2008 finansal krizinin nasıl göz göre göre geldiğini gösteren ve tüm iktisatçıların muhakkak izlemesi gereken mükemmel bir belgesel.
not: türkçe altyazısı malesef yoktur.
kapitalizmin ve para hırsının insanlara neler yaptırdığını, barack obama'nın da nasıl bir balon olduğunu gözler önüne seren ibretlik bir belgeseldir. zenginin nasıl daha zengin, fakirin nasıl daha fakir olduğunu bu kadar iyi anlatan başka bir belgesel izlemedim.
Tek kelimeyle "vay anasını" diyebileceğim belgesel. Hem belgeselin kalitesine, hem göz göre göre gelen krizin para ve hırs uğruna nasıl umursanmadığına gelsin o "vay anasını"
izlenmeli, izlettirilmeli.
Ayrıca kendini bi bok zanneden ve kendilerine utanmadan mühendis diyebilen, mühendislik kelimesinin forsunu yaptıkları işin basitliği ve kalitesizliğiyle kirleten tüm ekonomi adamlarına gelsin bu alıntı;
--spoiler--
Why should a financial engineer be paid four, four times... to a hundred times more than the, uh... real engineer?
A real engineer build bridges, a financial engineer build, build dreams.
And when those dream turn out to be nightmares,other people pay for it.
öncelikle harika bir belgesel anlatan matt damon ve wall street'in içinin ne kadar pis, kokuşmuş olduğunu ve amerika'nın gün geçtikçe adaletsizleştiğine dikkat çekiyor. belgeselde benim ilgimi çeken en önemli ayrıntı insanlara yapılan bir deney sonucu para kazanan kişilerin beyinlerinde uyarılan bölgeyle kokain kullanan bir müptelanın beyninde aynı bölgenin uyarılması oldu.
öyleyse para en büyük uyuşturucudur demek yanlış olmaz.
özellikle 2008 ekonomik krizini anlatan, birçok ekonomi yorumcusu, fon yöneticisi, ekonomi profesörü, devlet arkanından yetkili kişilerle yaptıkları kısa soru cevap şeklindeki açıklamalar ve sunumu harika.
paranın siyaset üzerindeki etkisini de gayet güzel bir şekilde göstermiş.
son günlerde haberlerden düşmeyen, eski imf başkanı Dominique Strauss Kahn da belgeselde yer alıyor.
filmde terimler falan çok karmaşık. şahsen pek anlamadım ve sıkıldım. bu işin eğitimini almamış insanların da anlayacağını sanmam. 30.dakikadan sonra atlayarak izledim. aklımda sadece somut örnekler ve ilginç istatistikler falan kaldı. mesela kokain çektiğimizde ve para kazandığımızda beynimizin aynı yeri uyarılıyomuş.
mesela ihtiyar bi amca filmin başında bi örnek verdi. petrol tankerlerinin petrol taşıma prensibinden bahsetti. bu tankerlerde petrolün olduğu bölüm kocaman ve tek bi depo şeklinde değil bölme bölme imiş. çünkü denizde giderken bütün petrol tek bi yöne savrulur oraya ağırlık yaparsa geminin dengesi bozulabilir. ama bütün petrol aynı yerde olmayınca, arada duvarlar olunca, bütün potansiyel enerjisini bi yere yoğunlaştırıp gemiyi batıramıyo.
amerikalılarda bi tane yasa varmış zamanında. 2 tane büyük finansal şirket birleşemez diye. ama paralı adamlar bu yasayı iptal ettiriyor ve paralı şirketler birleşiyor, bütün para yani bütün petrol aynı yere toplanıyor. ve gemi batıyor. ama geminin içindekiler şirket sahipleri değil, biziz.
abd'deki bi bankacı kendine yeni bi yat,jet,malikane almak istiyo ve bunun sonucunda çin'deki ayda 70 dolara çalışan bi adam işsiz kalıyo. onların açgözlülüklerinin sonuçlarını biz çekiyoruz.
