şehirler arası yolculukta çile çekmek

entry29 galeri0
    4.
  1. 3.
  2. 2.
  3. arka koltuktaki hanım teyzenin elindeki torbayla haşur huşur oynaması ve üstüne üstlük (bu yetmedi ya!) sakızını patlatıp tüm dünyaya duyurmasıdır.
    ön koltukta oturan ve yol boyunca canlı yayın yaparak konuşan hanım teyzenin sürekli ''aman yahu kaza olacaktı şoför bey oğlum'' diyerek kendince yolculuğa aksiyon katma isteği içinde bulunmak isterken, saçma bir şekilde uykusuz bırakmasıdır.
    1 ...
  4. 1.
  5. "benzetemem hiçbir çekilmiş çileye."

    - gelin baylar bayanlar, gelin! tanrı'nın belki de insanları gülsün diye yarattığı ve sırf bu sebepten böylesi kader bahşettiği bu adamı izleyin! karşınızda vaudeville for vendetta!

    şakşakşakşakşakşak(alkışlar, yer yer otuzbir çekmeler, adım adım anadolular)

    reverans.. reverans..

    ***

    birinci bölüm -otobüse binmeden önce-

    muhteremler, her şey; uzun zamandır ertelediğim istanbul seyahatimi artık gerçekleştirmeye karar verdiğim bir gece başladı. apar topar topladım valizimi, atladım taksiye, kafamda "ulan şimdi yaz vakti, yer de yoktur otobüslerde" düşünceleri olduğundan, yardıra yardıra koşarak girdim aşti'ye. kapıdan girer girmez, bir oğlan karşıladı beni "istanbuull, istanbuull, istanbuuul" deyu. birader, "ne kadara götürüyosun" sorusunu bitirmeden, "aaabime bi bilet" diye sakallı bi herife işaret etti, adam işareti alır almaz bileti işlemeye başladı. atmaca gibi herifin üstüne atlayıp "yahu arkadaş, bi dur hemen ne yazıyosun, kaça götürüyosun hem?" derken adamdan 25 versen yeter abi sözünü işittiğim saniye civcive dönüştüm baba, "iyi ver bakalım hehheh, kaçta kalkıyo, şeyapmayalım, çok beklemeyelim, burda da telefon çekmiyor mu yau nedir hehe" gibi gereksiz yetmiş beş muhabbete girdim herifle, belki beni severler de kazıklamazlar deyu.

    herif; biz seni alıcaz ordan birader diyerek 53 numaralı perona yönlendirdi beni. gittim, terminalin içinde boş bulduğum bi banka oturdum. arkamda elinde bidonla uyuyakalmış bi teyze var ve yanımdaki bankta herifin teki ayakkabıları çıkarmış, cozur cozur uyuyor. herifi izlerken bir şey dikkatimi çekti, adamın bir kol saati var ve saatte dev gibi "nokia" yazıyor. ulan çinliler, her bokun sahtesini fasonunu üretiyorsunuz da, bari aynı modelden gidin, telefonsa telefon di mi arkadaş? çıksa bi cevvalim, "nuh'un ankara" diye kravat üretmeye kalksa, esnafıydı mahallelisiydi şöyle bi kabasını almaz mı bu herifin, ağzını burnunu bi temize çekmez mi? çeksin.

    sıkıntılı sıkıntılı adamların gelip beni almasını beklerken, dur bakim şu bilet nasıl bişeymiş diye bileti çıkardım ki, anaov. herifler resmen evde yapmış bileti, kesmiş kağıdı, yazmış tükenmezinen, basmış printer'da. bilette kocaman rezervasyon bilet yazıyor ve hemen altında yazan şu: "vergi iyadesinde(aynen bu baba, iade değil) kullanılamaz." lan nereye kullanacaksın zaten bu kenef kağıdını? kullanmaya kalksan, vergi iyadesi lafını gören maliye memurları arar bulur basar evimi; kulağımı zımbalar, parmağımı kollu kalemtıraşla açar, kaşarlı tost ve tamek meyve suyu içirdikten sonra ağzımı saman kağıdıyla silerler(en çok bu acıtıyo lan).

    bilete bakıp sırtarırken, tam karşımdaki bankta oturan bi herif gördüm; saçlar geriye yapıştırılmış, top sakal, çizgili gömlek, siyah kumaş pantolon, elinde de tespih. buraya kadar her şey normal, sıradan bir çakal. fakat ben hayatımda öyle ayakkabı görmedim arkadaş. yemin ederim, nereden bulduysa alaaddin'in sihirli lambasını giymiş herif. ön taraf sivri ve yukarı kalkık, arkasında kulak gibi bişey var, ekvatorda şişkince, kutuplardan basık. kafamı kaldırdığımda adamın tespih sallayarak beni tip tip izlediğini fark ettim, ben de "ne bakıyon hıyarağa" ifadesiyle karşılık verirken, ikimiz de tiz bir "istanbul yolcusu kalmassiean!" sesiyle irkildik.

    valizleri kaptığımız gibi anlamadığım şekilde, aşti'nin dışına çıkarılıyorduk. hemen sakallıyı buldum "şşş, ne iş?" hesabı, herif sakallarını gerdanıma, kaytan bıyıklarını bilmem nerelerime sürercesine yaklaştı ve fısıldayarak: "kardeş biz şimdi metro turizm'le(hukukçu dostlarımız gerekirse uyarsın, yasal yönden sıkıntı oluşabilirse firmanın ismini silerim) göndericez, dokuz kişilik boş yer var, caddeden alacaklar sizi, şu arkadaşı takip et" dedi. caddeden atladık otobüse. [burada not olarak düşelim, herhangi bir firmayı suçluyor değiliz. adı geçen firma yetkililerinin bu ve benzeri hadiselerden haberdar olmadığını düşünmekle beraber, bu kanun dışı işleyişten şirketin şoför ve muavinlerinin sorumlu olduğunu belirtmem gerekir.]

