Avutmuyor artık. içimden binlerce kez her şey naylondandı o kadar diye mırıldandım ama kendimi hayatı ciddiye almaktan alıkoyamıyorum. Güzel günler göreceğiz diye kaç kere sayıkladım hatırlamıyorum ama her geçen gün bir öncekini aratıyor. Yani evet, şiirler avutmuyor artık.
“Şiirin verdiği duygulardan asilce zevk alan kişi gerçek bir şairdir, hayatı boyunca tek bir satır yazmamış olsa bile.”
– George Sand
Şiir, insanların kendilerini güvenli alanlarından ifade etmelerine ve yavaş yavaş iç dünyalarının kapılarını açmalarına izin verir. Metaforlar aracılığıyla, kelimenin anlamlarını aşmanıza ve derinliklerden bağlantı kurmanıza ve ne hissettiğinizi, düşündüğünüzü ve hareketlerinizi görselleştirmenize yardımcı olur.
Benzer şekilde yazmak da acıyı dindirir. Bir yandan, acıyı yüceltmenize ve diğer yandan, günlük dildeki kelimelere nasıl aktaracağınızı bilmediğiniz içeriği oluşturmanıza yardımcı olan semboller, kelimeler ve görüntülere dalmanıza da olanak tanır.
şiir, insanları en karanlık yanlarıyla yakınlaştırır ve yeni bir ufka ışık tutmak için kelimeler aracılığıyla bir yol oluşturmalarına yardımcı olur. Yani şiir, içinizdeki karanlığınızın ifadesi sayesinde ruhunuzu rahatlatır. En nihayetinde, acıyı dindiren ve onu dönüştürüp ötesine geçmenize yardımcı olan parlak ışığı bulmak da, ruhunuzun daha derinine inmenin bir biçimidir.
Amatör olarak herkes yazabilir. Yazdıklarınızı yorumlatabileceğiniz bir bilirkişi bulamazsanız kalitesini bilemezsiniz.
Yıllardır karalarım bir şeyler, yorum beklediğim herkes nezaketen cevap veriyor. "Boşa mı yazıyorum acaba?" Düşüncesi yazma isteğini kaçırıyor çoğu zaman. Çünkü olmuyorsa zorlamamak lazım.
En sevdiğim sensinnnnn!!!
Ben dilci değilim yani uzmanlık alanım dilcilik üzerine değil ve dilciler şiirden nefret ediyor resmen tam bir mallık. Ben dilden nefret etmiyorum. Ama edebiyattan aşırı zevk alıyorum. Çok güzel bir yemek yemişim gibi.
Şiir yoktur duygu seli vardır ve bu yoğunsa geceler de dişidir hepsini harmanlarsanız ortaya sonları kafiyeli yazılar çıkar ve bunun en önemli etkeni de aşkdır ve dolayısıyla şiir yoktur aşk vardır..
Eskiden şiir kitabı satın alıp okumazdım hiç, ara sıra evdeki kitaplıkta duran babamın eski karışık türk şiirleri antolojisi kitabına göz atardım sadece o kadar, neredeyse hiç vakit ayırmazdım bu tür şeylere çünkü hayat telaşı ve çevre insanın bu türden önemli incelikleri ve değerleri keşfedebilmesine pek olanak tanımıyor kendi çabanla bunu fark etmen gerekiyor, o yüzden ben de biraz geç kaldım diyebilirim aslında yaşamla alakalı bu önemli düşüncelere. bu durumu fark ettiğimde açıkçası biraz geç kalmışlık hissine kapıldığımı, hayata karşı naçar kaldığımı ve kendimi kötü hissettiğimi söyleyebilirim, şiir kitaplarının değerini ve önemini keşke daha önceden fark edebilseydim diye düşünmüştüm onlardaki bu yüceliği ve inceliği yeni yeni keşfettiğim zamanlar. Okumaya devam ettikçe, kendimden bir şeyler buldukça bana daha da mutlu hissettiren ve hayatı anlamlı yapan bir iştiyak oluştu içimde şiir kitapları satın alıp okumaya dair ve ilgim artarak devam etti. çünkü birçoğunda gerçekten de kendi fikirlerime, kişiliğime, hayata bakış açıma, sevme anlayışıma, ruhuma ve duygularıma benzer yönler ve düşünceler bulabiliyordum, onları kurşun kalemle '...' bu şekilde tırnak içine alabiliyordum; özellikle hislerime, fikirlerime hitap edecek türden incelikli ve kayda değer mısralar okumak, düşünmek, onları kendime uyarlayıp hayaller kurmak gerçekten iyi hissetmeme sebep oluyordu ve yaşama anlam yüklememi sağlıyordu, bu duygu da bana oldukça güzel geliyordu.
