az önce 09:05 te bursa organize sanayi bölgesi'nde yaşamın durduğu, insanların yolda araçlardan inip, işçilerin ellerindeki aletleri bırakıp, birçok çalışanın fabrikanın önüne çıkıp saygı duruşuna geçtiği gün. türkiye halkının sadece atatürk'ün değil o günleri yaşatan tüm insanların anısına 1 dakikayı fazla görmediği gün...
en ama en hüzünlü 10 kasım'ım. oda arkadaşım 09:05'te uyurken ben duyduğum bütün siren seslerinde saygı duruşundaydım. insan, biraz olsun saygı bekliyor. farklı düşünsen de, farklı söylesen de. cumhuriyetçiyim arkdaşım. ve bu adam, senin devrimcilik dediğini bu ülkede "kanunlaştıran" adam. sen hala neyin inadındasın?
edit: kızmadım, üzüldüm hem de çok.
2010 yılı içinde, bazı yobaz, vicdansiz, merhametsiz, tek derdi bir avuç topragım olsun, orda çember sakal, şalvar, takkemle padişahımın kulu olarak Arapça konuşayım olanların en mutlu olacağı gündür.
gözlerimizdeki nemle andığımız ve devrimlerininin yılmadan bekçisi olduğumuz adamın ölüm yıldönümdür. bu arada, yolda yürümeye devam edip, araba sürmeye devam eden badem bıyıklılar ve sıkmabaşlar, çalılnan tüm kornalar götünüze girsin..
yapabilen için Atatürk'ü anma günüdür. yapamayanlar içinse sıradan günlerden farkı yoktur. bazılarının saygı duruşunda gözlerinden döküldüğü yaşlardır, bazıları içinse saygı duruşunda sırf göze batmamak için anlamsızca sabit durmaktır.
güne bir takım şerefsizlerin şerefsizlikleri nedeniyle sinirle başlamam neden olan gündür.
gaziantep'te siren çalmadı demiştim diğer entrymde. "olmadı napak?" diyemeyenlerdenim.
ilk olarak belediyeyi aradım, belediye başkan yardımcısı topu valiliğe attı, valilikte de adnan denen birisi polis organize ediyor bu işi dedi.
sonra polisi de aradım tabi. hınçla soruyorum "bunun sebebi nedir" diye. "çaldık efendim siz duymadınız" diyor adam bana pişkince. adam dediğim polis yani, cemaatin elinde olanlardan heralde. antep dediğin göt kadar yer zaten neresini duymayacaksam? bir de şehrin tam merkezindeyim hani.
5 dakika sonra telefonum çaldı, arayanlar emniyetten. aha dedim "götüme kazığı sokacaklar, sen misin atatürk'ü savunan" diye. bu ülke oralara gidiyor sonuçta. "efendim özür dileriz, sivil savunma ekipleri çalmaya çalışmışlar ama siren bozulmuş" dediler. "inandınız mı siz" diye soruverdim ama telefon kapanmıştı bile.
sonra chp gaziantep teşkilatını aradım. telefon numaraları internette var. ilk defa da chp'yi aradım yani sürekli aradığım bir yer değil. çalmadı biz de bunu araştırıyoruz dediler. anlattım bundan dolayıymış diye. milletvekillerimizle konuşuyoruz, konuyu meclise taşımaya çalışacağız dediler.
böyle bir rezalet var ortada, ama kim ne yapacağını bilemiyor. bu olayın sorumluları bulunana kadar bu işin peşindeyim ben de.
burada 2 dk boyunca belediye hoparlöründen çalan sirenin yanına ambulans ve devriyedeki bütün polis araçları eşlik etmiştir. adeta yer-gök inlemiştir.yapılması gerekende budur.
özlemle,saygıyla ve sevgiyle birkez daha seni anıyoruz atam.
