Unutmuyorum sene 2007, hayır nasıl unutayım ki? istemediğim bir şehir, istemediğim bir üniversite, istemediğim bir bölüme zorla götürüyor annemle babam beni. Gittik kaydı yaptık döndük, 1 hafta sonra hazırlık muafiyet sınavı vardı, sabah 8' deydi, gece 1 otobüsüne bindirdiler ki 6 saat sonra orada olayım, bir kahvaltı eder sınavıma girerim, çıkışta da atlar dönerim bi 6 saat daha. O dönem sallantıda olan, eskinin havalı ve kaliteli otobüs firması Boss ile gidiyordum unutmam, sabah 5 gibi saçma sapan bir zamanda varmıştım oraya. Bir de bu boss genel otogarları falan kullanmak yerine kendi yazıhanelerini açan ilk firmaydı, sabahın 5' inde bilmediğim bir şehirde kimsenin olmadığı bir yazıhanede kaldık diğer yolcularla. Ne bi otobüs, dolmuş var ne başka bir şey. Durağı aradık taksi yok, üstümde tişört var hava soğuk üşüyorum. Neyse girdik yolculae olarak sıraya, taksi geldikçe binip gidiyoruz, bana geldi sıra, atladım gittim odtü' ye, çarşıya bıraktı adam beni. Ulan saat sabah 6 küsür, çarşı kapalı, soru soracak insan dahi yok, açım, üşüyorum, mal mal gezindim orada sağı solu, anca üst kattaki simitçi açtı saat 7' den biraz sonra da gidip bi çayla simit yapıştırdım.
Uzatmayayım, Diyeceğim o ki, bi iş nasıl başlarsa öyle gider derler ya, hah bak aynen öyle başladı, isteksiz, amaçsız ve kötü, sonrasında öyle devam etti, öyle de bitti zaten, şimdi 30 yaşına geldim bir bok olamadım. Öyle isteksiz bir sikişti odtüyle benim ilişkim, sakat çocuk doğurdu, gençliğimi ve hayatımı sikti.
O günü çok iyi hatırlıyorum, kazandığı şehire ailemle geldim beni yurda yerleştirdiler, içimde inanılmaz bir burukluk vardı resmen okumak istemedim ogün göt kadar şehirde ben ne yapacaktım ki tek başıma, gel zaman git zaman 4.seneme girdim o ayrılış ki bir birey olma bilinci kazandırır, kendi ayakların üstünde durmayı öğretir, kendini tanıtır insana, gerçekleri gösterir,aileyi özletir değerini anlatır. Her insan kesinlikle ailesinden bağımsız okumalıdır.
Zordur. Bizimkiler beni okuduğum şehre kadar götürdü. Bir iki gün gezdik dolaştık, gittiler. O gün çok ağladım büyüdüğümü anladım. Eve 2 ay ara dan sonra ik gelişimde de çok ağladım. Ev ozleniyor.
oğlum ilk defa samsun'a gitmişti.
onu her sabah namaza ben kaldırırdım.
o sabah ayak alışkanlığı yine kaldırmaya gittim
odayı ve yatağı boş görünce gözlerim yaşarmıştı.
kapıdan kalk evlat namaz geçiyor diye çağırmıştım.
şimdi yazarken bile o günü yaşadım.
28. kez ayrışılı kadar ilginç değildir. sabahın 5inde havaalanında beklerken annenin duygusallığı tavan yapmış ve saçmalamaya başlamıştır. üşüyor musun, ne oldu, aç mısın... babanınsa mücadeleci ve sağlam duruşuna duygusallık karışmıştır. evin generali artık esir düşmüş bir teğmene dönmüştür. dolayısıyla her şeye anlam vermeye ve telaş- üzüntü yapmaya başlayan bu çiftin en temel, içgüdüsel, en ortak konusu ise benim aç olup olmadığımdır doğal olarak. ''bak şurda simit sarayı var. aç mısın? ama oraya gidene kadar.. iki....üç.... x saat aç kalıcaksın.''
canım anam-babam benim, ben havaalanında bir cappy şeftaliye 9 lira verir miyim? siz bilmezsiniz, ben sokaklarda yattım, günlerce aç yaşadım. o ülkede sizin kurallarınız geçerli değil.
herneyse, en sonunda kalp kırma cesareti gösterilip '' burada beklemeyelim ben gidiyorum el bagajı falan da var vsvsvs. diyerek ayrılınır.
sonra rahatsız bir ayrılık, buruk bir özgürlük başlar.
her zamankinden ne daha fazla güzel, ne daha az kötüdür.
üstü açık bir hapishaneye tatile gitmektir gurbet.
Önce merdivenden inilir. Cepler yoklanır. sonra biraz daha hızlı merdivenden yeniden yukarı çıkılır. zile basılır kapıyı açan anneye "akbilimi bulsana" denilir. Kendi şehrimde üniversite okuyan biri olarak yazıyorum.
Ev ne ki dostlar! işyerinden bir ayrılışım vardı akıllara zarar. 50 kişilik bir atölyedeki herkesin yanına tek tek gidip sarılarak ağlamıştım. Detaylar facebookta var. x şirketini sel bastı gibi birçok duruma malzeme olmuştum. e 7 yıl çalışmışım kolay değil ayrılmak öyle.
Ben bugünü iple çekmiştim. Bir sürü hayalim vardı ve çok mutluydum sözlük. Daha sonra gerçekler birden ağır bastı. Çocukluğumu geçirdiğim yerden şuanda çok uzaktayım. Her zaman için güzel anılarım olmadı ama iyisiyle kötüsüyle orası benim evim. Anne kuzusu değilim ama ayrılalı daha 1 gün olmamasına rağmen annemi çok özledim. Kalbimde bi ağırlık var gibi ve sanki yutamicağımdan büyük bir lokma yutmuşumda boğazımda tıkanıp kalmış bir şey var, yutkunamıyorum. Tüm özgüvenim yerle bir oldu sözlük. Evimi özledim.
Gencin karakterine göre değişen durumdur. Ben üniversiteye giderken arkamda yalnız bir anne ve yalnız bir sevgili bırakmıştım, haliyle buruk bir ayrılıktı benimkisi, istediğim bölümde yaşadığım şehirde olmadığından dolayı bende en yakın şehri yazmış oraya gitmiştim uzak kalmamak için, tabi sonra sevgili olaylarına göre üniversite tercihi yapılmayacağı kafana dank ediyor ama iş işten geçmiş oluyor.
böyle insanın içine öküz oturtan bir ayrılıştır. yolda hele azıcık hafif müzikler dinlenmeye görsün, gözyaşları kovalar. ilk haftalar da ağır geçer ama sonra tabi kayış kopar.
otobüs arızalansın, kaçsın falan da gidişim kısa süreliğine de olsa ertelensin şeklinde de düşünülebilir. ve bu dillendirilerek şakalaşmalara dönüştürülebilir.
liseden beri kendini buna hazırlamış olsan bile ağlama ihtimalinin olduğu Ayrılıştır. ağlarsın ya ben uçuk çıkarıp hasta olmuştum. evinden uzakta bilmediğin bi yer bilmediğin insanlar ve sen. anne baba yok. kolay mı sanıyorsun ?
ben burnum sürtsün diye, bi şeylerle baş etmeyi öğrenmek için gittim. böyle bi derdiniz yoksa ayrılmayın evden.
onda da burnum sürttü ama geri dönemiyorum bu sefer de. Vay aq.
hiçbir şey liseyi aileden uzakta okumak kadar dramatik değildir. Arkadaşlarla biraraya geldiğimizde bunlar bizi o yaşta niye göndermişler taa oralara kadar deyip durduk yere aileye karşı cephe alma noktasına gelmiştik.