    ***

    ikinci bölüm -otobüse bindikten sonra-

    otobüsün en arka dörtlüsünün en sağına yerleştim. kafamda; biraz müzik dinlerim, sonra kitaba yardırırım gibi bir yolculuk planı çizmişken işler hiç de istediğim gibi gitmedi. hani cam kenarında alt tarafta ayağını koyduğun bi yer vardır, bazen düz olur paşa paşa gidersin, bazen hafif eğimli olur biraz sıkıntı yaratsa da yine ayağını tutar orada. gel gör ki bu otobüste o kısmı yuvarlak yapmışlar arkadaş, koyuyorum ayağımı vıjt kayıyor aşağı, hangi aklını dimağını siktiğimin mimarı mühendisi tasarladıysa. beheeey alman panzerii! beheey hollanda sığırıı! beheeey allahuekber dağları davarııı!(yalçın küçük gibi masayı döv bunları söylerken) resmen afakanlar bastı birader, huzursuzum.

    biraz müzik dinleyip, ortama alışmaya çalışırken, "du bakalım milletin öve öve bitiremediği şu kitap nasılmış" diye aldım elime cien anos de soledad'ı, başladım okumaya. lan yine deliricem. abi heriflerde bi soy ağacı var, aha anlatıyorum: ailenin en büyüğü jose arcadio buendia, oğlu var jose arcadio, onun da oğlu var arcadio, onun da oğlu var jose arcadio segundo, allah belasını versin onun da yeğeni var jose arcadio. onu siktir et asıl olaya gel; bi herif var aureliano buendia, oğlu var aureliano, onun yeğeni aureliano segundo, bunun iki tane torunu var ikisinin de adı aureliano, ve asıl bomba bu aurelianolar'ın birine parantez açmışlar çocuk aureliano'dan diye. abi deliricem, bunun anasını ya dedesi sikti ya yeğeni sikti ya da herif kendi anasını sikti kendisi doğdu.

    çıldırmak üzereyken kitabı fırlattım, uyumaya karar verdim, fakat onu da yapamıyorum, çünkü zifiri ayak kokusu var ortamda. soluma döndüm, yanımdaki hafif kilolu herif sandalet giymiş, içine bir de çorap giymiş, dalga dalga yayıyor zehrini eşşekoğlueşşek. o sıkıntıda bir türlü uyku pozisyonu tutturamadım, sağa yasla kafayı yok, sola yasla yok, baktım yanımdaki herif, önündekinin koltuğunun arkasına kafayı yaslamış, cayır cayır uyuyor. ben de mi o pozisyonda uyusam lan, diye düşünürken, her nedense aklıma "yok lan, şimdi onun yaptığını yapmaya çalışıyorum sanmasın" gibi, en son anaokulunda kafamı kurcalayan düşüncelere kaptırdım kendimi, sonra ne diyorum lan ben diyerek yasladım baba kafayı önümdekinin koltuğunun arkasına. bi yandan da huylanıyorum, lan böyle de domalmış gibi olduk, yandaki ibne götüme mötüme bakmasın derken, ayak kokusunun ağırlaşmaya başladığını fark ettim. bir süre sabrettikten sonra gözümü açıp sola baktığımda yazın ortasında giyilmiş bir yün çorapla ağız ağıza geldim. yanımdaki puşt bacak bacak üstüne atmış arkadaş. hem sinirden çatladığın, hem de ağlamaklı olduğun bi yüz ifadesi vardır ya, "inanamıyorum lan" der gibi, hah, aynen o ifadeyle herifin bi ayağına bi suratına, bi ayağına bi suratına bakıyorum, eşek değil ya uyandı hadiseye, topladı ayağı falan.

    otobüsteki şanssızlıklarım bunlarla da bitmedi dostlarım. muavine "bi su vericen mi birader?" dedim, herif getirdi suyu, sağol diyeceğim yerde "suu" deyivermişim. çöl kaçkınıyız ya..

    ***

    final sahnesi

    yanımdaki herif harem'de inerken arkasını dönüp el sallayarak hadi görüşürüz (yarrrak görüşürüz) deyince, sıfatında gördüğüm yadigar ejder masumuiyeti, adama olan bütün kızgınlığımı aldı götürdü arkadaş.

    sözün kısası muhteremler, neticede tökezleye devrile yuvarlana vardık arkadaşımızın evine.

    en nihayetinde ne oldu diye soracak olursan aziz dostum... planımızda; sert bişeyler içtikten sonra -belki üç duble votka- güzel bi kadınla sevişip, soğuk duvara göğsümüzü koltukaltımızı dayayarak uyumak varken; fıçı bira içtikten sonra üstüne bi sıvaz patlatıp, odada gezinen orospu çocuğu bi sivrisinekten korunmak içün pikeyi cibinlik belleyip komple vücudu sararaktan haşlanmak düştü kaderimize. ah ulan lanet be.. "hayat bir oyundur" diyen yalan söylüyor azizim. hayat ne oyundur, ne oyuncu, ne de sahne. hayat seyircidir; ve inan bana espri seçiyor...
    136 ...
© 2025 uludağ sözlük