çocukluğa dair özlenen şeyler

entry404 galeri30
    150.
  1. Annemin iyi sözleri. Annem ölmedi ama yok oldu. O içip içip kafama tuzlugu fırlatan kadınla öldü. Oysa ben
    iyi bişeyler ummustum hep...
    1 ...
  2. 149.
  3. geceleri dışarı çıkıp saklambaç oynamak ve en önemlisi hiç bir kötü niyetimizin olmaması. hiç bir şeyden haberin yok hayatı mutlu olmak için yaşamayı özledim.
    0 ...
  4. 148.
  5. istediğin saatte yat istediğin saatte kalk hiç bi zorunlulugun yok yemek hazır oda hazır sadece oyna okul yok iş yok.
    0 ...
  6. 147.
  7. akla geldikçe insanı hafiften hüzünlendiren detaylardır.

    eskiden cep telefonu yoktu. dijital fotoğraf makineleri de yoktu. ve gel gelelim bilgisayar da yoktu. en azından bizde yoktu. çevirmeli fotoğraf makinemiz vardı ama. her bir anın değil de, sadece özel anların fotoğrafının çekildiği makinalar. ve bu yüzden bu makinaların kendisi de özeldi. biz bu makinalarda haftalarca fotoğraf çekerdik. yanlış hatırlamıyorsam 32 adet fotoğraf alıyordu içine. ama bu 32 fotoğrafın içinde neler olmazdı ki...

    film dolduğunda babam makinayı fotoğrafçıya verirdi ve heyecanlı bekleyiş başlardı. günler sonra baban eve elinde yeşil fujifilm paketi ile geldiğinde ise tarifi güç bir mutluluk yaşardım. sadece ben değil, tüm ev halkı. o akşam yatana kadar herkesin elinde olurdu o fotoğraflar. hepi topu 32 fotoğraf saatlerce baktırırdı kendine...
    ...

    belki tek bir öğretmen maaşı ile geçinmeye çalışan 5 kişilik bir aileydik, fakat babam bunu bize hiç hissettirmezdi. yazları şehir şehir gezdirir, bizi mutlu edebilecek hiçbir şeyi yapmaktan kaçınmazdı. bazı geceler ise eve gelirken tabakta dondurma getirirdi. tabakta dediğim, böyle kül tablası kadar bir şey. muhtemelen en küçüğünden. biz o dondurma tabağımı görünce o kadar mutlu oluyorduk ki, hepimize en fazla 6-7 şeker kaşığı düşmesine rağmen bu umrumuzda olmuyordu. babam gelirken dondurma almıştı ve biz onu yiyorduk. bu muazzam derecede mutluluk verici bir hadiseydi benim için.

    dondurmanın dibi kaldığında ise annem kaşığıyla herkesin eline vururdu. dondurmanın dibi "benimdi" çünkü. o dondurmayı kaşıkla ezip süt haline getirmek ve bir güzel mideye indirmek. işte bir çocuk için mutluluğun tavan yaptığı an...
    ...

    dondurma getirdiği gibi, bazen de kola getirirdi babam. hem de en büyüğünden. o kolayı açmadan önce çalkalamak ise bizim evin adetiydi. neden böyle bir şey yapıyordu babam? kolanın yarısı ziyan oluyordu. üstelik tadı da kaçıyordu. ve bakıldığı zaman pek de mantıklı bir eylem değildi. neden? çünkü biz mutlu oluyorduk. gerisi teferruattı babam için. o kolanın gürültülü bir şekilde fıslaması ve ardından taşması bana inanılmaz bir mutluluk veriyordu.
    ...

    babamın çalıştığı liseye giderdim bazen. biraz uzaktı. bu uzun yolu tek başına yürüyerek liseye varmak zaten başlı başına beni mutlu eden bir olaydı. okul kapısından içeri girip öğretmenler odasına koşardım. ve ilk gördüğüme sorardım soruyu:
    + babam nerde?
    - kimmiş senin baban?
    + e... d... !
    babamın ismini telaffuz ederken tüylerim diken diken olurdu. o anda abartısız söylüyorum, kendimi muzaffer bir romalı komutan gibi hissederdim.
    ...

    yukarda da dediğim gibi, babam yazları bizi şehir şehir dolaştırırdı. ve ben o yaşlarda inanılmaz bir araba ve hız sevdalısıydım. sürekli babama daha hızlı sür, daha hızlı sür derdim. ta ki annem popomu çimdikleyene kadar.

