nasıl bir galatasaraylı,
nasıl bir beyefendi,
nasıl bir karakterli,
insan olduğunu anlatamayacağım; kelimelerin yetmeyeceği eski galatasaray başkanı ve kongre üyesi. aynı zamanda eski galatasaray basketbol oyuncusu.
kendisi ile tanışmamız altınoluk'ta bulunan yazlığı sebebiyle bundan yıllar yıllar önce olmuştu. kendisi o zaman faruk süren yönetiminde yöneticiydi.
hayatımda değerli iki resim vardır küçüklüğüme dair. birincisi merhum başbuğ alpaslan türkeş
ikincisi sayın özhan canaydın.
özhan bey başkan olduktan sonra bütün mesaisini galatasaray için harcadı. o kadar ki yazın tatil yapmak için geldiği altınoluk'a bile çalışma odası yapmış, galatasaray'ın işlerini tatillerde bile aksatmadan yürütmeye çalışmıştır.
bu süreçte babamı sık sık yanına çağırırdı sohbet etmek için. galatasaray lisesi'nde aynı dönem okuduklarından eski lise sohbetleri ile başlayan muhabbet dönüp dolaşıp galatasaray'a gelirdi.
yine bugünlerden birisinde ben ve babam yanımızda 1-2 arkadaşımla beraber kendisini ziyarete gitmiştik.
ribery'nin kaçtığı, lincoln'un alındığı sene.
daha ortada stad vs. yok.
sorduğumuzda ribery'nin en büyük vicdani yükü olduğunu söylüyordu. gittiğine inanamıyordu hatta. geri getirmek için elimden geleni yapacağım diyordu, o acı hastalık buna izin vermiyordu.
hastaydı başkan. taa o zamanlardan. biliyordu da. ama doktoru her çağırdığında, her dinlen dedikçe o vaktim yok diyordu; tek ve en önemli mesaim galatasaray için diyordu.
lincoln'ün alınması ile shalke kulübü ile kurulan güzel ilişkilerden bahsediyordu. gururla çıkartıyordu cüzdanından shalke kulübünün kendisine verdiği onur üyeliği kartını. bu, galatasaray'ın büyüklüğü diye ekliyordu.
stad projesi ortaya çıktığında hastalığı da hızla ilerliyordu. doktorlar ısrarla gel dinlen, tedavine başla diyordu; o ise yine önce galatasaray diyip, "ben yaşayacağımı yaşadım, galatasaray'ın geleceğini kurtarmamız lazım" diye ekleyip; kestirip atıyordu.
kolları sıvamıştı başkan galatasaray'a stad kazandırmak için. proje tamamdı. galatasaray'ın görkemine ve geleceğe bakan yüzüne yakışan bir proje diye ekliyordu.
ihale yapılıyor, galatasaraylı bir evladı alıyordu ihaleyi. çok da mutlu oluyordu. ama bilmiyordu ki bu ihale süreci onun sonunun başlangıcı olacaktı.
duruyordu stad inşaatı. ve arkasından ihale feshi. arkasından isyanlar. spekülasyonlar.
başkan yoruluyordu artık. dayanamıyordu ve gözlerini hastanede açıyordu.
"bırakman lazım" tenkitleri ile kendine gelir gelmez sorduğu galatasaray oluyordu. çünkü borç vardı bankaya ödenmesi gereken, ama kaynak yoktu. hele ki son inşaatın durması ile bankalar zaten hali hazırda borçlu olan galatasaray'a kredi açmıyordu. o ise vereceği emri çok iyi biliyordu. şirketini arıyor, galatasaray'ın kasasına 16 milyon $ yatırılması talimatını veriyordu.
ve söz veriyordu eşine, stad tekrar ihale edilsin, bırakacağım.
öyle de oluyordu. stad ihalesi yapılıyor, var-yap uzunlar ile anlaşılıyor ve başkan ilk divan toplantısında tüm galatasaraylılardan helallik alıyordu.
tüm salon ve tüm türkiye hep bir ağızdan haykırıyordu: "helal olsun başkanım."
ve başkan bırakıyor, yerine adnan polat yönetimi seçiliyordu.
ama başkanın durumu iyi değildi. kötüye gidiyordu.
ve bundan 2 sene önce bu saatlerde telefonum çalıyordu. arayan babam.
özhan diyordu, başkan diyordu, ölmüş diyorlar diyordu. sen bursadasın, hemen koş git yanına diyordu.
durulur mu? hemen gidiliyordu. ama acı haber tokat gibi vuruyordu yüze. özhan canaydın'ı kaybetmiştik...
işte o günden tam 2 sene geçti gitti iyisiyle kötüsüyle.
evet belki sportif anlamda iyi yönetemedi galatasaray'ı.
belki beklediğimiz başarıları bize tattıramadı.
ama unutulmasın ki; en az o da bizler kadar, hatta bizlerden de fazla bir galatasaraylıydı o. o hiç ister miydi galatasaray'ın başarısız olmasını. vardı işte sebepler. sayıyordu tek tek ama ölsem bile bunları anlatmayın diye de tembihliyordu. o birlik ve beraberliği en iyi özümsemiş, en beyefendi, en adam gibi adam olan galatasaray başkanıydı.
