bir büyük bitirip sahildeki yerimize gitmek, orda da cila niyetine bi kaç bira içmek, yüzüğü son bira şişesine geçirip denize atmak, odaya gelip onun olması gereken yerde başka birini bulmak, ve bu şarkı;
beraber aşı yaptırmaya gittiğiniz hastahanenin yolunun sanki kandan yapılmışçasına ayağınıza yapışması sizi yolunuzdan etmesi, beraber uyuduğunuz yatağın tk uyurken ciğerlerinizi kanatırcasına sıkması, her hatıranın sanki ne kadar derin aşık olduğunuzu kanıtlarcasına her an beyninize işkence etmesi, beraber yaptığınız herşeyin artık tek yapılamaz olması, nefesinizin anason ve nikotinden başka birşey kokamaması, istanbul'un bile artık size dar gelmesi, öyle bir özlemek ki, izmir'in bile çirkin, yalnız, boş gelmesi, öyle bir özlemek ki, boş yemek kaplarında söndürdüğünüz her sigaranın ardından aldığınız her öpücüğün, her sarılmanın artık yıllarca uzak olması, öyle bir özlemek ki, mutluluğun yavan, acının yetersiz, mutsuzluğun renksiz, hevesin yorgun, hayatın bitkin gelmesi. Öyle bir özlemek ki, bir kez daha sarılabilmek için şehirleri yakabilecek kadar sarhoş olmak! Öyle bir özlemek ki! Tüm özlemlerin, şarkıların şiirlerin kifayetsiz kalması!
Özlemekten nefret etmek.
Özlemenin verdiği bulantıdan, hakkında koyduğu yargıdan, ağırlığından ve aldığı hacimden tiksinmek.
Esaretinin gölgesinde çekilen Halayın, kurulan iftar sofrasının sonunu görememek .
Ve sonunda razı gelmenin eşiğinde kurtulmaya çabalayacak ama döneceğin dünyanın da yerinde olmaması düşecek payına.
Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.