...
ben seni seviyordum sen bilmiyordun
sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun
sonra herhangi biri oldun,bütün sevinçlerim bittikten sonra
yağmurlar yağdı serin haziran akşamlarına
...
çok kişiye uzak bir kavram gibi gelse de, hayatın iç sesidir. aslında, hayatımın her döneminde, bir şekilde şiir olduğu için (tıpkı müzik gibi), onsuz nasıl yapılır bilmiyorum. ama zor olmalı. her derde devadır, kutsallığı farkedilmeyecek kadar şeffaftır.
bir dilden başka bir dile çevirmenin, aynı duyguyu vermeyeceği için imkansız olduğu olay.
ama çok güzel şiir çevirileri vardır; lakin sadece çevirisini değil, şiirin aslını da okuyun. çevirenin bambaşka bir şiir yazdığını, o şiirin şairinin aslında çevirmen olduğunu görmek zor olmayacaktır.
Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
ağır ağır akarak kanıma karışmakta
yokluğun!
Hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun
aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz
güveye benzer bir şey oldu suskunluğun!.. anladım ki:
aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun!
Artık hayatlarımız düşlerinden sökülüp monte ediliyorlar. Üstümüzde ne
kuşlar ne dolunay... Böyle alkole batmış akşamlar, sersem sabahlar; gittikçe tuzak, sevdikçe ihanet, sevdikçe batak! Herkes kavramış da ötekini çaresiz- liğinden emeğinin tabutuna zar atıyorlar; sonra her gece alkolün esrik tadın- dan etin vahşi tadına sızıyorlar ve sokak çocukları her gece gökyüzüne eksik yatakların şarkısını söylüyorlar...
Kirvem, buradan görünmüyor uzun koyaklar;
yine o dağların ardı yâr,
ama vuslat bir uzak diyar.
Dağlar dağıldı, kentler yenildi diyorlar!
Böyle geçip giderken uzun zamanlar,
kimleri unuttuk kimler kalanlar?
Yaşamayı yaşamak istiyorum, demiştim,
Neylersin ki bu damda bu dem
Ayaklarımla uyaklarımda zincir,
Böyle topal koşmakla geçiyor günlerim,
Oysa -medhetmek gibi olmasın kendimi ama-
Yaşamım benim en güzel şiirim. can yücel
sakin ol yavrum yalnızca elim tetikte; senin olmayacağım.
günlerin geçtiği bir rüya gördüm dün gündüz
babanın koynunda uyuyordun, terlemiştin, güzeldin
korkunç bir tanrın daha vardı yeşillikler içinde
simsiyahtı yeter anne diye bağıran saçların
beni ağlat, beni anlat, beni yaşat: bir kahramanın
bütün istekleri; omuzları soyulmuş yazın ortasında
benimle yattığında yalnızca bir kızdın, kiraz gölgesi
evinizi yakmışlardı polis peşindeydi bütün anıların
köşe başında fransız bir oğlanla oynaşıyordu ablan
kalbini sayıyordu çocuk anlamıyordu kalbini sayıyordu
çirkin bir roman yazmaya o zamanlar başlamıştın
yol ortasında bir kamyon kasasında büyüterek etini
güzel bir fahişeydin sen, hepimiz sana bir kez
geçirmek istedik acımızı; umursamadın; iyi yaptın
yavrum, doğru olanı yaptın, seninle iyice anladım:
gündüz görülen rüyalar bir ölünün çektiği acılar gibi.
sakin ol yavrum yalnızca elim tetikte; nişan almayacağım.