Turuncu Japon balığım öldüğünde onu toprağa gömüp özenle bir mezar hazırlamıştım. Kendimce cenaze töreni hazırlayıp dua bile etmiştim. Ya cidden çok üzülmüştüm, nur içinde yatsın.
Küçükken annemin, kardeşimin ve benim yatak odamız aynıydı. Çoğu gece yatarken bildiğim duaları okuyup onlara üflerdim. Bu sırada belli olmasın diye hep gözüm kapalı olurdu ve çoğu zaman da dua ederken uyurdum.
Solucanlara karşı inanılmaz bir sevgim vardı. Onlarla konuşurdum, severdim hatta öperdim. Arkadaş olurduk hepsiyle. Yağmur yağdığında deli gibi ıslanmış olsam bile sümüklü böcekler yolun karşısına geçene kadar kimse ezmesin dile başlarında beklerdim ve hala yapıyorum bunu sözlük.
Abimle beraber akvaryumraki balıklara susamlı çubuk ile meyve suyu ikram etmek.
Vay kafamıza sıçayım çocuk aklı işte. sen git balıklar açıkmıştır diye susamlı çubuk paketinin dibinde kalan bütün susamı dök akvaryumun içine, üstüne birde kayısılı meyve suyunu boşalt.
Balık sağ kalır mı o pislikte, kalmadı da. 5 veya 6 tane balık bok yoluna gitmişti, allahtan japon balığıydı da fazla mevzu olmamıştı. En fazla 2 hafta yaşıyodu zaten ipneler.
Ben çok küçükken evimizde yavru köpeğimiz vardı oynarken salonun ortasına işedi hayvan bende o telaşla gittim çişin üstüne oturdum annem geldiğinde ben yaptım sanıp kızmıştı olsun en yakın dostuma kızmasından iyiydi.
ilkokul da beslenme çantası kullanırdık. Herkes evinden çantaya birşeyler koyar getirirdi. Yatılı yurtta kalan köyden gelen gariban bir çocukla birlikte oturuyorduk. Annem çıkolatalı ekmek sürerdi. Bende ikiye bölüp ona verirdim. Sonradan anneme karnım çok acıkıyor 2 tane yapmasını söyledim. Birini ona birini bana yiyorduk.
Başka bir hikayem de şu. Bahçeli bir evimiz vardı. Bahçe dediğim mermer bölge çok da büyük değil bodrum katta. Sabah kalktığımda her yer karınca ölüsüydü. Kanatlı karıncalarla normal karıncalar savaş yapmış bir çok kanatlı karınca ölmüştü. Ama diğerlerinden ölen fazla yoktu. Çok kızmıştım buna. Sonra bir gün bekledim savaş yapmalarını. Savaş başlayınca kanatlı karıncaların safına geçip bütün normal karıncalara saldırdım. Bu da böyle bir anımdır.
köyde evin önünde durup gelen geçen arabalardaki insanlara el sallardım velhasıl kelam bir gün el sallamak için arabaya yetişeyim diye koşarken hızımı almayıp duvardan düşmüştüm ..
karıncaları kaldırıp gittikleri yönde bir metre kadar öteye bırakmak. hızlı gitsin diye yardım ediyordum ama bıraktığım yerde eski yönünü bırakıp deli gibi sağa sola yeltenir, başka yöne giderdiler.
edit: bıraktığım yeri beğenmediler diye ilk bulduğum yere geri koyardım yine o eski ağır ağır yürürkenki huzurlarını sağlayamaz üzülürdüm.
ilkokuldayım. Akşamları annemle okula gittiğimizde onlar dersteyken ben de koridorlarda takılırdım. Bahçede oynardım. Gel zaman git zaman bir tane hizmetli abiyle arkadaş oldum. 2ye gidiyor olabilirim belki 3. Uzun boylu, hafif turuncu saçlı bir abiydi. Baya da sevmiştim onu. Bir sure sonra hep onunla takılmaya başladım annemi beklerken. Ben de yardım edeyim diye temizlik yapmaya başladım onunla. Tuvaletleri bile siliyordum onunla beraber. O zamanlar da sut dağıtılırdı. Böyle koli gelirdi sınıfa. Hoca birer birer verirdi. işte yine dağıtılıyor. Bir baktım o abi girdi sınıfa. Geldi kendi sütünü bana verdi. Çok duygulanmıştım. Hala duygulanırım hatırladıkça. Yıllar sonra öğrendim ki o abi, saçları güneş gibi parlayan abi kanserden vefat etmiş. Bunu oğrendiğimde içimi hüzün kaplamıştı. Keşke daha fazla yardım edebilseydim. Mekanın cennet olsun güzel abim.
Asfaltta denk geldiğim karıncaları toprağa bırakmak, toprakta yiyecek bulup karnını doyuracağını öngörmek sonra da güç kuvvet kazanıp kendine bir yuva yapacağını düşünmek bunlardan biri.
Daha büyük iyiliğim ise karınca yuvası arayıp bulunca kenarına konuşlanıp karıncaları izlemek, yalnız yürüyenlerin yanına başka yalnız bir karınca bırakarak onları tanıştırıp arkadaş olmalarına vesile olduğumu düşünmek.
yuvasından uzaktakileri dolmuşçuluk oynayarak son durak olan yuvanın ağzına bırakmak, bıraktığım yeri beğenmeyip şok geçirerek oraya buraya kaçışanlara ceza verip uzaklara biraz ekmek kırıntısıyla sürgün etmek (bu iyilik değil kötülük olarak düşünülebilir ama bu sayede evlerinin kıymetini anlayacaklar ve bu onlara yaptığım bir kıyaktı aslında.).
evden ekmek alıp yuvaya doğru yol alanların sırtlarına canları sertlikten yanmasın diye ıslak dudaklarımla ekmek kırıntılarını yumuşatıp bırakmak.
Çok büyük olupta yuvalarına sokamadıkları gıdaları, müdahale ederek daha küçük boyuta getirmek.
kalabalık oldukları zamanlarda ve düz bir sıra halinde yürüdüklerinde güzergahlarının üzerine ekmek kırıntıları bırakıp onlara süpriz yapmak.
Ananem çay içerken ben şekeri alıp balkonun kenarlarına döküyordum karınca aileleri mutlu olsun diye. Oluyorlardı da hatta toplaşıp parti bile veriyorlardı, eheh. tabi bu olaydan mutlu olmayan ananemdi ama olsun..