2008'de milyonlarca kişinin işsiz ve aç kalmasına yol açan krizin sebebi olan insanlarsa şimdi nerede? asıldı mı? hapiste mi? hayır. onlara hiç bi şey olmamış peki bu adalet mi? hayır. demek ki bu insanlar adalet mekanizmasını ele geçirmişler. demek ki bizim abd başkanı dediğimiz insan sadece bi kukla. wall street diye bi orospu teşkilatı var, onun kuklası.
dünyayı yöneten insanlar başbakanlar değil, kokain çekip karıya giden, hep daha fazla malı olsun isteyen insanlar. yani dünya bu insanlar tarafından oligarşiyle yönetiliyor.
jack london'ın demir ökçe kitabında anlattığı gibi. onlar sürekli daha fazla zengin oluyolar ve biz sürekli daha fazla fakirleşiyoruz. bunun sonu yok. hukuksa zengini korumak için var. umutlarınızıysa politikacılara bağlamayın, onlar sadece kukla.
yapabiliceğimiz bir şey yok, çünkü bu insanın doğası. aç gözlü, hırslı, bencil, şerefsisiz. koy seni beni wall street'te bi koltuğa, oh be deriz iş bulduk. üstelik maaşı da yüksek!
ama yine de, kahrolsun kapitalizm amına koyiim.
amerikan bankalarının güç geçtikçe nasıl ülkeden bağısız hale geldiğini, bunun neticesinde amerikan ekonomisinin nasıl bu hale geldiğini, nasıl global ekonomik krize sebep olduğunu ve paranın insanların gözünü ne kadar kör ettiğini gözler önüne seren inanılmaz bilgilendirici belgeseldir.
filmin sonunda kahrolsun kapitalizm dedirtir.
izlemek üzere indirdiğim fakat henüz kendimi o havaya sokup izleyemediğim belgeseldir. izledikten sonra büyük ihtimalle bloguma parasal sistem ile ilgili güzel bir yazı ekleyeceğim.
taşı gediğine koyan belgeseldir. günümüz ekonomik sisteminin ne derece çürümüş ve yozlaşmış olduğunu çarpıcı bir anlatım tarzı ile bize ifade etmektedir. 2008 krizi sırasında ekonomiye yön veren küçük fakat zengin bir kesimin nasıl daha fazla zenginleştiğini, fakir ve orta tabakanın ise daha çok erimeye mahkum edildiğini gözlerimize örnekleriyle sokar. amerikan mali ve ekonomik sistemi içindeki tekelleşme, bu belgeselde çok iyi anlatılmıştır. yani, kısa ve öz anlatmak gerekirse izleyin ve izlettirin.
abd'de başlayarak dünyayı etkileyen, mortgage krizi olarak bilinen finansal krizin nasıl ortaya çıktığını, etkilerini anlatan belgeseldir. zeitgeist serisini sevenler bunu da sevecektir.
sağlam bir belgeseldir. gördüğüm kadarıyla obamanın gelişiyle de bi bok değişmemiştir global finans dünyasında. çift pantolon giymekte yarar var özetle.
o değil de "bok ve kaka arasında seçim yapma"ya zorlanmak ve bunun ismine "demokrasi" demek ne yaman bir aldatmacaymış. acep "erdoğan mı, bahçeli mi, yoksa kılınçdaroğlu mu" dayatması da bunun bir yan ürünü müdür, kasıtlı dayatması mıdır?
uzun uzun anlatmaya lüzum yok; zaten ekonomiden pek anlamayan biri olarak anlatılanları yüzde yüz çaktım diyemem.
o yüzden kısa keseyim;
''dünyanın zenginliği siyaset, lobicilik, bankacılık ve çok uluslu şirketlerin çeşitli dalavereleriyle sömürülmekte. her geçen gün zengin daha zengin, fakir daha fakir. gücü elinde bulunduran hükmetmeye devam ediyor.'' bunları zaten biliyoruz diyeceksiniz; işte bu belgesel işin detaylarına girmiş. gayet etkileyici bir çalışma. yalnız biraz daha sade bir dille anlatılabilir miydi diye düşünmedim değil. röportaj verenlerin sorular karşısındaki tepkileri ise dikkate değerdi.
ayrıca anlatılanlarla ülkemizin ekonomisindeki gelişmeler arasında bir paralellik sezebilirsiniz..
You're playing at this level, you cant be sick, cant get hit by a car, you don't even die.
Bu seviyede oynuyorsan, hastalanamazsın, araba çarpamazsın, hatta ölemezsin bile 2011, Limitless
Bradley Cooper ve Robert De Nironun başrollerini paylaştığı 2011 yapımı Limitless (Limit Yok) adlı filmde geçen bir replikti bu. Robert De Nironun, suni yollarla zeka oranını artıran bir yatırımcıyı oynayan Bradley Coopera uyarısıydı bu. Aslında sadece suni yollarla değil, tamamen naturel şekilde piyasada fon arz eden veya fon talep eden kişiler için de geçerli. Tamamen konsantre, tamamen dikkat ve maksimum efor! Piyasadaki en uç noktanın bu olması gerekiyor aslında, fakat buzdağının görünen yüzü bu.
Filmle alakalı değinilecek birden fazla hadise var. Inside Job bir bankacılık krizi olarak (2008 Mortgage Crisis) piyasaya sunulmuş bir yapıt. Ancak filmle alakalı krizden öte dikkatimi çeken şeyler var, mesela kara para aklamak gibi, o paraların fahişelerle gece kulüplerinde savrulması gibi, hatta koskoca şirketlerin yatırım fonunu sırf kendi menfaatleri doğrultusunda harcamak gibi.
Filmde geçen şu sahne beni çok etkiledi; ABDde bir emeklinin yıllık kazancı 18.750$, Goldman Sachs çalışanının yıllık ikramiye tutarı 600.000$, aynı şirketin CEOsu Hank Paulsonun ikramiye tutarı ise 31.000.000$. Aslında bu tablo üzerine pek de konuşmaya gerek olduğunu sanmıyorum, keza ortada ne kadar büyük bir vurgun olduğunu pekala iktisatla alakası olmayan herhangi bir vatandaş bile kavrayabilir. Film yapımcısı Charles H. Ferguson, çekimler esnasında bu isimlerle röportaj yapmak için randevu istiyor, ancak adam gibi yüzlerine karşı red cevabı bile gelmiyor. Tuhaf!
Tabi bu aslında özel sektörle alakalı bir durum olarak göze çarpsa da, 2006 Şubatında George Bush tarafından FED başkanlığına getirilen Ben Bernankenin de durumu pek de farlı değil malesef. Neden peki? Çünkü Amerikan Soruşturma Bürosu (Federal Bureau of Investigation-FBI) Ben Bernankenin ve yardımcılarının krizle alakalı sahte ve üzerinde oynanma yapılmış belgelerini ele geçiriyor.
Tabi dünya bu durumdan birhaber mi, elbette değil. Ancak Wall Streette, Süper Güç olarak addedilen bir ülkenin ekonomistleri bunu yapıyor ve bunu neredeyse global bir süprüntü haline getiriyorsa yapacak pek de bir şey kalmıyor. Fransa Ekonomi Bakanı Christine Lagarde, bir toplantı esnasında üzerimize bir tsunami gelmiyor mu? sorusuna cevap olarak her şey kontrol altında yanıtı ile başbaşa kalınca anlıyor ki ortada danışıklı bir dövüş söz konusu. Ya da Bernanke komutası altında yer alan Frederic Mishkin, 2008 Krizinin en çalkantılı günlerinde, yarım kalan kitabını tamamlama bahanesiyle görevinden ayrılıyor. Elbette yarım bir kitabı tamamlamak önemli, ama dünyayı ilgilendiren bir sorun karşısında görevde kalıp ona yoğunlaşması daha mantıklı olan değil miydi? Elbette değil, çünkü Mishkin, krizden önce yapılan bir ankette gelir düzeyini 17 milyon $ olarak belirtiyor. 17 milyon $ bir yazar için bir piyango olsa gerek!
