sevgili olmakla evlenmek arasındaki o müthiş sır / fark henüz çözülemedi ancak böylesi örnekler insanı derin hayretlere gark etmekte ve sevk etmektedir.
şahısların birbirini çok iyi tanımamasından dolayı gerçekleşen olaydır. 10 yılda nasıl tanıyamazlar diye bir soru tabii ki akla gelebilir. ama unutulmamalıdır ki evin için insanoğlunun en rahat davrandığı tek mekandır. işte ev haline uzun süreli rastlamadığınız 10 yıllık sevgiliniz sizi 2 ay içinde bir evin içinde hayrete düşürüp, bu olaya sebebiyet verebilir.
Evlilik öncesinde kadın da erkek de birbirlerinin en sevimli en sempatik hallerini tanırlar. Birbirlerinin ev yaşantılarını görmeyen pek çok çift vardır. Bu sebeptendir ki kadın kısmısı erkeğin ortalığa attığı çoraplara söylenebilir. Erkek bir anda annesinin yemeklerinin ne kadar da değerli olduğunun farkına varabilir. Ve tabii ki nihayetinde küçük detaylar birikip büyük problemleri oluşturur. Sevgi ve aşk bir anda anlık kavgalara yerini terkeder. Dikkatli olmak lazımdır.
beraber oldukları 10 yıl boyunca her şey çok güzeldi de evlendikten sonra mı gün yüzüne çıktı sorunlar? yahut 10 yıl boyunca her şeye göğüs gerdi bu sevgililer de evlendikten sonra düştükleri bir anlaşmazlık ya da ettikleri bir kavga ve akabinde edilmiş sözler mi sebep oldu boşanmalarına?
kimse bilemez o evde yaşandı. aptal mıydı bunlar 10 yıl boyunca birlikte oldular da evlendikten sonra "hadi ben yapamıyorum" diye kapıyı çekip çıktılar? o güne kadar sabrettiler de bir laf mı taşırdı bardağı? böyle mi sanarsınız? böyle sanarsanız aldanırsınız.
sebepleri her ne olursa olsun iki ay sonra ayrılırlarsa, onlar mı sanmıştır evliliği çocuk oyuncağı gibi? nelere katlanacaklardır bu kararlarının sonunda? hiç zorunda olmasalar da kimlere açıklama yapmaya çalışacak, alışkanlıklarından kendilerini nasıl söküp atacak, ruh sağlıklarını nasıl ayakta tutacaklardır? düşündünüz mü hiç? kolay değil çünkü öyle boşanmak, ya dile kolay ya dışardan eleştirenin gözünden bakıldığında kolay.
be adam madem boşanacaktın ne diye evlendin yahut be adam madem anlaşamıyordun ne diye 10 sene çıktın demezler mi adama? derler. fazlasını dahi derler, yüzüne diyemeseler de haklarında düşünürler.
uzun süreli ilişki yaşayanlar bilir cicim aylarıyla başlayan ilişki zamanla bir çok şeyi sırtlanır. algılamak - konduramamak - hazmedememek - sonrasında affetmek - görmezden gelmek - hak vermek - kabahat bulmak sonra tekrar affetmek - unutmaya çalışmak - bazen unutmak unutamasan da halı altına süpürmek. kimi uzun ilişkilerin seyirinde gözlenir bak bu yazdıklarım. lakin geçer vakit işte. yaş gibi aynı, bir bakmışsın 10 sene olmuş birlikte olalı. insanoğlu öyle tuhaf ki bazen alışabiliyor kendini mutsuz eden etkenlere dahi.
peki sorarım bu 10 yıllık ilişki nereye gider? evliliğe çoğu zaman. heleki evlilik telaşına girdin mi gözün görmez bir dönem sorunları. güzel telaşlardır vesselam. gözün görmez bir vakit geçmişini. 10 yıldır birliktesinizdir ya en kötü dersin tanıdığım bildiğim adam diye. en kötüsünü görmüşsündür zaten, korkutamaz seni hiç bir şey. sıfırladığınıza inanırsınız geçmişinizi, birlikte yapabileceğiniz en güzel başlangıçtır evlilik. öyle düşünürsünüz o dönem.
kötü bakmayın evlendikten hemen sonra boşananlara. dinleyin ve anlayın demiyorum onları zira kendi gözünden bakınca yaşananlara, her anlatılanın aynı hissi uyandırmadığını bilenlerdenim farklı insanlarda. her birimizin yaklaşımı farklı olsa da saygı duymak lazım kararlara. keşke olmasa ama bazen hata yapmak gerekir bir şeylerin farkına varabilmek için. kimbilir sevgiliyken ayrılsaydı bilemeyecekti hiçbir zaman gelecekte ne olacaktı? belki kendini yaktı, belki daha güzel günler var önünde, belki kendini hiç affetmeyecek ayrılık kararını verdiği için, belki neden evlendim diye zindan edecek kendine önündeki her bir günü. bilemezsin. en azından demek lazım "bunu da yaşaman gerekiyormuş" diye. ya da umursamıyorsan de geç "her koyun kendi bacağından asılır" diye.
onun için eleştirme öyle hemen. yerme, kınama. kimse bilemez o evde ne yaşandı. sorunlu bir sevgililik dönemi geçirdilerse de kendileri vermiş evlilik kararını. dedim ya keşke olmasaydı ama bazen görmek için kimi şeyleri maalesef ki hata yapmalı ya da düzelteyim maalesef ki hata yapmadan anlamıyor bazıları yaşadıklarını yorumlamayı.
nedense aklıma 'hiçbir düsmana gerek yok en büyük düşman zamandır' kelamını aklıma getiren durumdur.
herşey vaktinde güzeldir, buzahaneden çıkmış elma ile dal elması arasında kamyonlarca fark vardır. buzhane elması saman gibi tadsiz dal elması ise kokuludur.
kıcı kırık elmada bile bu kadar farkvarken bu mevzuatlarda bile bütün kurallarin işlemesine sasmamak gerek.
zaten oı saskinlik hüzzam makamından daha da beteri herdaim kum yemişcesine tad birakmaktadir damaklarda.
vel hasıl-ı kelam herşey zamanında güzel ne bir an önce ne de sonra...
fakat bunu kim becerebilir, bu da ayri bir muamma...
çok büyük bir boşluğun içine yuvarlanmak gibi bişey.. hatta uzay boşluğunda uyanmak gibi. hayatın kilometre taşı. biranda afallıyor insan, onca seneden sonra aklının erdiği tüm kavramlar puf olup uçuyor; soyutlanıyor yaşam, zaman, insan kavramından.
belli bir süreliğine (birkaç sene olması çok doğal) beyin yarım yamalak çalışıyor. algı, akıl gidip geliyor; yerlerinde hiç sabit durmuyorlar. ee bi de pişmanlık, vicdan gibi şeylerde bünyeye yapışmışsa, katran koyusu cıvık cıvık bi mod beliriyor hayatın merkezinde.
lakin geçer sanırsam. kendinizle barışırsanız; herşeyden sıyrılıp yaşamın tam ortasına dalarsanız...