10 kasım 1938 ; 09.05
'' Bizi yanlış yola sevkeden kötü yaradılışlılar, bilirsiniz ki, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep dini kural ve sözleriyle aldata-gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz! Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden kötülükler hep din perdesi arkasındaki dinsizlik ve kötülükten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırdılar.
Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir, adeta halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. isteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış, ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır. Gericilere hoşgörü göstermek yüce bir terbiye göstergesi değil, bir milletin mutluluğuna, şerefine ve namusuna göz dikenlere hoşgörüdür ki, hiçbir zaman, hiçbir kişi buna izin veremez. ''
her ne kadar onu anlayamayan, ona saygı duymayan, kulaktan duyma yalan yanlış bilgilerle ona hakaret etme cehaletini gösteren bir grup insanla aynı havayı solumaktan iğrensemde;
Türkiye Cumhuriyeti'nin yüce kurucusu ve önderi mustafa kemal atatürk;
ben saygıyla, en derinden seni ve senin hatıranı anıyorum.
karması yüz kızartıcı yazarın piçliğini bu başlıkta da göstermemesi mümkün değilken aynı ortamda yazmak midemi bulandırsa da atam saygıyla anılıyorsun. ****
kemalistlerin müslümanları aşağıladıkları bir gün. biz bu ülkenin tek sahibiyiz diğerleri devletin düşmanı diye gövde gösteriler yapmak mantık dışıdır. devlet herkesin devleti sadece kemalistlerin değil.
sevgili atam , ne kadar güçlüymüşsün ki , seni öldüremedik!
sevgili atam, ne kadar güçlüymüşsün, ne kadar dayanıklıymışsın darbelere karşı. bedenin ve ruhun ne kadar güçlüymüş, ne kadar sağlammış benliğin. seni onun için alt edememiş yedi düvel. altmış yıldan beri, senin belki naçi̇z vücuduna değil, ama ruhuna, hem dışarıdan, hem içeriden saldırıyoruz. saldırıyoruz, kurduğun, geliştirdiğin, bilimin, aydınlanmanın, teknolojinin bütün alet edevatını kullanarak saldırıyoruz, saldırıyoruz, saldırıyoruz. altmış yıldan beri sistemli olarak, ince ince, gayet ustaca saldırıyoruz. bağımsız, demokratik, çağdaş, hukukun üstünlüğüne dayalı, bilimi rehber edinmiş, onurlu bir ülke, giyimiyle kuşamıyla örnek, laik bir devlet bırakmıştın bize. naçiz vücuduna saldıramadık belki. ama senin ruhunu hedef aldık. biliyorduk ki, seni öldürecek olan şey, senin eserlerinin öldürülmesiydi. onlar ortadan kaldırılırsa ruhunu teslim alabilirdik ancak. öyle de yaptık. önce, bu ülkenin bağımsızlığını yok edecek, nato gibi, imf gibi, oecd gibi, dünya bankasi gibi emperyalist kuruluşlara sunduk bekaretimizi. nato komutanları sevk ve idare etmeye başladı senin göz bebeğin mehmetci̇ği̇ni̇. çuval mı geçirilmedi senin askerinin başına top güllesi mi düşürülmedi donanma geminin bacasından aşağıya senin kanla aldığın topraklar üzerinde abd üsleri mi kurulmadı ruhunu yine teslim etmiyordun. baktık olmayacak. kurduğun cumhuriyetini sorgulamaya başladık. yüzlerce kanalda, sana kanlı bıçaklı düşman, güya gazeteci- yazar-siyasetçi erbabıyla başladık saldırmaya keşke kurtarmasaydı türkiyeyi diyen satılık kalemşörlerdi bunlar. öyle kolay düşüremezlerdi seni. ama sayıları öylesine çoğaldı ki bunların; her biri bir çentik atmaya