ben yere oturur, önüme bir tane tencere koyar ve bir gazete kağıdını parça parça edip bu tencereye atardım. öyle de bir titiz çalışıyorum ki, hepsi minicik minicik... daha sonra da kepçeyle hepsini karıştırırdım.
istanbul'a ilk gittiğimde, (daha 8 yaşındayım) evimizin hemen arkasından geçen tramvayı görünce, sabahtan akşama kadar onu izlemek. ebeveynlerimin beni araması hatta karakola gitmesi. hacı ne yapalım bursa'da tramway vardı da biz mi uzaylı görmüş masum köylü gibi şaşırdık. ilk defa görmüşüz daha çocuğuz dalmışız tramwaya sabahtan akşama kadar izlemişiz.
Balonun icine su doldurup evin onunden gecen simitci, manav gibi seyyar saticilara atmak. Bir gun olayi biraz daha abartip icine balonun yag doldurmustum adam sikayete gelmisti.
Ilkokul beşinci sınıftayken, servisle eve dönerken ele ele dolaşan çift gördüğümde abi bakarmisin derdim bakar ise dunku daha guzeldi neden bugun bunla dolasiyordun derdim. Vay anasini ne serefsiz cocukmusum.
abalı adını verdiğim lahana bebekten bir an bile ayrılmayıp her yere kolundan bacağından tutup sürüklemem, en son elimde kafası kalınca kafasına ip bağlayıp sürüklemeye devam etmem.
5-6 yaşlarındaydım. o zamanlar dedemlere giderdik yazları tüm sülale toplanırdık. dedemde anneannemde hacıydı.
dedem beni camiye götürürdü, zaten cemaatte sayılan sevilen hürmet edilen biriydi. aynı hürmet bana karşı da geçerliydi ve bu hoşuma gidiyordu ben de gitmek istiyordum.
neyse namaz kılıyoruz işte önce herkes dağınık oturuyor namazını kılıyordu. ben hep dedeme bakardım, gerçi sonradan öğrendim neler yapmam gerektiğini ama. 2.partdaysa herkes dip dibe geçer. 3.partda da herkes tekrar özgür hallerine dönerdi.
ve son part -en sevdiğim kısım- tespih çekmeye gelirdi sıra.
camide kolonlara tespihler asılı oluyordu. kolonların orada oturan amca tespih fırlatırdı herkese, tespihlerimizi alırdık. ve sıra çekmeye gelirdi.
3 seferde çekildiğini biliyordum. ve o tespihi allah - hz.muhammed- atatürk diye çekerdim...