Benim de bulunduğum nesildir. Cam parçasini ateşe tutup islemiştik ya da sprite yeşil şişeleri vardi onu kesip gözlük yapmiştik. Bulundugum yerde yarim tutulma olmuştu. Onca gün hazirlik yap ama tutulma yarim olsun.
Zir zir ağladim tabii. Öyle bi anidir.
6 gün sonra yaşanan ve türkiye'nin en acı günü olan 17 ağustos 1999 depremi yüzünden asla unutulmayacaktır. o yıl yanılmıyorsam bilim teknik dergisi güneşe bakabilmek için bir gözlük vermişti. o gözlüklerle bakmıştık. kimileri de camı isleyip kendilerine gözlük yapmıştı.
memleketteydik babam camı ateşle bir güzel pişirdi, közledi is haline getirip gözlük yapmıştı. küçüktüm ama güneşin hilal şekline girdiğini hatırlıyorum sonra birden zifiri karanlık olmuştu araçlar falan farlarını yakmıştı. deniz suyu anormal derecede sıcaktı meğer deprem olacakmış.
bilim teknik dergisi'nin verdiği özel gözlük ile bursa'da tophane tarafında arkadaşla birlikte durumu gözleyerek ait olduğum nesildir. arkadaşla tutulmayı izledikten sonra osmangazi türbesi'nin oraya konan yazıları görünce şöyle bir okudum. yazıda en dikkatimi çeken tarafı o türbenin 1855 yılı depremiyle tamamen yıkıldığı konusuydu. arkadaşa hatta yazıyı göstererek "kim bilir ne kadar şiddetli oldu o deprem, bu türbe bile tamamen yıkılmış" dedim. ilginçtir o yazı beni çok etkilemiş olacak ki ertesi günü rüyamda da şiddetli bir deprem olduğunu ve bizim evin yıkıldığını gördüm. tam bina yıkılırken rüyadan uyanmıştım. o yüzden 17 ağustos gecesi depremi hissedince yataktan telaşla fırlamıştım eyvah rüyam gerçek oluyor diye. deprem bitene kadar o gece açıkçası kaskatı kesildim. biz bir hasar yaşamadık ama maalesef o kabusumu gerçekte tam anlamıyla on binlerce kişi yaşadı o gece. okullar açıldıktan sonra önümdeki sıraya deprem sonrası eğitim için gelmiş yalova'daki veli göçer'in evlerinin enkazın altından hafif yaralı olarak çıkarılan bir kız gelmişti. bana o anı anlattığında ona benim o gördüğüm kabusu sen tüm gerçekçiliğiyle yaşamışsın demiştim hatta. (binanın en üst ve en alt katı hariç herkes hayatını kaybetti demişti) böyle bir üzücü anısı vardır bende.
ben hatırlıyorum çocuktuk o zaman ama sonrasında büyük marmara depremi olmuştu. üzücüydü acıydı gerçekten. allah hepimizi korusun bir daha öyle doğal afetlerden.
Bursa Osmangazi de fatih mahallesinde idik o zamanlar. Öğlen vakti aşırı sıcak bir gündü. Bizim kaportacı fatih abilerin orada 15 20 çocuk topplanmış Uludağ a doğu dönüp tepedeki güneşi izledik. Aslında kaportacılarda kaynak cami vardı ama bana vermemişlerdi. Ben de yerden bulduğum kırık bira şişesi ve evdeki röntgen filmleri ile izlemiştim. Bir fotoğraf karesi şeklinde gözümün önünde. Hatta arkadaşım Caner ve abisi bahadır ile birlikte idik ve Caner sonra sıkılıp atari oynamaya gitmişti.
Leş gibi sıcaktı hava. Dede ve Anneanne ile yemek yiyorduk. Ve dedemin vaz geçilmezi olan ana haber bültenini izliyorduk. Bu olayla ilgili bir haber yapılmıştı ve güneş tutulmasından sonra gerçekleşen büyük depremlerden bahsediliyordu. Dedem oyle bir hasiktirin ordan çekti ki ağzından karpuz çekirdekleri fırladı. Nereden ne uyduruyorlar ya ne depremi ulan diye sürdürdü konuşmasını. Tam bir hafta sonra o malum deprem yaşandı. Bu olay da benim aklıma bir hatıra olarak kazındı.
siyah cam renkli cam falan tedarik ediyordu insanlar. zaten sıkça yazılmış birkaç gün sonrada büyük depremi yaşadık. tabi güneş tutulmasındaki gibi gamsız kalamadık apartman öne arkaya hareket ederken. rabbim bir daha yaşatmasın. güneşi de tutmasın kimse iyi böyle.