babam tostçuya götürmüştü beni.
Gaziemir'deydi galiba tam hatırlamıyorum,
birinci sınıf olmalıyım.
hayatımda ilk kez tost yemiştim.
aman tanrım ne kadar güzel bi nimet filan.
Sordum babama bu adamlar hep burda mı çalışıyo diye,
evet dedi. keyfe bak dedim kendi kendime.
büyünce tostçu olup sabah akşam tost yicem dedim.
babam güldü sadece. ben ciddiydim ama.
bedavadan tost yiyosun gel keyfim gel.
meğer işler öyle olmuyomuş,
babamın neden gülüp geçtiğini anladım sonra.
imam. dedem camiye götürdüğünde imamın kürsüde vaaz verip herkesin onu dinlediğini görünce çok etkilenmiştim. tabi o zaman kürsüden vaaz veriliyordu merkezi sistem değildi. sonradan fena imansız olduk o ayrı.
veteriner olmak istiyordum. üniversiteyi bile seçmiştim.
sonra köyde inek doğurttular yanımda. ahıra girdiğimde alerji basar beni, bunu bildiğim halde girdim ahıra. kaç kilo hayvan tabii, çok yoruldu bir o kadar da yordu. bebek ters gelmiş. 3 kişi çekti anneden bebeği. ortalık kan revan, herkes berbat halde bebeğin yaşamaya çalışmasını izledik. yaşadı kerata.
ahıra bile giremezken, bir ineğin kulağına bile değemezken kalkıp veteriner olmak çok hayal geldi sonra... her daim büyükbaş yanında olmazdım belki ama daha doğarken ölme ihtimali olan bir bebeği görünce sarsıldım biraz. sağlığını kaybetmiş bir canlının da elimde ölmesine göz yumamazmışım ben. isabet oldu aslında.