kaçmaya başladı. askerler ne olduğunu anlayamamışlardı bile. inip silaha davrandılar. dur. ateş. falan derken çocuk gözden kayboldu... 'dokuz kişiyi aldım getiriyorum dememiş olsam neyse' diye homurdandığını duyduğum üsteğmen bir süre bekleyip sonra askerlere cemseye binme emri verdi ve tekrar yola çıktık. mamak'a doğru giderken bir kere daha durduk.

sebebini neden sonra fark ettim. bir simitçi fırında yeni doldurduğu tablasıyla caddeye çıkmak üzereydi. üsteğmen 'gel' diye işaret edince adamcağız siftah yapacağı zannıyla koşa koşa geldi. ve gelmesiyle askerlerin onu karga tulumba kasaya bindirmeleri bir oldu. dokuza tamamlanmıştı kafile. ne olduğunu anlamamıştı simitçi. 'kolorduya gidince yanlışlık olmuş deyip bırakacak seni komutan' diyordu askerler. sabahın köründe gözaltına alındığımız için açtık, askerler dahil hepimiz birer ikişer simit yedik gidene kadar. mamak'a indiğimizde bizden önce gelenlerin arkasına eklenip alışılageldiği gibi sıraya dizildik... üsteğmen ortalıktan kaybolmuştu. simitçi arada bir 'ben yanlışlık...' diye ileriye çıkmaya yeltendi ama her defasında nöbetçilerin dipçik darbeleriyle ikazı üzerine sıraya döndü. ilerde bir yüzbaşı

'sağcı mısın, solcu mu' diye sorup ikiye ayırıyordu gelenleri. suçsuz olduğunu söylemenin manası yoktu, dinlemiyordu.. sıranın ön taraflarında biri 'atatürkçüyüm' demek gafletinde bulundu. tasnifte öyle bir şey yoktu... dolayısıyla 'lan sen benimle dalga mı geçiyorsun' diye tekme tokat girişti çocuğa yüzbaşı... bu tabloyu görünce korkan simitçi bana sordu 'ne diyeyim abi' diye. 'sağcıyım de' dedim. savcılığa götürülürken yanımdaydı. adının kerim olduğunu kastamonu'nun köylerinden birinden geldiğini o sıra öğrendim.

günler sonra duruşma için salonlardan birine götürülürken tekrar karşılaştık... 'hayrola bırakmadılar mı seni daha' diye takılacak oldum. ama işittiklerim kanımı dondurdu. kurtuluşçular diye bilinen sol gruptan birini öldürdüğü iddia edilmiş, idam isteğiyle yargılanıyordu. bankta yan yana otururken anlattı; ifadem işkenceyle alındı, kabul etmiyorum de, hâkim seni serbest bırakır, demiş askeri savcılık emrinde çalışan polisler; imzalatmışlardı ne varsa. güya adamı öldürdükten sonra tabancayı gömdüğü yeri bile polislere göstermişti; buna ilişkin tutanakta da imzası vardı. avukat tutmasını tavsiye edebildim sadece..

iki günde bir mahkemeye çıkarıldığım için ara ara denk geldik. nöbetçilerden fırsat bulduğunda hayrına bir avukatın vekaletini aldığını ama onun da pek ilgilenemediğini söyledi. derken idama mahkûm edildiğini öğrendim. beni nezaretten götüren jandarma erlerinden biri geçmişte ara ara onunla konuştuğumu hatırlayıp hemşehri olduğumuz düşüncesiyle söylemek ihtiyacını hissetmişti.

kendi derdimi unuttum soruşturmaya başladım başına ne geldiğini. benim davalarıma giren avukatlardan rahmetli kaya beye rica ettim ilgilenmesini. emekli askeri hâkimdi kaya bey. onun çabasıyla kerim'in öldürdüğü iddia edilen genci aynı örgütten bir başka kişinin öldürdüğünü; hatta o şahsın bizim simitçiyle aynı yerde yani mamak'ta aynı günlerde yargılanıp mahkûm olduğunu öğrendik. ve o sayede askeri yargıtay safhasında kerim'in darağacından kurtulup beraat ettiğini...
sokaktaki vatandaş açısından belanın son bulduğu gündür.
etkilerin çocugudur. simdilerde pc veya ps basinda sabahlayanlari gormek daha muhtemel.
12 martı 13 marta bağlayan gece istanbulda yaşanan olaylarda bu tarihteki benzer senaryolar gerçekleştirilmekte.

Tek ortak yan sağcı solcu kavgası yaratmak değil. En büyük ortak yan çıkarcı tarafın 80 de olduğu gibi 2014te de dinci tayfanın olması.
yıl 2014 tam 34 yıl olmuş, bir solcunun bir ülkücüyü bir ülkücünün de bir solcuyu sevmemesi üzerinden

ülkenin genç beyinlerini dar ağaçlarında sallandırıp yokedeli.

şimdi ne sağ sol kavgası ne de abd rus soğuk savaşı var.

şimdi 12 eylülde çocukları asılmayanların hükümdarlığı var şimdi başka bir akıl tutulması var.

şimdi allah kitap diyip çalanların zamanı

o beyaz kefenlerle asılan gençlerin ruhları altında.
geldi çattı yine.
kara gün.

edit: vay amınüm bunu bile eksiliyorlar...
Edit2: ne çok darbesever varmış sözlükte.
türkiye cumhuriyeti'nin kara lekesi
adalet ve kalkınma partisi gibi oportünist partinin adı konmamış miladıdır. çünkü o dönemin zarar görmeyenleri ve aradan sıyrılıp zeytinyağı gibi üstüne çıkanları vardır, bu partinin temelinde. onun içindir ki şu şu keskin görüşü vardır diyemeyiz. önleri arkaları oportünizm bezelidir.
ülkede vatanseverlerin etkinliğini kırmak için düzenlenen komplonun neticelendirildiği tarih.

bu tarihten sonra dünyada olduğu gibi türkiye'de küreselciler ile milliyetçiler, ulus devlet-çok uluslu şirketler arasında bir yarış başlamıştır, elan küreselciler önde götürmektedir.
Ankara adı kara, bu yara başka yara. On yedi yaşındaydı, kıylır mı erdal a?
(#25118739)
türkiye'de yapılan son askeri darbenin başlamasına neden olmuş tarihtir. hukukun yerle bir edildiği, insanlık dışı uygulamaların yapıldığı, bir kuşağın hayatının tümden değiştirildiği darbenin tarihidir. en çok da hesabı hala sorulmadığı ve ne yazık ki sorulamayacağı için utanç verici olan bir tarihtir.
kara gündür. güneşi battığı gündür. bir çok ananın ailenin yüreğini kanatan gündür. şerefsizlerin memleketi al aşağı ettiği gündür. vatansever ve vatan haini insanların yanlış koltuklarda oturduğu gündür. bugün sene-i devriye-sidir. erdal erendir 12 eylül. lanet kenan evrendir.
akıllarda kalan son darbenin üzerinden 34 yıl geçmiş.
Bugün olan Türkiye'nin temelinin atıldığı gün. O günlerde sağcısı gitti solcusu gitti sağcısı ezildi solcusu ezildi sağcısı fişlendi solcusu fişlendi ama bir kesim korundu ya da etliye sütlüye bulaşmadan kendini sıyırdı. Bugünün zemini o zaman atıldı. O zamanın asıl mağdurları yerine alakası olmayanlar bu işin kaymağını yedi hala yiyor. Haksız yere işkence gören idam edilen bir sürü insan. Zor günlerdi Allah bir daha yaşatmasın.
Eylül'ler de ölmedik... 
Eylül'ler de dirildik

idam sehpalarından Hakk'a yürüyen; 
Ahmet KERSE
Ali Bülent ORKAN
Cevdet KARAKAŞ
Fikri ARIKAN
Halil ESENDAĞ
Selçuk DURACIK
ismet ŞAHiN
Mustafa PEHLiVANOĞLU
Ve Cengiz BAKTEMUR'a selâm olsun. 

Yusufiye'de çile çeken ve tahliye olduktan sonra şehid olan, Yusufiye'lilerin çile sembolü Ferhat TÜYSÜZ'e rahmet olsun!

Evet bugün 12 eylül...