başladılar. senin çağdaş ve evrensel medeniyeti düşleyen o ruhunu yok etmek için kendi hukukçularımızı, kendi savcı ve yargıçlarımızı, kendi mahkemelerimizi kurduk. senin izinden, yolundan gidenleri yargılar, tutuklar, mahkum edersek, senin ruhunda bir yara yine açabileceğimizi öğrendik artık. her yeni cephemizde seni öldürecek yeni atılımların, yeni açılımların neler olduğunu, neler olabileceğini de anlıyoruz. yani yeni stratejiler geliştirmeye başladık. bu mücadelemizde, senin onurlu türkiye cumhuriyetini çökertmenin başka yollarını da bulduk. örneğin: peşmergeyi kırmızı halıda yürüttük. one minute dediğimiz liderlerle ticari ilişkiler içine girdik. abd liderlerinin eteğine yapıştık. bedevi çadırları önünde diz çöktük. daha birçok şeyle bu ülkenin onurunu zedeleyip durduk. senin getirdiğin, hedeflediğin çağdaş kıyafetlere savaş açtık.sen devleti dini kurallarla yönetilmekten, bu görüntüyü vermekten bizleri ne kadar uzaklaştırmak istediysen, biz inadına, ali kalkancılar, müslüm gündüzler, cüppeli cüppesiz mollalarımızla sonradan i̇cat, ilköğretime kadar sokmayı başardığımız türbanimizla ve onların mürit tayfasıyla seni bu açıdan da öldürmeye çalıştık. laikliğine, laik sistemine, bizzat başbakanlarımızın ve bakanlarımızın kürsülerden verdikleri demeçlerle saldırdık. öldüremiyoruz bir türlü ruhunu. teslim alamıyoruz bir türlü benliğini. üniter bir devlet bırakmıştın bize. i̇nsanların bir arada, kardeşçe yaşamasını isteyerek, yurtta barış dünyada barış dilemiştin. otuz yıldır adı bile konmamış bir kardeş kavgasının, acımasız bir savaşın içindeyiz yine öldüremedik seni ve bu gün 10 kasim. naçiz vücudunun aramızdan ayrıldığı, ama ruhunun hâlâ aramızda dolaştığı gün. bu gün şimdi sahte nutuklarımızla, sahte göz yaşlarımızla ardından hüzünlü konuşmalar yapacağız. ama bil ki; bu konuşmalarımızın amacı da senin asıl düşüncelerini kamufle etmek, özünden uzaklaştırmak içindir. amacımız belli tek bir sorunumuz var. ne yazık ki; bu ülkede aydınlık, çağdaş, güzel günlere olan inançla donanmış bir gençlik, seni özde anlamış bir halk kitlesi hâlâ var. ve işte onları öldürmeye gücümüz yetmiyor. yetmiyecek de ruhun şad olsun. seni seven herkese en derin saygılarımla
mümtaz temiz
seni çirkin gösterecek hiçbir şey bulamadıkları için içkine, namaz kılarken çekilmemiş fotoğraflarına, ne komik ki türk milletine seslenen o harika sesine bir sürü laf söylemelerine rağmen atam; bu ülkeyi kurtardığın için seni saygıyla anıyoruz.
sevgili atatürk'ün dünyaya gözlerini yumduğu günün 72. yıldönümüdür.
bazılarımız 9.05'te saygı duruşunda bulunduk, bazılarımız bunun gereksiz bir ritüel olduğunu düşündük, sallamadık geçtik.
öncelikle hiç kimse suçlu değil, kabahatli değil, hain hiç değil.
saygı duruşunu duran da bunu sallamayan da değerlidir.
mesele samimi olmakta. belki bazıları, saygı duruşunda bulunan onca sahte atatürkçüden biri gibi olmak, onlar gibi görünmek istememiştir.
atatürkçülüğü bir takım törensel ritüellere, yakaya rozet, balkona bayrak asmaya indirgeyen bir zihniyet türedi ülkede. bir tarafı da orduya yaslanıyor bunların. bu zihniyet atatürk'e en büyük zararı verendir. o yüzden atatürk'ün onların 9.05 saygısına ihtiyacı yoktur.
samimi davranan insanları bu eleştiriden uzakta tutuyorum.