öğrenci yurtları nasıl olur muhabbetlerde neler vardır bilmeden geçirilen dört uzun yıldır. Kızları ancak arkadaşlarınızın evine atabileceğiniz durumdur.
6 yıl aileyle yaşamayıp, bir anda kendinizi aile evinde bulmak kadar acı veremez hiç biri. yıllarca sadece kendine hesap ver, ayakların üstünde durmaya çalış ve bunu başar.. ama bi anda annenin babanın küçük çocuğu ol. adım atarken bile hesap ver. neticede onların yanında kalıyosun, yaptığı yemeği yiyosun vs. mecbursun. ağır geliyo insana.
milletin yaptıklarını gıbtayla izleyerek geçen öğrencilik yılları.
mezuniyet, iş bulma derken evden ayrılıp biriyle evlenip, öğrenciyken yapamadıklarını evliyken yapmaya çalışıp komik durumlara düşmene sebep olur. (bkz: her şey zamanında güzel).
bu durumda üniversitede yapabildiğiniz sadece okumaktır. bir de aileye o kadar alışırsınız ki artık çekip gitmek isteseniz de bıkıp usansanız da içinize işlemiş tuaf bir mazoşist duyguyla gidemezsiniz. öyle yuvasında anası tarafından beslenen yavru kuş gibi çırpınır durursunuz hayata atılacak cesareti çok zor bulursunuz.
insanın başına gelebilecek en kötü durum, en güzel yılları çöpe atmakla eş anlama gelir. arkadaşlarınızla biyerlere gidemezsiniz başka yerlerde sürtemezsin, eve arkadaş getiremezsin, ev hayatın sürekli kısıtlama gelir.
liseden pek bi farkı olmaz diye düşünmekteyim. he avantajları yok mu, tabi ki de var. haftada 1 ebeveynler gelir, 3 günlük yemek, 3 aylık temizlik ufacık bir cumartesi-pazar arasında yapılıverir. muhitteki bütün mekanlar bilinir. karşı cinsi tavlamak için bütün kozlar rahatlıkla ve daha fazla tesir yaratabilecek şekilde kullanılabilir gibi..
anne ve babanın yanında olmasından dolayı kendi ayakları üzerinde durmak nedir bilmemek, tam olarak olmasa da lise hayatını andıran ama bazen iyi ki denilebilcek zamanların da olduğu karmaşık bi durumdur.
üniversite hayatının sönmesi demektir. gece gezmelerinin, kafa çekmelerin son bulması demektir. acilen bir yurt bulunup kaçılması gerekmektedir yoksa gençliğiniz çürüyecek demektir.allah yardımcın olsun .
ankaralıysanız ve üniversiteniz içinde barınılan sosyal ötesi bir mekansa* ve yolunuz 1 saat sürüyorsa, yurtta kalanlara, akşamları batak çevirenlere, istediği yerlere gidenlere yüksek mertebeden bir gıpta ile bakarsınız. hergün otobüste çektiğiniz çile esnasında bu otobüslerde balık istifi geçen saatte her gün neler yapılırdı diye düşünmeden edemezsiniz. bir yandan da ankarayı sevmeyenlere gıcık olursunuz, tabi ankarayı sevdirmeyen melih gökçek'e de.*
hayata biraz daha geç atılmaktır aslında.
zira, üniversiteyi şehir dışında okumak, biraz da gerçek hayatla karşı karşıya gelmek, yalnız başına mücadele etmektir. her zaman yanınızda olan aileniz yoktur artık bir süre. belki çok uzak bir şehirde -veya ülkede- hiç tanımadığınız bir yerde, hayatı yeniden keşfedeceksinizdir. böyle bir mecburiyetiniz ve fırsatınız vardır. ilk başlarda çok zordur, üzüntüden ağlanabilir, bunalıma girebilir insan. ama zaman ilerledikçe, bu atlatılan zorlukların insana büyük tecrübeler kazandırdığı ve kişinin büyümesine ve özgüvenine katkı sağladığı anlaşılacaktır.
aile yanında okumak, her zamanki rahatınızdan ödün vermemektir. ve daha da önemlisi aile için büyük nimettir; ayrı kira masrafı, yolculuğa verilen paralar, yurt masrafları, abur cubur, hede höde masrafı olmayacaktır. en büyük artısı da budur.
tek negatif yönü giriş çıkış saatine karışılmasıdır. onun harici çok güzeldir. hoş mezun olunca da aile bu karışmaya devam eder. ama pazarlık denen usul işe yarıyor bunda.