1951 adana doğumlu bağlama ve ney üstadıdır. Erken yaşta müzikle tanışmış olmasına rağmen 17 yıl süren zor bir fabrika işçiliği sonrası mevlevi kültürü ile tanışması hayatını değiştirmiş ve çalıştığı dönemde 3 albüm çıkarmıştır. Fakat umduğu başarıyı elde edememiştir 1976 yılında amerikaya yerleşir ve brian keane ile tanışmasıyla dünya çapında bir üne kavuşur. Doğu ve batı sentezli folklorik ezgileri ve sufi müzikleri eşsiz bir biçimde yorumlayan ömer faruk tekbilek ulusal ve uluslararası pek çok ödül kazanmıştır.
hakkında bildiğim pek bi bilgi olmasa da, gerçekten kendini aşmış bir müzisyen. mutlaka dinlemek lazım. civ 5 oynayanlar onu yunus parçasından tanır, ki ben de öyle tanıdım.
dinleyin dinlettitin.
--spoiler--
---"ceketi ütülüyorum 78'lik, palto geliyor 98'lik, 108'lik, her darbeyi bir bit olarak kabul ediyorum. öbür taraftan etrafımdaki aletler; bir aletten 'la' geliyor öbür aletten 'do' geliyor, allahhh! orkestra etrafımda, büyük bir zevk içerisindeyim, işimi yapıyorum."
bu sözler ömer faruk tekbilek'e ait. bahsettiği yer, ömrünün on yedi yılını verdiği ütü fabrikası.
bir çalışma zorunluluğu ile başlayan, bir yıl boyunca 'gitsem mi kalsam mı' gelgitleriyle devam ettirilen ütü fabrikası işçiliği ömer faruk tekbilek'e yeni bir dünyanın kapısını açar. sabah 6'da kalkarak işe giden, bütün gün bir iş yerinde çalışanları garipseyen tekbilek, bir zorunluluk sonucu eşinin de diretmesiyle böyle bir hayatı yaşamakla karşı karşıya kalır. kahve molalarında vücudunu gevşetmeye çalışsa da, akşamları piyanosuyla, davullarıyla 'praktis' yapsa da tekbilek, ütü fabrikası işçiliğini, bir iş kazası sonrası bırakasıya kadar tam 17 yıl devam ettirir. 12 yaşından itibaren müzik yaşamının içinde olan, gençlik yıllarında orhan gencebay'la 8 yıl çalışan, burhan tonguç gibi ustalardan dersler almış olan tekbilek ilk defa müziğine rengini veren 'nefesi', hayatın içindeki müziği ve dahi kendisini bu fabrikada keşfeder. "müziğin 'izole' edilmiş bir şey değil her an hayatın içerisinde olduğunu hissettim". kendi vücudu 'enstürüman', ütü fabrikasının da 'hacı bektaş tekkesi' olduğunu fark eder. makina sesleri orkestra, kumaşa her dokunuş bir beste gibidir adeta. hafta içi bütün dokularında fabrikayı, kumaşı hisseden tekbilek, hafta sonları new york'taki türk klübüne çıkar, fabrikada çalıştığı bu süre içinde de 5 albüm doldurur.
----kendisini ayakta alkışlayan seyircilere bütün sadeliğiyle ve mahcubiyetle "allah razı olsun" diyerek karşılık veriyor, konserin başlarında duygularına hakim olamayıp ağlıyor, ağlamasını gizlemeye çalışıyor, seyircinin alkışlarıyla teskin oluyor. o muhataplarına 'destur' çekip caka satanlardan değil, olduğu gibi görünerek hayran bırakanlardan. çünkü o kendi deyimiyle hayatı, "normalliliği" keşfetmiş, küçük şeylerin büyüsüne inanan bir müzisyen.
---tekbilek, çalmakla dua etmenin temel duygusunun aynı olduğunu, niyete bağlı olarak da müziğin kutsileşebileceğini söylüyor. "kendinize yaklaştığınız o anda kalbinizdeki fısıltıyı hissediyorsunuz. yaradan'la temas başlıyor. kabiliyetleriniz geliştikçe 'vay beni ne güzel yaratmış' diyorsunuz. oysa devamlı kendimizden dışardayız, geleceğe ve geçmişe aitmişiz gibi yaşıyoruz. 'dur neredesin' deyip kendimize gelemiyoruz. durdun mu allah'la birsin, müziğinle birsin. nefesini kaybetmemek önemli olan.
(bkz: http://www.aksiyon.com.tr...uman-tekkesi-fabrika.html)
--spoiler--
3 ağustosu 4 ağustosa bağlayan gece beyazıt meydanında ramazan etkinlikleri kapsamında konser veren büyük sanatkar. i love you isimli bestesini çalmak için saatin 00:00 olmasını beklemiş, bir nev-i kendisine doğum günü hediyesi vermiştir. bu bestesinin onun için anlamının büyük olduğunu düşünmekteyim.
bir de akabinde best of albümünü imzalamıştır kendileri. aynı günde doğduğumuzdan mütevellit albümünü iyi ki doğdun diye imzalayıp vermiş olması, bana güzel bir anıdır. asık suratlı değildir, içtendir, hanımı da öyle yüzünde güller açıyor kadının.
mimariden müziğe kaymış bir terim olarak arabesque; bu kelimenin tam karşılığı olan adamdır.
bu şekilde yazdım, çünkü genel olarak sizlerin arabesk algısının nerede durduğu oldukça bellidir.
yalan mı? arabesk diyince aklınızda ya orhan, ya ferdi.
hiç arap müziği ile alakası -isminde de geçiyor- zekerenizde değil. kaldı ki türk sanat musikisi denilen müziğimiz de zaten, batı ve doğu sazlarının kesişimi, tam göbeğinden arabesktir.
02 mayıs 2011' de aya irini kilisesindeki konserine gitme fırsatı bulmuş olduğum, muhteşem konseriyle mest olduğum. oğluyla yaptığı darbuka shovu ile tekrar tekrar hayran olmama sebep olan yüce şahıs..
ı love you, hasret, last moments of love, whirling dervish gibi aşmış parçaları olan ve maalesef ülkemizde pek fazla tanınmayan sanatçı. özellikle 8 dakikaya varan ı love you adlı eseri, insanda bir insanı sevmenin sözsüz ifadesinin şahikası duygusu uyandırır.
çok kaliteli bir neyzendir kendileri. adana da doğmuş ancak yaşamını amerika da sürdürmektedir. en güzel parçalarından biri de i love you parçasıdır. buyrunuz buradan dinleyebilirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=PIIvdbHm0j0
hasret isimli şaheseri, sabahtan akşama, akşamdan sabaha durmadan dinleyebilirim. nitekim bir zamanlar bunu yapmışlığımda oldu. 2007 nin yazında istiklal caddesi boyu, üstadın bu eseri yankılanmıştı.
ilk dersinde öğrencilerine farklı metotlar öğreten ney üstadı.. bunlardan biri ney'i kulakla üflemek. denedim oluyor ama ses dışarı çıkmıyo tabi. siz doğru sesleri içerden duyuyorsunuz..
.. ayrıca ney'den doğru sesi almak için 7 nefeste üflüyormuş. her nefestede fatihanın bir ayetini okurmuş.
an itibariyle azıma s.çmış kişidir. dinliyorum ağlıyorum. nedeni yok sadece ağlıyorum. aşık değilim, derdim tasam yok neden ağlıyorum bilmiyorum ama hüngür hüngür ağlıyorum. mal mıyım neyim?
