bahsettiğim, nükleer savaş sonrası sokağa çıkıp "fiiiuuvvv, ne olmuş mınaki, kimse kalmamış, en iyisi şu mantarlardan yiyeyim" diyen çocuk değil. benim canımı sıkan, öğlenin sıcağında çömelmiş pozisyonda elindeki çomak ile toprağı kurcalayan, en yakın gölgeye en az 30 metre uzaklkta duran çocuktur. kışları çok farkedilmese de, yazları öğlen dışarıda bir bu çocuğu, bir de bütünlemelerden bütünlemelere koşan rapper ninja'yı görebilirsiniz. belki uslu bir çocuk olursanız, rapper ninja'yı öpebilirsiniz bile.
sokağa çıkışı ayrı dert, eve girişi ayrı derttir bu çocuğun. bak neyse sinirlendim. arkadaş ne işin var dışarıda? sonra ülke gelişmiyor, teknolojide geriyiz, sekste başarısızız, sahada total futbol anlayışı sergileyemiyoruz, orta şut karışımı vuruşlarla idare ediyoruz. ee sen bi öğlenin sıcağında evde dur, beynini serin tut. sonra bilim ve teknolojin coşsun, ha dedin mi seviş, uzakten sert ve isabetli şutlarla rakip kalecileri zorla. osman tanburacı okudum sabah sabah. pardon.
mfö'nün yalnızlık ömür boyu şarkısını, öğle sıcağında dışarı çıkmış ve arkadaş bulamamış çocuktan esinlenerek yazdığını biliyor muydunuz? hikayesi işe şöyledir:
--spoiler--
bir gün "mahşerin dört tatlısı" grubu olarak anılan mazhar, fuat, özkan ve ercan konserden dönüyorlarmış. yürürken de, mazhar bir ercan'a bir de özkan'a bakıp duruyor, arada halaoğlu fuat ile gözgöze geliyormuş. içinden de sürekli "mfe? mfö? mfe? mfö?" diyormuş.
sonra, "ercan, sigigit la burdan, boncuk dolu teneke sallayan adam istemiyorum grupta, böyle bir enstrüman mı var ya. neymiş? otantizm katarmış. s.kerim otantizmini de ya. çiki çiki kafa bırakmadı a.k." diyerek grubun 4 kişilik aday kadroyu 3'e indirmiş. ercan da özkan'ın kulağına eğilerek "a.k. ne lan?" diye sormuş.
sonrasında mazhar, "özkan'ı tutmakla iyi yaptım. garip gurup bir adam ama, eğlendiriyor yahu insanı. ercan'da pis bi elektrik vardı zaten" demiş.
fuat ise, dayıoğlu mazhar'ın bu sinirini sabahın köründe, t.c. milli eğitim bakanlığı sebahattin bulgurlu anadolu teknik, anadolu meslek, teknik lise ve endüstri meslek lisesi'nin karne gününe özel düzenlediği kermeste sıcağın alnında konser verdiklerine ve açılış konuşmasını yaptığı sırada kendisinin okulun ismini söylerken bayıldığına bağlamış. fuat, her zaman düşünceli olmuş, dayıoğlusunun fevri hareketlerini sakinliği ile düzeltmiştir.
yolda yürürlerken, özkan "ba ba ba, şerrrefsize bak, öğle sıcağında beyni bulanacak hipnanın" demiş. ve başlamış dertli bir uzun havayaa:
"heeeeeeep yalnızlık var sonunda, yalnızlııııık ömür boyu" diye. ya işte..
--spoiler--
arkadaşlarının evine gidip, evin zile bastıktan sonra kapıyı açan annenin ''onlar uyuyor, oynamaycaklar'' sözleriyle kafasında kurduğu tüm oyun planlarının suya düştüğü çocuktur.
haliyle oynayacak kimse bulamayan çocuk evine geri dönecektir. malum sıkıntılı çocuk. ne yapacak evde ? tabi ki yaramazlık. orayı dökecek, burayı karıştıracak, anneden bir kamyon dayak yiyecek.
donum noktasindaki cocuktur. gun bu gundur, o cocuk evine girecek, odasina kapanacak ve bir bilgisayar manyagi olup cikacaktir. once ufak tefek hack-huck olaylarina bulasacak, sonrasinda hedehodo'yu crackliyecek, en sonunda kendini tatmin edemeyip hirs yapip yazilim gelistirici olacaktir. kim bilir, belki nokia'da, belki google'da, belki de sun'da, olmadi microsoft'ta calisacaktir.
hadi bakayim kapamayin dukkanin onunu, sie evinize! *
arkadaşları pirzola yedikten sonra, gelişlerini sürdürmek için uykuya dalarken; o öğlen güneşinde top sektirir, koşar, terler, önce azar sonra da makarna yer.
Oyuna doymayan, çocukluğunu çok güzel geçiren sevilesi çocuktur.Tek derdidir öğle vakti kimsenin dışarda olmaması.Keşke ''hayat boyu tek sorunu bu olsa'' dedirtir duygulu insana.Bazen topunu alır duvara şut çeker kendi kendine, hüzünlendirir insanı.
(bkz: Ağlamıyorum ya gözüme sinek kaçtı)