Bu sıralar bir Şairin gözünden bakmaya çalışıyorum,
Hayat denilen Kargaşa isimli filme.
Kalbimde başrol olarak belirlediğim insanın kof ve boş çıkması acı veriyor yüreğime.
Bir damla gözyaşı beliriveriyor.
Bir Off çekiyorum.
Yine zarar veriyorum kendime bir rakı masasında Onsuzluk eşliğinde,
Yürüyorum kaldırımlarda,yönümü tayin etmeden
Nereye gideceğimi bilemiyorum,bilemiyorum işte.
Ondan kaçmaya çalışıyorum ama
Peşimi bırakmıyor 'O'nsuzluk,
Büyük bir azimle kaçıyorum,
Bu arada sevmeye çalışıyorum insanları,
Tabi!
Ondan sonra ne kadar sevebilirsem!
Bu saatten sonra Sevgi israfı diye betimliyorum içimdeki Onu.
öyle fırtınalar kopuyor ki kalbimde,
öyle şimşekler çakıyor ki beynime beynime,
şimşeğin ışığı gözlerimi kör edecek kadar parlak,
gürültüsü ise kulaklarımı sağır edecek kadar kuvvetli,
hırçınlığımsa fırtınanın hırçınlığından mıdır nedir anlamadım?
ben artık anlamıyorum ki zaten hiç bir şeyi,
tanıyamıyorum kendimi,
seni özlemiştir belki de fırtına da benim gibi, ne dersin?
ondandır bu deli gibi esmeleri,
ondandır herkesleri delip geçmeleri,
seni arıyordur da yana yakıla,
önüne geleni yıkıp geçiyordur.
baharat kokulu sevgilim , bebeğim,
yağmurlarında yıkandığım tatlı esmerim.
deniz dalgası saçların mı güzel?
yoksa güneş yanığı tenin mi?
inan daha karar veremedim.
Gel senle sevgiyi yeniden yaratalım
Arawak kabilesi gibi sırtımızda ölüm olsun
Ellerimizde bir parça humuslu umut
Ve her ahlaksız sevişmede kır ruhumun kemiklerini
Sen bana ucuz bir şarap al gel şimdi
Oğur dinleriz odunun süregelmiş sesleriyle
Ateş değil şarap değil sen ısıtırsın belki iliklerini ruhumun
Yanına bir şey almadan gel
Kitaplarınıda bırak
Üzerinde bir parça kumaşla gel sevgili
Ona da ruh vereceğiz elbet
Anılarımızı toplayacağız benim elbisemin eteklerine
Birbirimize sarıldıktan sonra yıkamayacağız kıyafetlerimizi kirlenir diye
Biz sadece birbirimizi sunalım kendimize
insan her şeyi reddebilir aşık olunca
Reddedetmek yorucu bir iştir kanımca
Yarın için bir şaraba daha ne dersin ?
Ve bu sefer yine senden
Mumlar yanıyor Fransız sokağında,
Can veriyor kırmızı, mavi, yeşil ışıklara,
Rüzgarın hafif ama acımasız dalgaları okşuyor alevleri,
Her kapıda tebeşirden tahtaların üzerine ve okunmaz hale gelen meze, şarap yazıları iştah kabartıyor.
içki masalarında unutulmuş onlarca dert,
Ben alıp siliyorum ve saklıyorum.
Sabah uyanır uyanmaz teslim edeceğim sahiplerine.
Yoruldu sokak istiklale bırıkıyor yükünü,
ihanete uğratılmış yarın gelenleri kovacakmış gibi bakıyor gidenlere,
Her basamağa basılmış bin adım ve her adımda bin dert.
Kapanan her kapı sesi seni hatırlatıyor bana,
Ve mumlar sönüyor Fransız sokağında..
Ben sana bir şeyler yazmak bile istemedim
Yazdıkça senle olmamak için
Düşünmek istemedim geceleri
O düz saçlarının kokusunu
içmek istemedim, çoğu zaman
Daha çok sen olur aklım diye
Bakamadım kapı önündeki yollara
Çıkagelir hayalin, deliririm diye
Ben aslında seni düşünmek de istemedim.
Bu gece diger gecelerden farkli olacak,
Yalnizligim goz kirpmayacak artik gok yuzune
Kadehlerimle son bulmayacak huzunlerim,
Bu gecenin sabahinda ne ben nede sensizligim varolmayacak.
