Öğrenciyken bir defasında Bursa'daki ev arkadaşımın ankara'da öğrenci olan erkek arkadaşının evine hafta sonu misafir olduk. Geleceğimizden haberleri olan ve Üç erkek öğrencinin yaşadığı bu ev, benim hayatımda gördüğüm en pis evdi.
Kapıdan girdiğimizde arkadaşımın bana, "ayakkabılarını sakın çıkarma" demesine fırsat kalmadan ben ayakkabılarımı çoktan çıkarmıştım. Ve yere basmamla birlikte çorabım yere yapıştı. Hala daha Ne olduğunu düşünmek bile istemediğim yerdeki o yapışkan şeyden çorabımı alarak bir peçeteye sarıp cebime tıkıştırdım. çıplak ayak ayakkabılarımı geri giydim. Eve girerken ki, o kesif ve ekşi kokuyu bastırmak için sıkılmış erkek parfümünü hatırlamak bile istemiyorum. Yerlerde sprey boyalarla boyanmış hamam böcekleri geziyordu ve her birinin isimleri vardı. Çünkü Yılda bir kez yıkayarak temizledikleri evlerinin yıkanmasına bir kaç ay kaldığı için artık evcilleştiklerini düşündükleri hayvancıkların bir iki ay daha yaşamalarına karar vermişler. Perde sadece salonda vardı ve mutfak penceresi gri bir boyayla boyanmıştı. Evin diğer odalarının pencereleri de sanırım aynı şekilde perdeden tasarruf edilmişti.
Tüm bunları gördükten sonra "Aç mısınız?" Sorusu karşısındaki çaresizliğimizi düşününce, paramız olmamasına rağmen arkadaşımın neden ısrarla yolda yemek istediğini net bir şekilde anlamıştım artık. Oturulacak en sağlıklı yer olan plastik bir sandalye bulup oturduktan sonra, saatlerce kaynamaktan akışkanlık kazanarak adeta bir kum saati şekline dönüşmüş bir çaydanlıktan çay dolduruldu kupalarımıza. Buz gibi olan bu evde, ısınmak için yapılabilecek tek şey o çayı içmek gibi görünüyordu. Çaresiz, Burnumdan solunum yapmayı bırakarak, o evde yediğim tek şey olan bir gofret eşliğinde o çayı içtim.
Gecenin ilerleyen saatlerinde Yorgan yapmak için çıkarmak zorunda kaldığım Montum hariç üzerimdeki hiçbir şeyi çıkarmadan bir kanepeye kıvrılıp uyumaya çalıştım. Ertesi sabah Çok şükür gezi programı dışarıda kahvaltı ile başladı. Akşam ise bu gecede kendisinde kalmam için çok ısrar eden lise arkadaşımı kıramazdım elbette.
Bizim evde kurallar vardı, bir tanesinin ara sıra sorumsuz davranması ve birinin de az salak olmasından doğan ufak tefek problemler dışında pek sorunumuz olmuyordu, temizdi gayet ev. En fazla olan şey hepimizin yoğun olduğu birkaç hafta doğru dürüst temizlik yapmamamış olmamızdı.
artık eve ayakkabıyla bile girmeye kıyamazsın * o kadar rezildir durum itfaiyenin gelip tazikli su ile evi baştan aşağı yıkaması gerekmektedir yoksa bilirsiniz ki o ev nice litreler çamaşır suyuyla bile temizlenmez.
Eve gelen kiz arkadasin gordugu rezilliktir ki o kiz arkadas ocaktaki tencerenin kapagini acmis ve tencerede kedi var diye ciglik atmistir. Oysa gordugu kedi degil kuflenmis makarnadir. Nasil bir kufse artik.
hayrettin in öğrenci evi baskınlarında gördüğümüz durumdur. o ne ya adamlar koltuktaki dirsekliği sökmüş, klozetinin yanına koymuşlar. adamlar sıçma konforunu arttıyor.
size tavsiyem bi ögrenci evine misafir olarak giderseniz, mutafaga girmeyin, sakın hemde!
yeni başlayan tüm salgınların ortak nedeninin ögrenci evlerinin mutfagından ögrencilere, ögrencilerden de dünyaya yayıldıgı düşünülmektedir,
kuş gribinden nekadar korkuyorsan genç !!! ögrenci evinden de okadar korkmalısın !!!
tencereden taşan spagetti , spagetti için yapılmış 20 gündür yıkanmayan sos tenceresi ,yerlerde devrilmiş bira ve şarap şişeleri ,mandalina kabuklarıyla kaplı zemin , sigara izmaritleriyle yanmış paspas , alınan abur cuburların kaplarıyla oluşmuş çöp dağı ,heryere saçılmış gazete ve dergi sayfaları , havada uçuşan sigara külleri.