öldük,ölümden birşeyler umarak
bir büyük boşlukta bozuldu büyü
nasıl hatırlamazsın o türküyü
gök parçası,dal demeti,kuş tüyü
alıştığımız bir şeydi yaşamak
...
cahit sıtkı tarancı
Bir çok kez doğmuşum, ezilmiş yıldızların
derininden, yeniden yaratırken
ellerimle bütünleşmiş sonsuzluğun ipini,
ve şimdi öleceğim tekrar, toprak olacak bedenimi örten
biraz topraktan başka hiçbir şey almadan yanıma.
Ne rahiplerin sattığı bir parça gökyüzü
aldım, ne de metafizikçilerin
yararsız zenginler için yarattığı
karanlığı selamladım.
Beni bekleyen bir giysi gibi
ellerimde kendi ölümüm, sevdiğim renkte,
bir zamanlar boşu boşuna aradığım ölçüde,
gereksinimim olan derinlikte.
Sevda tüketildiğinde somut özünde
ve kavga dağıtırsa çekiçlerini
başka ellerin birleşmiş gücü arasında
gelir ölüm ve siler
senin sınırlarını belirlemiş damgaları.
aralıksız sorguluyorum ben bu durumu, sanki hayata dair bir bug gibi geliyor. öldüğünü gördüğüm, duyduğum her kişi daha çok kafa patlatmamı, daha çok sorgulamamı sağlıyor aslında. ben bu entryi yazarken, sen şu anda okurken ölen yüzlerce insanı düşünüyorum. garip.
sadece 19 yaşında olmanın verdiği küçük beyin, dar görüş mü bu algılayamama sorunum? ya da 40 yaşına gelince tamamen hayatı çözmüş, dolaylı yoldan ölüm olayını da kavramış biri olabilecek miyim bilmiyorum. "insanlar doğar, büyür ve ölürler" tarzı bir yaklaşımı benimseyebilecek miyim? "ölenle ölünmez" diyebilecek miyim? hakikatten bilemiyorum.
klavyenin ucunda bir şey değil, betimlemesi hiçbir zaman kolay olmadı. hani bazen öyle mutlu olursun, içindeki mutluluk böyle gözlerinden, ağzından fışkıracak gibi olur. dökemezsin ama kelimelere. onun gibi. çok acıtıyor ama. ağlatmıyor beni belki, ama nasıl acıtıyor bir bilsen..
hani varya korkularımız.. hani herkesten sakladıklarımız. kendimizden dahi. bu di mi o? kendinden de sakladığın hani.
yok aslında korkum. ama emek veriyoruz hepimiz, yaşıyoruz, ayakta kalmak için her an bir şeyler yapıyoruz. hiç olmadı nefes alıp veriyoruz. bu da bir şey. ayrıca sevdiklerim var, beni sevenler var. beni hayatlarının bir köşesine koyanlar. bunca şeye yazık ulan. bu kadar kolay olmasa keşke her şeyin yitmesi bir anda.
"intihar etçem ben yeaaa", "hayat beni boğuyo yeaaaaa" diyen de bizdik bir zamanlar gerçi. kaçımız intihar ettiyse sanki. nefes almanın verdiği hazza değişemedik hiçbirimiz, götümüz yemedi. değişilmez de zaten.
şimdi bu barış akarsu gitti ya. öldü bu adam. star da bir dizisi vardı, izliyordum bir aralar. çok da severek. tabi izleme nedenim barış akarsu değil, merve sevi idi. ama olsun. izliyordum. barış akarsu'yu da sevdim. deselerdi ki bana. barış akarsu müziği televizyonları bıraktı gitti. bir daha hiç göremeyeceksin, müziğini dinleyemeyeceksin. hiç üzülmezdim. hiç görmediğim, konuşmadığım, dokunmadığım bu adama bundan sonra hiçbir şekilde dokunamayacağım, göremeyeceğim ya onu, yok ya böyle bir ihtimal, bu beni nasıl delirtiyor, nasıl çıldırtıyor anlatamam. dökemiyorum ki yazıya ben o hissi. dedim ya. ağlatmıyor beni barış akarsu'nun ölmesi. kerim tekin'in ölüşü de ağlatmamıştı, babaannemin ölümü de. ama acıtıyor. çok hem de.
onları kurtaramıyorum, geri getiremiyorum ya. çok üzgünüm ben bu yüzden. özür diliyorum hepsinden ben onların.
bu yüzdendir ki, ölüme karşı duygularımı kelimelerle ifade edemeyişimden dolayıdır ki, yatmıyorum yiyemeyeceğim -şeyin- altına. madem acımı anlatamayacağım, taziyemi yeterince içten bildiremeyeceğim girmiyorum entry içinde ölüm içeren başlıklara, katılmıyorum cenaze törenlerine mecbur değilsem. diyemiyorum "arkadaşım başın sağolsun" yakınını kaybeden arkadaşlarıma. çünkü olmuyor, yalan oluyor ne desem.
seviyorum ben bütün insanları. ve ben "seni seviyorum" diyemeden ölen herkesten özür diliyorum son kez. amam bilin arkadaş ben hepinizi seviyorum aslında. gerçi ben de gelicem yanınıza bir süre sonra ama o zaman diyemem sizi seviyorum diye yüzünüze. okuyosanız bunu anlayın ;) utangaç adamım ben.
kimseye yakışmayan bir giysi bu. kendinize yakışanı giyin siz annem. üzmeyin kimseyi. ölmeyin lan.
ölen insanın bir daha geri gelip hissettiklerini anlatması gibi bir durum olmadığından şu an için dünya şartlarında anlayamayacağımız durumdur. ancak ben ölümü bir çok kez tattım. * rüyalarımda sık sık ölürüm ben. ve genelde araba çarpar, arabanın altında kalırım. ve söyleyebileceğim o anda hissettiğim sadece anlatılmaz pişmanlık...
hani cırt cırtlı çanta kapakları vardır ya da gocuk, parka vs bağlamaları. açmak için çektiğimizde bi cırt sesi çıkar birbirine geçmiş iki cırttan. rivayet odur ki ruh da bedenden ayrılırken *-teşbihte hata olmaz düsturundan hareketle- aynen böyle çekilirmiş. acırmış...
yenidem doğmadır. ya var olmaya ( cennette hurilerle alem ) yada yok olmaya ( zebanilerle saklambaç oynamak) gideriz. esasında önemli olan ölmek değildir, nasıl ve niçin öldüğümüz önemlidir.
neyle karşılaşacağını bilmemek, belki sessiz huzurlu bir uykuya dalmak sonsuza kadar, belki de sual melekleri tarafından sorgulanıp cehenneme şutlanmak.