geceler diyorum, sanki seni bana hatırlatmakla görevli. dört tarafı duvarlarla çevrili bir oda. karanlık. ve aklimda sen, hayallin karanlığı delip geçen loş bir ışık. geceler diyorum, zamansız, insafsız, acımasız.
Bir bıçak var derinlerimde
Yerini sorsanız söyleyemem
Hissedemem de
Hala dünkü yaralarımın yerini hatırlıyorum
Bugünümse silik,yorgun bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağı misali
Sonsuz bir boşluğun anlamsız uğuldaması
Onca fırtınaya rağmen hala bir parıltı umuyorum
Yiten gözlerinde
Adım bilinmez mısralara tutundu,
Her güneş bana doğar sandım,
Ardımda bıraktım mahsun çiçekler,
Bitmedi umutlar,
O çocukluk günleri mazide kalmış hep,
Tüketmeyi öğretir yağmurlar bana. Evet.
seni özlüyorum, bilmiyorsun
gece ve gündüz bir oluyor
ezgiler ve şiirler bir oluyor
deniz ve gökyüzü bir oluyor
seni özlüyorum,
özlüyorum,
zaman kırılıyor gövdesinden.
akşam ezanları ürkütüyor,
seni özlüyorum; deniz incilerini kusuyor
tanrı kırılıyor en hassas yerinden
kuşlar ölüyor şehrin üstünde bir bir.
Kirmizi üzümler toplamistik bir yaz günü
Kirmizi gecenin birinde sarhoştuk, agliyorduk
Ustaca inandiriyorduk birbirimizi
ay ışığının güneşi kıskandıran masallarına.
unutma seninle günleri, ayları soyduk
dünyanın tüm neşesini bir dilim elmada bulurduk
kent yorgunluğunu dinç bir kahkahaya çevirmekti hünerimiz
kör bir çingene görmüştü, yüzümüzdeki ilkbaharı.
saat dört sigarasının filtresinden yine seni öpüyorum
sonra seni son görüşümü hatırlıyorum
kaçıyorsun benden
bir zamanlar ki ah o zamanlar
sımsıkı sarardın yüreğimi
buna bolca şâhit var
sıradan bir orkinosa sorabilirsin haliç’deki
mâzi, mâzimiz iki kelimeyi yutuyor
tek bir kelime doğuruyor
sen ve ben yok
biz oluyoruz o eski zamanların prangasıyla
benden kaçıyorsun
çünkü sen de atışlarını duyuyorsun
gözlerim kararıyor sen bana bakmadıkça
ellerimi koyacak bir yer bulamıyorum
düşüp bayılmak en kolay yol oluyor
inanmazsan haliç’e hattâ orkinosa sor
seni hatırlıyorum
seni çok net hatırlıyorum
ama hayâl meyâl görüyorum
sesin binlerce yıl uzaktan
girit’deki bir miken kasabasından geliyor
binlerce yıl özlüyorum
sonra bir zaman makinesi îcât ediyorum
ne yazık devlet ödenek vermiyor
projede kalıyor sana yolculuk
annem üzülmesin diye geceleri ağlıyorum
sokakları hiç bu kadar karanlık görmemiştim
ve hâlâ çoraplarımla uyurum biliyorsun
hâlâ olur olmadık seni ararım biliyorsun
seni çok sevdim, seni çok sevdim
girit’de bir ağacın altında beni bekliyorsun
şu zaman canımı çok yaktı
sen sâdece can yanmalarımı döküyorsun
mısrâlarım alevlenmeye hazır bir kor gibi
bekliyor senin nefesini
daha perde kapanmadan yüreğini bir başka oyuna açıyorsun
ardında mezarsız bir ölü bırakıyorsun
yağmurlu bir vefâ akşamı sana vedâ ettim
sonra kıta değiştirdim
kalbimi yeşerten, bana yaşamayı öğreten
sen
bursa manzarası eşliğinde, tophâne’de
ölüm haberini verdin bana
kendi sesinle
sel oldum birden yağmur bastırdı
apar topar seni gömecek bir yer buldum
mezarına benden başka kimse toprak atmadı
hayat insanı hırpalıyor
hayat insanın sevdiği için saçını çekiyor
hayat insana neler neler öğretiyor
beyoğlu sokaklarında bir kadını çok kolay kaybedebilirsiniz.
Muhtemelen yarın bambaşka bir sabaha uyanacağız
ben bir sigara yakacağım uyanır uyanmaz ardından
Uyuşuk uyuşuk pencereden dışarıyı seyredeceğim
Senin ise tüm düşündüğün gözlerinin şişini nasıl geçireceğin olacak o sıralar
Ardından süslenip püsleneceksin
alelacele çıkacaksın bir yerlere yetişeceksin
Topuğunun teki kırılacak yolda kimbilir
Sonra Tökezleye tökezleye yürüyeceksin
Ama herşeye rağmen
herşeye rağmen
seveceksin bu hayatı.
imkanlarım sen dahilinde,
aldığım nefes sen kadar,
yağmur sen kadar yüzüme vuruyor,
güneş sen kadar parlıyor,
kısacası sen olmayınca;
ne yağmur yağıyor
ne güneş doğuyor
ne de ben oluyorum.
bir derin düşünce , düşler yere düşünce
bir soğuk kış akşamı yeşil gocuk üstümde
toparlamak mı çare yoksa bırakmak mı yerinde
neler döküldü bakmak veya neler kaldı yerinde
Kafiyeler basit kalır düşünceler kaybolur
biraz sanat gibi dudaklarından öpersem hep ayb olur
şark misali talan gönle senin aşkın garb olur
zaten kavuşmak imkansız apolitik bir harb olur.
sabaha doğru sokaklarım,
sabah kadar boşum,
sokaklar gibi anlamsız.
sevgi vardı, bir güneş gibi
anlamadım, o da doğamadan mı gitti?
rüzgar gibiyim bu vakitte,
odalara, balkonlara dolan
ama ne getirdiğini ya da ne götürdüğünü
bilmeyen cinsten.
martılar, kırlangıçlar, yalnız geceler...
ey gece,
sonsuz bile eksik senden bu saatte
vara vara bitiremediğim.
insan sonsuzu senden çalmış,
içinde bir zindan bırakmış.
ki o mahkumiyetten çıkan gebelikler,
gündüzün bir suçlusundan ibaret
sadece.