Ezan dinmesin, bayrak inmesin diye mücadele eden bir neslin cuntacı şerefsizler tarafından ezildiği gün...
bugün günlerden 12 eylül...
*650 bin kişi gözaltına alındı,
ağır işkencelerden geçirildi
* 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
* açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
* 7 bin kişi için idam cezası istendi.
* 517 kişiye idam cezası verildi.
*haklarında idam cezası verilenlerden 50 devrimci asıldı.
* 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
* 171 kişi işkenceden öldü.
* 144 kişi cezaevlerinde öldü.
* 14 kişi açlık grevinde öldü.
* 16 kişi “kaçarken” vuruldu.
* 95 kişi çatışmada öldü.
* 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.
* 43 kişinin intihar ettiği bildirildi.
* 71 bin kişi tck’nin 141, 141 ve 163. maddelerinden yargılandı.
* 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.
* 338 bin kişiye pasaport verilmedi.
* 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
* 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
* 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına çıktı.
* 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
* 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
* 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.
* 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis istendi.
* gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
* 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı.
*3 gazeteci silahla öldürüldü.
* gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
* 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
* 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
* derneklerin, partilerin, türk-iş dışındaki sendikaların faaliyeti durduruldu. varlıklarına el konuldu.
* üniversite hocalarından 5000 kadarı görevden alındı, güvenlik soruşturmasına tabi tutuldu.
* belediye başkanları görevden alındı, yerine sıkıyönetim atama yaptı.
* sendikalaşma kaldırıldı, çalışanların kıdem tazminatı gibi kazanımları daraltıldı, ücretler ve sosyal haklar budandı, grev hakkı yasaklandı.
* zorunlu din dersi getirildi; türk islam sentezi bir kültürün milli kültür olarak kabul edilmesi kararlaştırıldı; diyanet işlerinde 260 din görevlisinin maaşının rabıta-ül islam örgütünce ödenmesi onaylandı.

* alıntıdır.
13 Aralık 1980′de 12 Eylül rejimince yaşı
büyütülerek idam edilen Erdal Eren’in
annesine mektubu...
Ana!..
Neden mi burdayım? Neden mi evimde
değilim? Neden istediğim zaman yatıp
kalkamıyorum? Niye istediğim kitabı, evdeki
kanepeye oturup okuyamıyorum,
düşünemiyorum, yazamıyorum? Ne mi
arıyorum dört duvar arasında?
“O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir
tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız. O sözler ki bir
kere çıkmıştır ağzımızdan, uğruna asılırız.”
Baharın, karın altından fışkırdığı bugünlerde
içeride olmak, çiçek kokusunu alamamak, geniş
yeşilliklerin güzelliğini görememek insanda
anlatılması zor bir duyguyu yaratıyor. Ama bu
duygu öyle karamsarlığın, yılgınlığın, bitkinliğin
ve vazgeçmişliğin bir belirtisi olmuyor.
Aksine, bu duygu beni daha biliyor, daha
hırçınlaştırıyor, bir yerlerden uzaklaştırıyor,
bir yerlere yakınlaştırıyor. “Ne yapmalı?” “Nasıl
savaşmalı?” sorusuna cevaplar arıyorum
günlerce.
Sizi de düşünüyorum. içeriye düşmeden önce
anlatmak istediklerimi ama anlatamadıklarımı
herhalde şimdi daha iyi anlayacaksınız. Bizi
anlamayan analara, babalara, bacılara, eşe,
dosta, herkese ama herkese anlatın daha vakit
varken.
Henüz geç kalmamışken. Vaktim az da olsa var
ve eğer biz değerlendirmesini bilirsek yeter de
artar bile. Bu işi hep beraber yürütürsek ancak
kazanabiliriz.
Omuz, omuza, bir birinden güç alarak, bir
birine güç vererek. Ve anam, bu savaşı ne
pahasına olursa olsun kazanmalıyız,
kazanacağız. Kazanacağız ki çiçekli, mutlu
günleri hep beraber görelim, senin torunların
görsün ve torunlarının çocukları görsün.
Biz karşımızdakiler gibi bir avuç değiliz. Biz
halkız. Bak sana bizden olanları iyiyi, güzeli,
haklarını isteyenleri sayayım. Ben varım,
babam var, sen varsın, kardeşlerim var, ablam
bacım var, sonra köydeki dayılarım, şehirdeki
amcalarım ve onların akrabaları, komşuları var,
onların arkadaşları, onların oğulları, kızları,
benim okul arkadaşlarım, onların arkadaşları,
onların akrabaları, amcaları, dayıları var ve
yine onların… saymakla bitiremeyeceğim
kadarız biz.
Gördün mü ak saçlı boncuk gözlü anacığım
saymakla bitiremiyorum. Yeter ki omuz verelim
birbirimize. Yeter ki destek olalım ortak
mücadelemizde.
Gelecek görüşte bana özgürlüğü, özgürlüğün
tohumlarını getir. Ve demir parmaklıklara
bütün bu yazdıklarımı düşünerek gözyaşlarını,
mahzun bakışlarını bırakmadan git. Boynun
bükük olmasın. Giderken gözün arkada
kalmasın. Arkana bakma. Dışarıda da hep öyle
ol.
Sana ve soranlara devrimci selamlar.
Anne. Benim anlatmak istediklerimin hemen,
hemen hepsi bu mektupta var. Bu da
cezaevindeki tüm devrimcilerin düşüncelerinin,
yaşamlarının ve mücadelelerinin aynı olduğunu
gösterir.
Bu yazdıklarımın yanı sıra sağlığınıza da dikkat
edin ki yaşamın zorluklarına göğüs
gerebilesiniz.
Size, akrabalara ve tüm arkadaşlara devrimci
selamlar. Ellerinizden öperim.
Erdal”.