Bunca yıllık hayatımda siyah-beyaz rengimin 1 günlük dahi olsa değişebileceğini aklımın ucundan geçirmemiştim.Kelimelerin dudaklardan çıkarken uyguladığı acı basınçla anlamlandırdığım ölüm,
anladım ki bize göre değil özhan abi ve onca yıl aklımın ucundan geçirmediğim renk olgusunu bugün değiştiriyorum.Bugün benim rengim sarı-kırmızı özhan abi.
hoşçakal...
ılık ile serin arası bir bodrum akşamı. "haydi sünger pizza'ya gidelim" diyoruz arkadaşlarla. terasa çıkıyoruz, masamıza geçmek üzereyken köşe masadaki gruba gözümüz takılıyor. "özhan canaydın değil mi o ya" diyorum, "haydi yanına gidelim." arkadaşlarım "ya hu ayıp olur" falan diyor, "yok be" diyorum, "gidip bir merhaba deriz, bir de fotoğraf; o kadar."
yanına geldiğimizi gören özhan canaydın, büyük bir nezaketle ve insanın tüylerini diken diken eden bir beyefendilikle ayağa kalkıyor, "bir saniye çocuklar" diyor ve ekliyor "müsaadenizle ceketimi giyeyim." ben arkadaşlarıma bakıyorum, onlar bana. kaldı mı gerçekten böyle insanlar diye birbirimize boş bakışlarla soruyor ve dumurdan dumura koşuyoruz.
"ee çocuklar nasılsınız, neler yapıyorsunuz?" diyor başkan bize. ve bunu o kadar içten yapıyor ki sanırsınız karşımızda koca galatasaray başkanı değil de kankamız var. "sağolun başkanım" diyoruz; "siz de iyisinizdir inşallah." "sağolun" diyor ve gözü o zaman kız arkadaşım şimdi ise eşim olan canıma takılıyor. "siz nasılsınız küçük hanım" diye soruyor; ya hitaba, klasa bakar mısınız. kız arkadaşıma o kadar içten ve sıcak bakıyor ki gören torununa baktığını sanır.
biraz sohbet ettikten sonra bana dönüp "aman kaçırma bu güzel kızımızı" diyor, "yok efendim kaçırmam" diyorum. efendim hitabını yaparken önce kendime sonra bu saygın bilge adama şaşıyorum. kendime şaşıyorum çünkü o güne değin kullandığım bir hitap şekli değil; özhan bey'e şaşıyorum çünkü bir insanın böylesine bir zarafet içinde olabilmesini aklım almıyor.
"kusura bakmayın çocuklar, yerimiz olmadığı için sizi masaya buyur edemedim, bir içecek ısmarlayamadım" diyor, bunu derken neredeyse kırılacak kibarlıktan. o bunları söylerken biz adeta şoktan şoka giriyoruz. "estağfurullah başkanım, ne önemi var, sizin elinizi sıkıp gideceğiz zaten" diyoruz.
biraz daha sohbet ettikten sonra "aman derslerinizden, işinizden geri kalmayın" nasihatlerini de dinliyoruz başkandan. o an aklıma sürekli benim iyiliğimi isteyen ve her konuda bana yol gösteren babaannem geliyor, istemsizce gözlerim doluyor ılık bir bodrum akşamında.
elini öpüp yerimize geçiyoruz. arkadaşlarla muhabbete dalıyor ve saatlerin nasıl geçtiğinin dahi farkına varamıyoruz. derken bir ses duyuluyor: "haydi iyi geceler çocuklar, iyi eğlenceler." bir anda okulun en disiplinli ama en sevilen hocası sınıflarına dalmış haylaz öğrenciler gibi ayağa fırlıyoruz ve "sağolun başkanım" diyerek teşekkür ediyoruz.
aradan yarım saat daha geçiyor, masanın en büyüğü olarak garsona "hesap lütfen" diyorum. garson masamıza geliyor ve kulağıma fısıldıyor: hesabınız kapandı efendim, özhan bey halletti." biz bir kez daha şoke oluyoruz, gözlerimiz doluyor adeta. "ne adam be" diyoruz. ama ödediği hesap için değil, bize davranışlarından ötürü elbet.