    gene bir gün asfalttayız. önümüzde kırmızı bir spor araba. benim o arabayı görür görmez gözüm ışımıştı tabi.
    + baba nolur geçelim bu arabayı hadi baba gaza bas baba, daha hızlı yaa..
    babam beni kırmadı ve 93 model lada samaranın ibresi o gün ilk ve son kez 150'yi gördü. ama geçemedik. bu da işin dramatik boyutuydu. derken kırmızı araba birden yan yola saptı.
    + ne oldu baba, dedim.
    - bizle baş edemeyeceğini anlayınca yolunu değiştirdi oğlum, dedi.
    babamın bu kuyruklunun kuyruklusu ve bir o kadar da komik yalanını her düşündüğümde gülerim. o kadar da içten söylemişti ki...

    güzel günlerdi vesselam.
    7 ...
  8. 146.
  9. 145.
  10. Mahalle maçları. Cepte para yoktu kolasına oynanırdı ama.
    0 ...
  11. 144.
  12. Minderle ev yapıp içine girip oyun oynamak.
    0 ...
  13. 143.
  14. sokakta saklambaç oynamak. çok eğlenceliydi lan.
    1 ...
  15. 142.
  16. akşam ezanı yaklaştığında soprano sese sahip olan annemin balkondan bağırması ve hızlanan kalp atışlarım.
    0 ...
  17. 141.
  18. Geleceği düşünmeden o an ne yapmak istiyorsam onu yapmak, saf olmak masum olmak suçsuz olmak, kaygısız olmak...
    0 ...
  19. 140.
  20. Babanın ısyerıne gıtmek olan hede.
    1 ...
  21. 139.
  22. köyümüzün bulunduğu coğrafya karasal iklime sahip olduğu için yaz gecelerinde battaniye ile yatıyorduk. tabi damda falan yatıyorsak kullanırdık battaniyeyi, yoksa içerde kullanmazdık. her neyse. inanılmaz tatlı bir rüzgar eserdi geceleri. köyün nüfusu 7-8 bin dolayında. çok kalabalık değildik, değiliz de hâlâ. o yüzden geceler çok sessiz geçerdi. akşam 10'da hiçbir evin lambası açık kalmazdı. gerçi kalsa da etki etmezdi. neye etki etmezdi? yıldızlara elbette. yıldızlar o kadar yakın ve o kadar çoktu ki sanki dokunsam tutacakmış gibi hissediyordum. bu durum beni korkuturdu bazen. ama yine de bakmaktan alıkoyamıyordum kendimi. hipnotize ediyordu beni o güzel yıldızlar. büyülenmiş gibi oluyordum. ellerim kafamın arkasında birleşik vaziyette yıldızları izlerken devamlı hayal kurardım. o zamanlar kronikleşmiş müzik hastalığım yoktu elbette. o geceleri çok özledim. şu an izlediğim tek şey tavan. emin değilim ama en son 2007 yılında gitmiştim sanırım. orda kaldığım her gece yıldızları izledim. çoğu gece uyumuyordum, sabaha karşı yatardım sadece. o günler güzel günlerdi.

    bizim hayvanlarımız vardı. inekler, koyunlar, kuzular, keçiler, tavuklar, eşekler. o kuzuları öyle çok severdim ki anlatamam. karın bölgeleri sıcacıktı. boyunlarına sarılıp öperdim hep. devamlı konuşurdum onlarla. gerçi dedem ilgileniyordu ama ben de yemlerini sularını ihmal etmezdim. üst düzey sevgi sahibi bir insanım ben. aynı şekilde üst düzey öfke sahibi bir insanım da. eğer sevdiğim bir şeye zarar verirsen ben yorgunluktan bayılıp düşene kadar senin o sikik boğazına kasatura saplayıp saplayıp çıkarırım. her neyse. o hayvanlara taze otlar taze ağaç yaprakları getirmek için eşeğe binip tepelere çıkardık kuzenlerimle. ama genelde rahmetli dedemle giderdik. tepelere giden yoldan geçerken sağımızda ve solumuzda düzlükler bulunurdu. yemyeşil otlar boylu boyunca uzanıyordu böyle. o manzara içimi açardı devamlı. rahat nefes alabiliyordum o manzaraya baktığım zaman. bir de o kır kokusunu derin şekilde içine çektin mi senden kralı yoktu bu dünyada. kenarlarda papatyalar olurdu. çiçekleri çok severim o yıllardan beri. amerikan başkanlık forsunda bulunan, bir yandan zeytin dalı bir yandan oklar tutan kartal gibi düşün beni. bir elimde her zaman çiçekler olur, diğer elimde hoşuna gideceğini tahmin etmediğim teçhizatlar. hangisini kullanacağım senin davranışlarına bağlı.

