içinizde fırtınalar kopmasına neden olur. bir sussa söyleyeceğiniz çok şey vardır ama o kadar çok şey söyler ki siz nereden başlacağınızı unutursunuz sonra konu değişmiştir, o sizin fikrinizi sorar, mok gibi kaldığınızdan cevap da veremezsiniz, ağzınızdan sadece ' hiç ' çıkar. o da sizi ' aman bu da hiçbir şey demiyor zaten ' diye yargılar. ben senin dilini bilecektim de lafı gediğine oturtacaktım da yapamadım işte. hiçbir şey için geç değildir ama. gidin ve çatır çatır söyleyin, susturun onu ve söyleyin. söylemeliyim.
cümlelerin insan beyninde kalıplar halinde oluşturulmasından, farklı nitelikli cümleler düşünülürken, cümlelerin birbiri içine girmesi ve beynin utanma duyusu ile cümlelerin bütününü ortadan kaldırma işlemi.
insanın içinde kırgınlıktan da çok yer edendir. herkesin muhakkak yaşadığı duygulardan biridir. hatta bazı zamanlar her şey geride kalır, sadece bu yüzden gözyaşı döker kişi.
zordur. anlatamazsın kendini, içinde bulunduğun durumu ya da bir başka şeyi, neyse ne. anlattığında da karşındaki odun anlamaz, saçmaladığını düşünür. yerin dibine gir işte o an.
siyasetçilerin her zaman yaptığı, insanların beyinlerini uyuşturup aynı tarzda ya da yaklaşık olarak aynı anlamda olan cümleleri sıralayarak "çok anlam yüklü konuştu" düşüncesini yaratma çabasıdır.
o kadar çok şey yaşanmış ve bu yaşananlar o kadar yormuştur ki insanı kelimleler kifayetsiz kalır. karşıdakinin anlaması beklenir ama bu pek mümkün olmaz. ararsın veye buluşursun sonra bi bakarsın mangal sucuğu nasıl olur onu tartışıyorsun. geçti zannedersin ama geçmez. sadece susar içindekiler. en ufak şeyde yeniden bağırmaya başlar. öyle bir kısır döngü içine alır seni kendi düşüncelerini anlayamaz olursun.
gelgelelim en doğrusu nedir bilemedim seni bu hale getireni hayatından çıkarmak mı , yoksa o kısır döngüyle yaşamaya alışmak mı?
içinde ki duygu selini kontrol edememek yada söyleneceklerin doğruluğuyla orantılı olarak karşı tarafın kırılmamasını istemekle alakalı durum.
çoğu zaman hiçbir şey söylememenin daha faydalı olduğu görülmüştür.
kelimelerin boğazda düğüm olmasıdır. konuşmak istersin, beyninde cümleleri kurarsın her kelime yerini bulur ama ağzınıaçtığında ses çıkmaz. kısık bir nefes boşalır. az önce kurulan cümle yerini bulan kelimler haaya karışır.
genelde aşık olmakla alakalıdır. çokça seversiniz, hararetli bir tartışmaya girileceği çok açıktır. söyleyeceğiniz tek bir kelime bile onu üzmeye yetebilir. bunu bildiğinizden susarsınız.
tartışma anında olandır. aslında çok fikir çok söz vardır kafanda ama tartıştığın kişi karşısında haklı çıkmak adına ona laf yetiştirmeliyim derken bi türlü söylemek istediklerini söyleyemez içinde patlatırsın. sonrasında kendini yer bitirirsin. o bunu dediğinde koysaydım lafı şöyle deseydim falan...
bazen söyleyecek o kadar çok ama o kadar çok şeyin vardır ama hepsini söyleyebilecek gücün yokturya hani, işte o zaman konuşmaya hiç başlamamayı tercih etmektir.
ben istediğim kadar konuşayım karşımdaki duymak istemiyorsa, anlamıyorsa gidip panel yapsam ne fark eder ki diye düşünüp söylemek istediklerini kendine tekrarlayıp durmak.
sözlerin yumruk gibi boğazına bastırdığı andır. o kadar basınçlıdır ki ağzını açsan kusacaksın sanarsın. ya kusarsın yada miden bulanmaya devam eder. her hali iğrençtir.
... o anın yaklaştığını biliyordum ve bu da kanımdaki adrenalinin kayda değer oranda artmasına sebep olmuştu. heyecandan belki de ölebilirdim o an. ona yazdığım şiiri baştan sona ezberlemiştim. önce şiirimi okuyacak, sonra da ona aldığım yüzüğü vererek duygu patlaması yapacaktım. bu duygu yoğunluğu onu ağlatabilir diye düşünüyordum içten içe. nihayet geldi. tam karşımdaydı. tam onun gözlerine bakar halde söze başlamıştım ki, o da başladı konuşmaya. "önce sen söyle" dedi bana. ben kabul etmedim. "benimki çok önemli değil, sen söyle önce" dedim. sustu, bekledi ve sessizce konuşmaya başladı. sarfettiği kelimeler ve kurduğu cümlelerle, ayrılmamız gerektiğini anlatıyordu bana. zor bir görevi sırtlanmışçasına, ayrılık kararını kendisinin alışını buruk bir gururla açıklıyordu. hiçbir şey söyleyemedim. oysa ne çok şey vardı içimde...