sonra aradan seneler geçiyor, o güzel adam çok ama çok uzaklara gidiyor ve uğruna gece gündüz çalıştığı stadın açılışında şu an galatasaray'ın başkanlık koltuğunu açıkça işgal eden adnan polat tarafından adı dahi anılmıyor. sonrasında konuşan erdoğan bayraktar adlı basit bir müteahhit tarafından "karşımda naif ve güçsüz duruyordu" denerek sözde küçültülmeye çalışılıyor.
benimse aklımda o rüya gibi gece; şimdi yukarılardan bir yerden bizleri izleyen bu güzel adamı anıyor ve soruyorum: ulan siz kim, sizin adınızın böyle bir adamla aynı cümlede dahi geçebilmesi kim? adnan polat, erdoğan bayraktar kim, özhan canaydın kim?
elimizde takımlar üstü olan bir tek süleyman seba kaldı; bari onu kırmayalım ve iyi bakalım.
adettendir editi: beşiktaş'lıyım.
bir beşiktaşlı olarak çok üzüldüğüm haber. tv yi izlerken gözlerim doldu başka bir yazarımızın da belirttiği gibi beşiktaşın 100. yıl kutlamasına tek başına gelmiş ve hepimize örnek olmuştu. süleyman seba ayarında bir adamdı.
galatasaray tarihinin en kritik dönemlerinden birinde başkanlık görevini üstlenmiş insan. Galatasaray sevgisiyle iyi niyetle hareket etmis olsa da maalesef başarili bir baskanlik dönemi gecirememistir.
bu kadar çok uğruna yaygara çıkardığımız (ben dahil) futbolun aslında ölümün yanında ne kadar basit kaldığını bize bir kere daha göstermiştir. herşeyin geçiciliğini bir kez daha anladık.
türk futbol tarihinin en efendi, en saygıdeğer, rakip başkanlar arasında en çok sempati duyduğum başkandı.
sağlığında kendisine sövmedik çok şükür; kaybında okuduğumuz rahmetin samimiyeti ruhunu sarsın inşallah. en çetin rekabeti yaşadığımız kulübün bu saygıdeğer üyesi her daim asaletiyle ve hem fenerbahçe'ye hem de galatasaray'a örnek olacak insanlığıyla hatıralarımızda yer alacak. o 6 kasım akşamı aziz yıldırım'ın elini sıktığında kendisine küfredip belalar okuyanlar için affetsin bizi, bu asaletine hürmeten en azından kendi adıma ilan ediyorum ki bir daha o maç söz konusu olduğunda tek bahsedeceğim şey yaptığı bu unutulmaz beyefendilik ve centilmenlik olacak.
benim için 6 kasım'ın en büyük anlamı özhan canaydın'ın hepimize verdiği o tarihi ders olarak kalacaktır.
başkan adayı olmayarak galatasaray'ın önünü açan, belki de galatasaray tarihin en başarısız başkanıdır. araştırmadım, öyle umuyorum.
bu adam zamanında nispeten dandik bir kadroyla galatasaray'a şampiyonlar ligi'nde çeyrek final ve 2. tur oynatmış olan*, gözümde dünyanın en büyük taktisyenlerinden biri olduğunu düşündüğüm lucescu'yu başarılı olmasına rağmen kovmuş ve yerine fatih terim'i getirmiştir. o günlerde bu denli başarısız olacağı belliydi. o günden beri sportif başarıda tavan yapmış olan galatasaray'ı adeta yerin dibine batırdı.
ne tesisleşmede başarılı olabildi, ne sportif başarıyı yakalayabildi. üstüne galatasaray'ın avrupa'da güç bela oluşturduğu saygınlığı yedi bitirdi. eskiden galatasaray dediğin zaman milan bile tırsardı be... şimdi sikindirik kadrosuyla leverkusen 5 atıyor.
transfer konusundaki başarısızlığı ise rezalettir bana göre. galatasaray gibi kulüpler sıralamasında zirveye çıkmış bir takıma yakışmayacak, saçma sapan oyuncuları yıldız diye getirdi takıma. *** rakipleri kadrolarına yıldızlar eklerken galatasaray'ın yıldızları eski oyuncularıydı. hasan şaş, ümit karan, hakan şükür gibi oyuncular sorumluluk almasalardı 2005-2006 şampiyonluğu da gelmeyecekti.
bu kadar başarısız olmasına ve takımın afedersiniz amuga koymasına rağmen galatasaray camiası bu adamı ısrarla yeniden, yeniden başa getirdi. çok bilgim yok ama gelenekçi lise tayfasının bu saçmalıkta başı çektiğini düşünüyorum. yediler gül gibi takımı. galatasaray, 2001 yılında kaldığı yerden sürekli devam edebilseydi ve her sene üstüne bir şeyler koyabilseydi şu an türk futbolu da çok farklı yerlerde olurdu.
fenerbahçeli olmama rağmen sevmiyorum seni arkadaşım anla artık şunu. çektir git artık türk futbolunun başından.