    her neyse. o günler çok güzel günlerdi. ama geride kaldı hepsi. bir pezevengin orospu satışını bırakıp kokain işine girmesi gibi yozlaştım. aç gözlülükte tony montana yanımda kedi kalır. çıkarlarım için evrende harcamayacağım insan yok. şaka lan şaka. her ne kadar kent kültürü paranoyasında savruluyor olsam da şu an, kökenlerime hiçbir zaman ihanet etmedim. doğduğum yere ve geçmişe her zaman sadık kaldım. technique'in the martyr parçasında söylediği gibi; "bazı zamanlar hayatıma dönüp bakıyorum ve neye benzeyebileceğimi merak ediyorum. zayıf kaldığım zamanlar bunu ticarete dökmeyi düşünüyorum. daha sonra ani bir şekilde küfredip gerçekliğe geri dönüyorum. tam bu sırada bir savaşın kalbinde olduğumu anlıyorum." aynen öyle. dünyanın her metrekaresi bir savaş bölgesi. hem maddi hem manevi anlamda. ama daha çok manevi anlamda. benim konumum çok sağlam. bundan ötürü iblis kalbimi hiçbir zaman ele geçiremeyecek.

    her neyse. bazen lafı çok uzattığımı düşünüyorum. yarın iş güç var. şimdi siktir olup gideyim de medeni insanlar gibi tıraş olayım bari. bak bu komikti işte. ben ve medeniyet hohhohhoho.
    3 ...
  23. 139.
  24. sobadan yansıyan ışık oyunlarını tavanda izleyerek uyumak.
    0 ...
  25. 138.
  26. Akşam ezanına kadar deli gibi oynamak.
    1 ...
  27. 137.
  28. Anneannemlere gidip digiturklerinden life with louie izlemenin keyfi hala aklimda.
    2 ...
  29. 136.
  30. vakit daha yavaş geçiyordu sanki.
    1 ...
  31. 136.
  32. Tasolar vardı. oynardık birde atari ne güzel günlerdi, keşke hep çocuk kalsaydık.
    7 ...
  33. 135.
  34. şaşırmak.
    çoğu şeyi ilk defa görüyor olmanın verdiği heyecan.
    aaa kedi, aaa kuş, aaa ne biçim böcek, aaa yeni şeker, aaa bu ne...
    şimdi amaaaan...
    1 ...
  35. 134.
  36. O cipsleri sıkıtırıp taciz edip içinde taso arardık
    Mahalle maçlari ayarlardik
    Çok özledim lan.
    4 ...
  37. 133.
  38. zaman bilincinde olmamayı özledim. zamanın nasıl geçtiğini anlamamayı, saatten bi haber yaşamayı. camdan birileri çağırdığında eve gitmeyi, akşam ezanı ile son bulan maçları, kavga etmek için tek nedenin atari kolu olmasını özledim. komşunun çalışkan oğlunu bile özledim sözlük.
    2 ...
  39. 132.
  40. insanın aklına geldikçe anlam veremediği bi özlem yaratan hadisedir.ben boş arsada top oynamayı özledim lan.
    1 ...
  41. 131.
  42. 130.
  43. Mahalle maçına gidip kavga etmek. Baya güzeldi.
    1 ...
  44. 129.
  45. ananemlerin bahçesindeki rengarenk güller, beyaz ve kırmızı zambaklar, ananemin köfteleri, gece parlayan ve beni korkutan tespihi, başıma köylü kızları gibi yazma bağlamasını, tarhanasını ara ara karıştırmaya çıkıp bir kaşık da bana uzatmasını, beraber fafülle toplamayı...çocukluğumda kalan ananemle ilgili her şey.
    0 ...
  46. 128.
  47. kömürlüğe doldurulan kömür kokusu... pek özlenecek gibi değil belki ama şöyle bi düşündüm, aklıma ilk o geldi.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük