işçidir,
emekçidir,
ülkenin en önemli yapı taşlarıdır,
ezilendir,
ezilenin yanındadır,
yiğittir,
cesaretlidir,
birlik ve beraberlik gücünü simgeler,
giymezler, giydirirler,
çocuklar okuturlar,
ama onlar başkadır,
adaletsiz sistemlerin korkulu rüyasıdır,
kandır,
candır,
aç birisiyle ekmeğini bölendir,
babamdır,
bayramlarıdır...
kutlu olsun, mutlu olsun..
bazı örümcek beyinlilerin anlayamayacağı ve yine aralarda çamur atacağı gün.
bu 1 mayıs'da bütün işçilerin, sistemin omurgasında bulunanlardan rahatsızlık duyup bunu dile getirenlerin, ırak'a demokrasi getirenleri alkı$lıyoruz deyip buna destek olanlara kar$ı çıkanların, abd'nin getirdiği ve dayattığı doktrinlere; sosyolojik yapılanmalara "hayır" diyenlerin, emeğe-işe gerektiği hakkı verenlerin, iş-ekmek-özgürlük alanında "refah"ı isteyenlerin ve bireye çalıştığının karşılığını eksiksiz verenlerin bu kutlu gününü tebrik etmek isterim...
şöyle bir algıda var çoğu insanda. "bunlar işte çıkıyorlar, bağırıp bağırıp evlerine dağılıyorlar, bu mu yani?" konu$ması kolay. gittin mi, katıldın mı? evet oranın bir sinerjisi mevcut. ben 1 mayıslarda - doğunun köşelerinde-apo-pkk bayrakları açıp slogan atan insanları da biliyorum, hatta hiçbir insan da çıkıp bir şey diyemiyordu, hani o ülkesini herkesten daha çok sevenler var ya- adam gibi gelmi$ hak-iş'ten, disk'ten, kesk'ten, dev-lis-ödp-tkp-emep gruplarından insanlar da biliyorum. kümenin içinde siyah noktalar var diye o küme tamamiyle siyah değildir. ama biz ülke olarak genellemenin dibine vurmayı çok seviyoruz...
28 $ubat sürecinin sancısındakinlerin olaya bakış açıları da bir farklı. "abi, gel gidelim?" "yok, olmaz" (klasik ko$ullanma!) başörtüsü eylemlerinde bilmiyorlar ki en az sol fraksiyonlarında az çok bulundu yanlarında. tepkisizleştirilmi$ insan komünleri giderek artıyor. tüm bunlar olurken, bir kesim halen yoluna devam etmekte. monte carlo'da, los angeles'da, abu dhabi'de birileri milyon avrolarla oynarken; doğu timor'da, filistin'de, grozny'de, bosna'da, sudan'da, rodezya'da birileri sava$ veriyor açlığa, $iddete, sisteme, içinde bulunduğu duruma. hal böyleyken, bizi "biz" yapan değerler artıyor. acıyı zerkledikçe, siğnemiz çatlıyor her defasında...
"insan doğadan mı korktu? öyleyse neden her yerini betonla kapladı?!!" seçmiyoruz, hep katlanıyoruz! herkes bir kafes kurmu$, içine alıyor öyle ya da böyle. "barış, demokrasi" getirenleri de gördü bu yeryüzü, pantalon giydi diye hakkında dava açılanları da, filistinli doktorun canlı yayında ağlayışını da, amerika'nın dumurlarından biri 11 eylül 2001'i de. duvarları insanlar olu$turdu. evet. hep sınır çektiler insanların arasına...
arkana ne güzel diyor; "biz aşağıda açlıktan ölürken, babylon yukarıda yağmalanıyor... chirac, sharon, blair ve bush'a isyan!!! tarihsel bilgi artık çağda$la$mıyor, batı sömürgeci gömleğini hiç çıkarmadı... istedikleri değişiklik değil, güçlerini korumak ve bizi i$lemek..."
sabah sekizde başladı benim için. bir otobüs dolusu insan, marşlarla türkülerle çıktık yola. sonra devasa bir kalabalık karşıladı bizi ilk olarak, selama durdular hepimize, tek tek. herkes gülümsüyordu birbirine, kalabalıkta yanlışlıkla birbirine çarpan bedenler öfkeli değil, hoşgörülüydü. garip bir huzur ve bir o kadar da cesaret doluyordu insanın içi. herkes tanıdıktı sanki ama aynı semtte oturduğum arkadaşlarımı görünce hiç tanımadığım birini görmüş gibi de heyecanladım. saçlarına al yazmalarını bağlamış kadınlarımı gördüm, bir köşede el ele kör bir çift duruyordu, onları izledim. '77 de ölen otuz dört kişinin fotoğrafları dolaşıyordu elden ele. kalabalığın içinden zayıf, güzel bir kadın:
"ali fuat özkaş'ın resmini istiyorum, onu taşımak istiyorum ben" dediğinde ben biraz kızdım önce kendi kendime, sonra:
" hepsi ölmedi mi? ne fark eder ki isim?" dedim.
"ama o benim abim, geç kalıyoruz diye aceleyle çıktık evden. fotoğrafı evde unutmuşum." dediğinde o güzel kadın, arkamı döndüm gözümden düşen damlayı görmesin diye. utandım çünkü, sonra ben de aradım onunla ali fuat abinin fotoğrafını.
zaman geçti, kolumda babam yürüdük taksim'e doğru. henüz dört yaşında olan nisan ve güney'i gördüm yolda, el ele tutuşmuş iki kardeş koşuyorlardı kalabalığa, babaları da peşlerinden. ne kadar da güzellerdi!
anarşistler, transeksüeller, doktorlar, sendikalılar, eşcinseller, lezbiyenler, liseliler, üniversiteliler, gayler, devrimci kitleler, feministler, tekel işçileri, travestiler, avukatlar, boyacılar, anneler, dedeler, simitçiler, sucular.. rengarenkti hepsi, günlerin bize getirdiği mutluluktu artık 1 mayıs. bizlerse bahar gibi tazeydik.
iki kişiydim ben orada; bir görünenim bir de yüreğimdeki sevdiğim. biz ikimiz yüz olduk, bin olduk. biz ikimiz, siz olduk bugün.