Bu gece diger gecelerden farkli olacak
Sabahinda beni goremeyecegin gecen bu gece
ilk olmadigi gibi sonda olmayacak
Bu gecenin sabahinda ne ben nede sensizligim varolmayacak.
hani bir gün dönecektik
sevecektik
yine eskisi gibi
olacaktı, olacaktı bu sefer.
kırgınlık, üzüntü bir de sensizlik
yoktu, yok olacaktı bu sefer.
beklemek, beklemek diye bir şey yoktu.
düşmüştük yere ama ellerimiz havadaydı
tutsun diye bekledik birbirimizi
tutmadık, tutamadık
ne güneş eskisi kadar parlak
ne de gök yüzü mavi
şimdi, şimdi her şey gri
öğretmenim, canım sevgilim
demedim
diyemedim
demişsem de dinletemedim.
hani bir gün sevecektik,
eskisi....
bu olmadı.
gelsene bize ey yar,
çay iç....
bu da olmadı.
seversen ekime,
sevmezs...
bu da olmadı yav.
diyerek denemekten vazgeçmektir.*
hey sen! Evet sevgilim, sen..
Seni kaybetmek zorundayım yine...
Herkes gibi, her şey gibi...
Kalbime mühür vurmalıyım hiç sevmemiş gibi
ve sen gitmelisin yeniden...
Sevmek günahkâr olmakmış,
Yanıp tutuşmakmış...
Şimdi sensizlikle harmanlanıp, aşkınla tutuşup;
alev alma vakti...
ne kadar konuşabilirsin?
kimsenin seni dinlemedğini bile bile..
kimseye anlatamadığını bile bile ne kadar konuşabilirsin?
tüm sözlerin havada kaldığı bir zamanda,
hayatın kimseyi zorlamadığı bir zamanda;
ne kadar konuşabilirsin?
peki ne kadar bekleyebilirsin?
son sigaranla,yağmurun altında,
hiç tanımadığın birinin gelmesini ne kadar bekleyebilirsin.
hiç.
çok beklersen hiç gelmez.
çok istersen hiç ulaşamazsın.
sadece hayatın ellerini üzerinden çekmesini sağla,
sonrası iyi geceler..
Varlığını gördüm ancak kalbim yoksun kaldı senden,
Son sözün kulaklarımda , def-i bela kabilinden.
Kaçabildiğim kadar uzaklara kaçtım, ve bitti
Dördüncü sene geçti , mucize kabilinden
Doğru, sen bilmezsin.
Afyona anlattım ben, çaresiz hissettiğim anlardaki karabasanlarımı.
O, kimseyi salmaz kocatepe gördü sensizliğe yalvarışlarımı.
Bağırırken farklı zaman, aynı mekanda garipleşmişliğime,
Şahitliğini yıkılmaz ihtişamı ve vakurluğuyla yerine getirdi.
Öyleydi ki o anlar, göğsünü yırtmak isterdi şahit olan zaman.
Öyleydi ki ben ateşlerle görürdüm göğsümde, akan ebediyetin süliyetini.
Sen ise hazırlanırdın bağrına kopup gelen taptaze heyecanlara.
Ben dağlar diye çınlatırdım sessizliğin kulaklarını, şahsenem.
Sen uzatırdın ellerini memleketlisine, tutuşturduğun yangınlara elem.
Öyleydi ki ben anılarda kayboluşumu tamamalardım aydınlığın direnişine inat.
Sen aydınlanmış taraçalarında voltalanırdın yare kondurduğun ruha inat.
Ben Afyonu hiç sevemedim, düşürdüğün aygülle.
Çünkü ben akıtmadan edemezdim yaş, senden diye.
istemez miydik herkesten farklı olmayı
lanet olası düşler öldürdü, sıradan insanı
kesin olan bir şey varsa hayatta, ben bilmiyorum
hayat hep afaki, dünya karambol
artık yeter. oynama umudumu kaybettim sadece izliyorum
rüyalara inanıyor gerçekten kaçıyorum
fark ettim ki fark edeni umursamamak lazım
lal olmuş aslında, bu susmak bilmez dünya
ekmek hala en büyük kavga
riyakarlıksa yine moda
esen rüzgarlar bile taraf tutuyor artık
bilmeyen bilmekten korkuyor
azalan azlar artarken
kıymetsiz olan hep çoğalıyor
sınırlar aştıkça sınırlar çıkmakta
anları beklerken donuyor zaman
nerde o küçük tasasız insan
arama boşuna, sen değilsin o asla...