Şimdiye dek okuduğum 26 şiir kitabının 24 tanesini 2019 senesinin eylül ayından itibaren bitirdim, ondan önce de çoğu insanın okuduğu veya duyduğu bilindik şiirleri az çok bilirdim fakat şiir kitaplarıyla pek alakam yoktu o zamanlar, değerini ve önemini biraz geç anlamışım aslında öz eleştiri yapmak gerekirse. şimdiye dek okuduğum o kitaplarda sevdiğim ve fikirlerimi yansıtan gerçekten değer verdiğim birçok dize var, hepsini paylaşmaya imkan yok ama zaman zaman yazmayı isterim bazılarını. Onlardan birini paylaşayım:
O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı
Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları.
.....
Parantezin içindeki çizgi
Ne varsa orada
Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
Ne varsa orada.'
Behçet Necatigil, Eski sokak, sayfa 56
Bu şiir aslında hayatım boyunca beni en çok etkileyen dizelere sahip şiirlerden biri o yüzden paylaşmayı istedim. Gerçekten hayatı sorgulamaya itiyor insanı ve biraz da melankoli yaşatarak zamanın ve hayatın kıymetini daha iyi anlamamızı sağlıyor, çünkü her ne kadar hayatın akışına kapılsak da bir gün geri gelmemek üzere dünyadan göçüp gideceğimizi, toprağa karışacağımızı ve bu hayata veda edeceğimizi bize hatırlatıyor.
"Parantezin içindeki çizgi
Ne varsa orda
Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
Ne varsa orda."
Bu dizeler benim için paha biçilmez bir değere sahip, çünkü düşününce sahiden de mezar taşlarında insanların isimleri ile doğum ve ölüm tarihinin yazıldığını görürüz, şiirde geçen o satırlar da insanların doğum ve ölüm tarihleri arasındaki o tire (-) işaretinin aslında dünyadan vaktiyle öyle bir insanın geçtiğini ve onun da herkes gibi bir hayat hikayesi olduğunu, yaşadığı tüm ümitler, korkular, gözyaşları ve sevinçlerin aslında o kısacık tire çizgisinin içinde saklı olduğunu çok güzel anlatıyor ve hissettiriyor bize. Ve bir gün bizler de bu dünyadan gittiğimizde yaşadığımız tüm duygular, heyecanlar, umutlar, korkular, endişeler, sıkıntılar, hüzünler ve mutluluklar o kısacık tire (-) çizgisinin içinde gizli olacak ve bunu kimse bilemeyecek. aslında o çizginin o kişinin tüm hayatı olduğunu ve ne kadar önemli yaşanmışlıklar, ne kadar büyük anlamlar taşıdığını bilemeyecekler ama belki de kendi yaşamlarından yola çıkarak biraz olsun empati kurabilecekler. işte hayat böyle ister istemez insan bunu düşününce ve hissedince üzülüyor ama yapacak bir şey yok. Umarım geleceğe kendimizden bir şeyler, güzel ve anlamlı şeyler bırakabiliriz...
benim yazmak istediğim şiir:
hayat çok güzel doya doya yaşamak
mutlu olduğun yerlere gitmek
mutlu olduğun anları yaşamak ile ilgilidir
fakat
bana
söylenen şiir:
oku memur ol ne yaparsan yap yalan amk
çocuk avutuyorlar sanki
kıçını kır evde otur demediler Allah'tan yoksa ben ne yapıcağımı iyi biliyordum.
keşke de öyle deselerdi bee
evden ayrılmış olurdum en azından
Biraz yorgunum, kavgaları birikiyor insanın!
Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla!
Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!*
Bilmezdim BEN eskiden, cahilliğin kıymetini. SEN'den geldi diyerek, sevdim kendi suretimi. Aynada nurlu bakış, bir de safi tıynetimi. "Böbürlenmem!" dediğim gençliğimi, kuvvetimi. Elimdeydi sandım hep, ömür denen servetimi. Över BEN kendini, adi rüsva kudretini. Yine de bilirsin SEN, tahtındaki devletini.
Ne dersin hey akıllım. Sanma alemin kir pasına kapıldım. Sade öyle sanmada fikirsiz muradın. Değmez bu yalana ettiğin, iradın. Hakk'a harca özünü, dinsin feryat figanın. Kul olmaz günahsız, kendini ne sandın. Bir et kemik içinde onmaz BEN varım. Üfledi BEN'i tene, ayırdı, olmaz hiç kârım. Alemde yek O'dur BEN'im medarım. Kimi sorar: Nedir be hey, günah sevabın! Kim olursun ki; derdi düştü içine akıllım. Yek olandan geldim, kuru bir Can'da turabım.
...Bir tane de ben gördüm: Yüzünü boyamış, kırkına merdiven dayamış... Gülen bakışına inat, ağlayan siması... Derdi; renkli kostümüne tezat, kara duvarlı oda kirası... Sordum: Kimsin, nesin? Dedi: Sus! Allah'ın belası... Belli; avuntuya kapılar kapanmış. Fani dünya gülüşünden bile yalanmış. Meğer gerçek adam, boyalı yüzden arta kalanmış. Adını ardından demişler; o bir şaklabanmış. Soytarı dünyanın, ağlarken güldüren şaklabanı... Sahnesi hayal, adı yalan; it köpek olur, çok tapınan. Bizler de birer palyaçoyuz belkide. Görmeyen kör kalabalıkta, bilinmeyen; adıyla tanınan.
Girizgâh hicazdan oldu. Lütuf verilen aciz kuldu. Arasıra hırçın dalgalı, arada da şenlikli şamatalı. Açıp kapamışım bir an için gözleri. Tanrı vâretti "Sev!" diye bizleri. Kapanıp açılınca çiğ gözlerim; acaba hayal miydi, derim. Sonra itim kâfir nefsime, söver ilenirim. Şimdilik el ermede göz görmede. Varlığın ispatı imana erişip, doğruyu bilmede. Yalvarırım Ulu Tanrı'm, bilensin hallerimizi. Arındır bizleri, böbürlenen kalplerimizi.
Bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Yani böyle çok sıcak bir havada çok susamış ve yorgun bir insanın içtiği o ilk yudum suyun damarlarındaki lezzeti var ya heh benim için aynı böyle şiir okumak. Bazen bir şey oluyor şiire denk gelmiyurum o gün hiç güzel olmuyor. Şiir bana her koşulda iyi geliyor üzgünken sonuna kadar hissetmemi mutluyken de bunu sonuna kadar hissetmemi sağlıyor. Ya böyle nasıl anlatmalı hani birini seversiniz ya ve hani o biri de sizi sever işte böyle mükemmel bir denge. Keşke sevdiğim insanları şiir yapabilsem. Çok güzel olurdu mesela her akşam sevdiğim birinin şiirini okur öyle uyurdum. Olsaydı bu akşam rana'nın kitabını açar okurdum. Kuvvetle muhtemel biraz gözüm dolardı sonra yine uyurdum. Sonra yine sabah. isimlerin hiçbir anlamı yok bu dünyada keşke bu kadar his olmasa.