güzel kardeşlerim benimle alıp veremediğiniz nedir? bak geçtiğimiz kadir gecesi söz verdim kendime buradan kimse ile çok çok zorlanmadıkça tartışmaya girmeyeceğim diye hala niye böyle yapıyorsunuz? ben kendi halinde dolce vita hayatı yaşayan bir insanım hanginiz bir derdini anlatmış da yardımcı olmamışım bugüne kadar?
biri daha dünyada yokken pavyonlarına gittiğimiz esenler der öteki gelir tüm lise hayatımızın geçtiği hakan pastanesine vurgu yapar (ümit abime selamlar bu arada 30 yıldır orada bize güzellik yapar sağolsun) yani nedir sorun anlayamadım gitti...kibritle oynarsanız eliniz yanar 2x2=4 allah aşkına işinize bakın eğer benimle bir derdiniz varsa da sağ yukarıda mesaj kutusu var yazın, inanın cevapsız bırakmam. hadi eyvallah.
"dolca vita hataı yaşan" ifadesinden yola çıkarak, La Dolce Vita filmine gelirsek:
Federico Fellini: La Dolce Vita! La Dolce Vita her ne kadar daha önce çektiği iki filmiyle Yabancı Dilde En iyi Film Akademi Ödülü’nü kazansa da italyan yönetmen Fellini için kariyerinin bir sıçrama tahtasıdır. Bu filmler sırasıyla; Sonsuz Sokaklar (1954) (özgün adıyla La Strada) ve Cabiria’nın Geceleri (1957) (özgün adıyla Nights of Cabiria) Bu filmlerde kısaca, savaş sonrası yeni yeni kendine gelen bir toplumda yaşanan masumiyet sancılarına değinir.
Federico Fellini – La Dolce Vita
La Dolce Vita’da ise, masumiyet yitimi ve ahlaksal çöküş tema olarak en yoğun ve diğer iki filmden farklı olarak en modern halini alır. Magazin dergilerine yazı yazan bir gazetecinin (ki bir sahnede kendi romanını da yazdığını görürüz) yedi gün yedi gece Roma’da başından geçen olaylar silsilesini yarı trajedik yarı gülümseten fakat hazin bir gerçeklikle ele alır Fellini bu filminde.
Öyle bir karakter profili çizer ki, ya herkes onun yerinde olmak ister, ya da kimse ona benzemek istemez. Tuttuğunu koparan, yakışıklı, genç ve dahası kadınların vazgeçemediği lüks hayat yaşamayı seven ya da en azından özenen biridir Rubini (Marcello Mastroianni) Şehirde önde gelen herkesi tanır ve sokulgan kişiliği ile herkesle kaynaşır.
Fakat yaşadığı kimlik buhranı ve kaybolmuşlukla ahlak kurallarını göz ardı etmekte sınır tanımaz. Kazanan bir kaybeden veya kaybeden bir kazanandır o. Lüks spotışıklarının altında yavaş yavaş erimekte ve dibe vurmaktadır. Önlenemez son, kısacası insani değerlerin kaybı ne acı ki onu bekler.
Kendisine gelmeden önce eleştirilmesi, sevilmemesi gereken çok yazar olan değerli yazarımız. Sever ve takdir ederim. Bu da özgür tercihimdir. Kimse karışamaz.
Şimdi gördüm bu izansızın yazdığını. Malum biz meşgul insanlarız…genç dostum çok niyetliysen sana “bond” un en kralını canlı gösterebilirim? Adres lütfen.
normalde beyni olmayanlara cevap vermem, lakin bu ifade bir cevap gerektirmekte.
Bak genç dostum, ben hukuka inanırım ve güvenirim. Adalet, yargılama sonunda tecelli eder ama doğru ama yanlış. bunu bil.
sana bir de şöyle bir şey söyliyim; ben öyle bir iş yapıyorum ki sen veya tillahın önüme trilyonlar serse "siktir köpek" dediğim anda beni o işi yapmaya zorlayacak kainatta bir otorite yok. haberin olsun.
Bak bak ne kelimeler öğrenmişte kendini ağırdan satıyor. Bende o biçim erkeğim havaları falan... Aferim sevmeye başladım seni, hiç değilse arkadan bu gay demiyorlar sana.
şansını zorluyorsun... ben net adamım. benim ne kadar "erkek" olduğumu görmek istiyorsan sağ üstteki mesaj kutusuna bir mesaj bırakabilirsin....ona mabadın yemiyorsa buraya da yazabilirsin.