Peki krizin etkileri neler bir bakalım. 2008 Ekimde ABD Başkanı Barack Obama, 700 milyar $lık kurtarma paketi imzalıyor, Amerikalı tüketiciler tüketimi kısıyor, uluslararası imalatçılar iflas bayrağını çekiyor ve en dikkat çekici detay; küresel kriz ve sonrasında ABD ve Avrupada yaşanan borç krizi nedeniyle Çinde 6 milyon, dünya genelinde işsiz sayısı ise 207 milyona ulaştı. Her ne kadar kriz bizi teğet geçti açıklamaları duymuş olsak da, Türkiyenin global ekonomiye cari açık vererek eklemlenmesi de krizin Türkiyeyi vurmasını kaçınılmaz kılmıştır. 2008in başından 2009un ortalarına kadar geçen süre içinde OECD ülkeleri arasında ekonomisi en çok küçülen ülke Türkiye olmuştur.
uzun zamandır izleyeceğim diyerek erteleyip, bugün izleme fırsatı bulduğum olağanüstü belgesel. özetle; deregülasyon politikası ile piyasa denetimlerinin azalması, daha fazla para kazanmak için daha fazla risk almak gerektiğini söyleyen, fakat esas riske ettiği orta ve düşük gelirli insanları umursamayan menfaatçi orospu çocukları, finans şirketlerinin yaptığı "kanıtlanamaz" hatta suç bile sayılmayan yolsuzluklar, mortgage projesinin elde patlaması, bush ve yönetiminin basiretsizliği birleşmiş, olayları bu noktaya getirmiştir. o dönem pek kafam basmazdı bu konulara ama şimdilerde anlıyorum.
esasında ekonomik krizler kapitalizmi bitirmek için en büyük fırsattır. ama nedense devrimcilerdeki örgütlülüğü böyle zamanlarda görmeyiz. insanlar fakirleştikçe kaderlerine razı olma güdüsü artıyor sanıyorum. kimse kılını kıpırdatmıyor, herkes olayları çözmeye uğraşıyor. bir dahaki ekonomik krizde merkez bankasına ilk molotofu atan ben olacağım. destek olmayan top olsun.
not: devrim dediysem tam olarak sosyalizmi kastetmiyorum, kapitalizm nasıl risk almaya zorluyorsa, sosyalizm de seri üretime zorluyor. kapitalizm zenginlerin diktatörlüğü ise, sosyalizm de fakirlerin diktatörlüğü. kaynakları yeterli olmayan ülkeler ithalata da ihracata da mecburdur. hatta kaynakları yeterli olsa da mecburdur. bu konuda kendi çözümlemelerim var, bir ara fırsat bulunca yazacağım.
eğer bir yerlerde sebebi veyahutta kaynağı açıklanamayan suni bir zenginlik devri yaşanıyorsa bu durumun büyük bir tehlikeye gebe olduğunu tahmin etmek zor değildir. öngörülemeyen tek şey söz konusu gebelik sürecinin ne kadar süreceğidir. 2008de yaşanan ekonomik kriz bu yapay zenginliğin kaçınılmaz bir sonucuydu. ve balon şeklinde ifade edilen ekonomik büyümenin, o balon patladığında nelere sebep olacağını göstermesi açısından da iyi bir örnekti. fakat açıkçası charles fergusonun filmi bu ekonomik krizin analizini çok doğru bir şekilde yapmasına karşın bilinmeyen bir şey söylemiyor. öte yandan bu herkesçe bilinmesi gereken gerçekler muhtemelen bazıları için yeni bir bilgiydi! ki bu bahsedilen bazıları da zaten bilgisizliklerinden ötürü göz göre göre yaklaşan ekonomik krizde önemli birer rol oynamış insanlar değil miydi?