çok şey söylemek isterken, karşındakinin seni duymadığını bilmek ve ne söylersen söyle hiç birşeyin değişmeyeceğini, seni anlamayacağını görmek. işte tam da bu nedenle hiçbir şey söylememek.
bazende kendini yorgun hissetmenin eseridir, takatin yoktur birşeyler anlatmaya.
bir ayrılıkta sık sık karşılaşılabilecek durumdur. hele ki terkediliyorsanız, sizi terkedeni seviyorsanız, kalmasını isteyip kal diyemiyorsanız boğazınıza düğümlenir o söyleyecekleriniz. ama söyleyemezsiniz çünkü bilirsiniz ki artık bitmiştir herşey be ne yapsanız boşadır. söylemek istediklerinizi saplarsınız yüreğinize ve susmayı tercih edersiniz.
sözlük üyeliğinin onaylanmasını beklerken, " ulan bi üyeliğim aktif olsun, sol frame in mına koymaz mıyım? kitleleri peşimden sürüklemez miyim?" dersin. halbuki kazın ayağı öyle değildir. hedede hödödö den başka şey yazamazsın. çünkü malzemen ve kaliten buna müsade etmez. bol bol sivilce ve göz numarası yaparsın. ilacı ise altyapı ve rahat olmaktır.
ne söylersen söyle hiçbir şeyin değişmeyeceğinin ayırdına vardığın andır. anlatmaya başlasan saatlerce anlatacağını bilirsin ama kendine ket vurursun. ya anlatmaya değecek biri yoktur karşında ya da anlatılabilecek türden şeyler değildir yaşadıkların; ya ''geniş zamanlar'' arıyorsundur anlatmak için ya da kafanda kurduğun sen bütün bunlarla başedemeyecek bir insan değilsindir...
fark etmez.
konuşamazsın.
o kadar çok cümle birikir ki boğazında, yol bulup sıyrılamaz hiç biri dışarıya. hepsi önemlidir diğerine yol vermez! inatçı keçi sayısı onlar olan bir köprüdür şimdi zihin.
not: bak yine oldu tıkandım. yazamadım. bişey yazacaktım halbuki.