bir kısmımızın inammadığı, bir kısmımızın ise cin, ruh, şeytan, mekir vs dedikleri varlıklardır. bu konuda hikayesi olan bir çok kişi vardır. o kişilerden biri de benim.
Kuranda;
--spoiler--
Cinni, mâric ve nâr (ateş)dan yarattık (Rahman, 55/15)
"Sizden önce geçen cin ve insan toplulukları ile beraber ateşin içine girin. (Araf, 7/38)
"Kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları içinde (uygulanan) o söz, kendilerine de geçerli oldu. (Bunlar da azabı hak ettiler.) Çünkü hep hüsranda idiler. (Fussilet, 41/25)
--spoiler--
incil'de
--spoiler--
Rab'bin bir meleği onlara göründü ve Rab'bin görkemi çevrelerini aydınlattı. Büyük bir korkuya kapıldılar... Birdenbire meleğin yanında göksel ordulardan oluşan büyük bir topluluk belirdi... (Luka 2/ 9,13)
Çağın sonunda da böyle olacak. Melekler gelecek kötü kişileri doğruların arasından ayırıp fırına atacaklar.(Matta 13 /49-50)
Başmelek Mikail bile Musa'nın cesedi konusunda iblis'le çekişip tartışırken, söverek onu yargılamaya kalkışmadı. Ancak Seni Rab azarlasın dedi. (Yahuda 1 / 9)
insan şeytanları.
isa dönüp Petrus'a şöyle dedi: Çekil önümden şeytan! Sen yolumda engelsin. Senin düşüncelerin Tanrı'dan değil, insanın düşünceleridir. (Matta 16 / 23)
Ejderhanın ağzından, canavarın ağzından ve sahte peygamberin ağzından kurbağaya benzer üç kötü ruhun çıktığını gördüm. Bunlar olağanüstü belirtiler gerçekleştiren cinlerin ruhlarıdır.(Vahiy 16/13-14)
insanlar ...tövbe etmediler...Cinlere tapınmaktan vazgeçmediler.
(Vahiy 9 / 20)
isa'ya cine tutsak dilsiz biri getirildi. Cin kovulunca adamın dili çözüldü... (Matta 9 / 32-33)
isa ona...cin kızından çıktı, gidebilirsin dedi. Kadın evine gittiğinde çocuğunu cinden kurtulmuş...buldu.(Markos 7/29, 30)
--spoiler--
görüldüğü gibi bugünün kutsal sayılan ve tanrı tarafındna gönderildiğine inanılan kitaplarında da öte yandan dünyaya gelen varlıklar hakkında ipuçları ve izler vardır.
karnalığın içinde kaynağı olmadan ateş çoğalır mı? bu soruya verilecek en basit cevap ya "hayır"dır. ya da " o'nun kudreti herşeye maliktir" olur. benim yaşadıklarıma ya hezayan ya kabus ya da gerçek diyebilirsiniz. bu okurun yazıdan aldıkları ve anladıklarıyla alakalıdır.
gördüğüm, hayatımın bir kısmına dahil olan şey, ruh mudur, cin midir ya da başka birşey midir bilemem. ben sadece yazıcı ve anlatıcıyım.
durup durup dünyanın tavanına baktığım vakitlerdi.
--spoiler--
nisan değilse mayıs
perşembe değilse pazar
ben belma sebil'i bulurum
--spoiler--
dediğim günler geçeli yağmurlar yağmış,
palmiyeler yanaklarından süzülen yaş gibi suyu asvalta indirmiş, asvaltta birleşen su, mayısın coşkusuyla meydanları kundaklamıştı. anlayacağınız fena halde ilkyazdı ve kirazların kızarmasına da az kalmıştı.
sonra sel olup büyüyen su yoksul mahalleri vurduktan sonra, sokak aralarına dağıldı. yağmurun ertesinde neşeli bir "ala imi sema", semamızda dalgalandığı günler hepimiz aslın da mutluyduk. ve küçük kızlar, masalcı son ninelerinden duydukları sözlere kanıp gökkuşağının altından geçip de erkek olmak için koşuyordular. o vakitler, kızlar hala erkek olmaya hevesliydi.
tanrılar mı insana sınır çizmişti yoksa insanlar kendi sınılarını mı keşfedememişti bilemiyorum, ama sınırların ötesinden, ulaşamadığımız ya da hiç ulaşamayacağımız bir diyardan dünaya sürülmüş veyahutta rıza ile gelmiş varlıklar o vakitler beni hiç de ilgilendirmiyordu. ama ilgilendireceği günler oldukça yakındı.
afyon otogarı
gece ve sızı
atkısında annesinin göz izi
bir kız gördüm
yüzü daha onsekiz.
yüzümü yaslayıp cam tenhasına
ayın şavkında titreyen gözü
çarpınca gözümün derinlerine
irkildim...
can yangını vardı içinde onun
ilk adımını atmıştı sonun
ayyanığı yüzü oldukça solgun
bakıyordu gözlerini kırpmadan...
ne olduysa işte o anda oldu.
unuttum bütün bildiklerimi
kırpıştırdı kız kirpiklerini.
ve sirayet etti bana korkusu.
afyon otogarı, zorunlu durak. ay, bir karabatak gibi batarak gecenin el değmemiş yanlarına içimde, afyon otogarında bıraktığım kızın gözlerini büyütüyordu. telefon direklerini saydım kaç kere. kar değil. içimde bir ince sızı. büyüdü, büyüdü ve olan oldu. ben lise sondaydım hayli ergendim. kız kimbilir nerdeydi ya da neciydi?
kimseyi öteleştirmek gibi bir derdim yoktu o günlerde. ya da başıma henüz herhangi birşey getirilmemiş, öte dünyanın ahalisi tarafından.
gel gelelim hikayemizin aslı esasına.
antalya sivas arası 12 saat. afyon denilen yer zorunlu durak. benim de gözlerim kaldı o boşlukta. eflatun atkısına bir anne gibi sarılmış kızın gözbebekleri büyüdükçe zihnimde, zihnim karıncalanıyordu a dostlar.