Ülkücü
Şehit Mustafa Pehlivanoğlu'nun Ailesine son
Mektubu.
Sevgili anneciğim ve babacığım, sizler beni
bu yaşa kadar büyüttünüz ve yetiştirdiniz.
Benim sizlere karşı islemiş olduğum hataları
ve suçlarımı affedin. Hakkınızı helal edin. Ben
sizlerin bir evladınız olarak, bugüne kadar
Cenab-ı Hakkın ve Onun Resulünün, Yüce
Peygamberimizin yolundan ayrılmadım. Alın
yazımız böyle yazılmış. Kader ne ise onu
çekeceğiz. Ben de kardeşim Haydar gibi bir
an önce Allah'ın huzuruna çıkacağım. Eğer
benim günahım varsa Cenab-ı Allah'ın
huzurunda çekmeye hazırım. Yok, bir
yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler,
idam edenler Allah'tan bulsunlar. Şunu hiç
bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa'lar ölür,
Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar.
Kellemi verdiğim bu yolun zaferi
yakındır.Zafer her zaman Allah'a
inananlarındır.
Bunun için hiç üzülmeyin. Cenazemin
arkasından ağlamayın, günahtır. Sizden ricam
ağlamayın. Anne, sizlerle helalleşmek
isterdim, fakat olmadı. Hakkım varsa,
hepinize helal olsun, siz de helal edin.
Son olarak, abime, yengeme, yiğenime,
bacıma selam eder, haklarını helal etmelerini
dilerim. Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı
Allah'ın mutlu bir yuva kurması için ona
yardımcı olmasını dilerim.
Oğlunuz Mustafa.

kendi davası uğruna başı eğilmeyen her nefere selam olsun.
bugün 35. yılıdır.
sağa darbe vurmuştur.

solada darbe vurmuştur.

işin içinden sıyrılan şimdi başımızda bulunanlar olmuştur.

memleketin gencecik evlatları gittikten sonra hadiseler bir gecede kesilmiştir.

mezarında rahat yatama evren.
halen kullandığımız anayasanın yazılmasına sebep olan, insanların ağır işkenceler gördüğü, devlet terörünün tavan yaptığı ve insanların uzun yıllar siyasetten korkmasına sebep olmuş karanlık dönem.
sağdan da soldan da zehir gibi gençleri harcayıp şu anki bağnaz adamları başımıza saran darbenin yapıldığı tarihtir.
Karanlık günlerin bir başka başlangıcıdır. Kenan evren'in mekanının cehennem olması dileğiyle.
büyüklerimizin hüzünle andığı tarihtir.

belki o anı yaşamadım ama allah bu millete bir daha bunları yaşatmasın dileğiyle...
darbeden Zarar görmeyen badem bıyıklılar, neo-liberaller, ağır ulusalcılar ve siyasal islamcilar 35 yıldır ülkenin ve bizim belamızı sikti.
Çünkü 35 yıldır dönüşümlü olarak iktidarı paylaştılar.

son olarak darbeyi yapan kişi ve kişilerin.
ölmüş olanlarının toprağını belliyim.
Sağ olanlara ise acı içinde ölüm diliyorum.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar