sabahtan akşama kadar sokakta oynayıp öğle yemeği için zorla eve sokulmayı, annenin giydirdiği mis gibi kokan yeni yıkanmış ebiseleri anneye kirletmeyeceğimize söz verdiğimiz halde kirletmeyi, akşamları eve gelen babayı sokağın ucunda gördüğümüzde ona doğru tüm hızımızla koşup kollarına atlamayı, omuzunda eve girmeyi, boyumuz zile yetişmediği ve eğer eve çıkarsak bir daha aşağı inmemize izin verilmez diye düşünerek para istemek için var gücümüzle annnneee diye bağırmak, sepetin içinde aşağı inen parayla abur cubur almayacağımıza söz verip şekerleme, çikolata vb. tatlıları karıştırıp gece boyunca mide bulantısından uyuyamamayı, ayağımızın altında çatapat* patlatmayı, şımartılmayı* özlemektir.
abinin sapanına imrenip zorla abiye sapan yaptırmak, ardından sinir olunan çocukları sapanla vurmayı özlemektir.
sokakta oynayan çocukları görünce iç çekmektir.
yapılanlar hatırlanınca sanki fotoğraf albümüne bakıyormuş gibi gözlerin dolması, yüze masumluğun ve tebessümün geri gelmesidir.
çocuk yine olurum da, çocukluğumdaki şeyler yok.
benim sorunum bu, özlemim de.
kokan çileği özledim mesela. hani kokmuyo artık, yarısı sapsarı zaten.
kokulu çilek de bulabiliyorum aslında mevsiminde, ısırdığımda inanamıyorum; kokuyo ama tadı yok...
annem kışın dondurma yediğim için kızsın istiyorum, vursun şaplağı popoya...
o da alışmış, kışın dondurma yemem normal geliyor.
mahalle aralarında çocuk sesi duymak istiyorum, sanal aleme kaymışlar onu fark ediyorum.
kuzenimin kızına istop diyorum garip garip bakıyor.
susam sokağını özlüyorum, ediyi büdüyü, minik kuşu...
heyecanla kurabiye canavarının küfeden çıkmasını beklemeyi...
bayramları da çok özlüyorum, bayramlıkları...
şeker kaplarını birleştirip uçurma yapmayı...
sarılıp yatmadım hiç ayakkabıma, kıyafetime keşke onu da yapsaymışım diyorum.
yerden kutu kola kapakları toplayıp jeton niyetine kullanmaya çalıştığım günleri...
elimi ayağımı bırakıp rampadan inerken bisikletten yuvarlanmayı...
dökülmeyen saçlarımı, ağzımı musluğa dayayıp su içmeyi, damacana siparişi beklememeyi...
üçüncü bir kıyafetin lüks olduğu günleri, 3 öğün düzenli yenen yemekleri...
bazen abimle kavga sebeplerimi... şimdi komik;
"işin bitmedi mi daha, ver şu bilgisayarı"
kışın çizmelerimin içine poşet geçirmeyi...
anneannemin dizine yatıp saçımı okşatmayı...
şimdiki çocuklar büyüyünce ne özler? hiç görmediler ki o güzel günleri...
bilmezler ve özlemezler.
zaten teknoloji de ilerlemiş olur... onun da ilerlemişi makbul.
çocukken yaptığın en büyük hata ne diye sorsalar kız kaçırana para vermek derim...tamam mantar tabancası ve fişeklere verilen paralar bi yana ama kız kaçırana para vermek ayıp.yani şimdi ki aklım olsa hayyatta vermem.o zamanlar sen git kız kaçırana para ver şimdi tırmala.yeğenlerime bakıyorum onlarda veriyolardı.eğittim,1 haftalık kampa aldım.yapmayın dedim.bu kızlar 10 sene sonra size yüz vermez dedim.1 haftalık yoğun eğitimden sonra bu bayramda verdiğim eğitimlerin işe yaradığını görünce kenan işık'tan 500 milyar kazanmış gibi oldum.
dile kolay 5 yeğenimin hayatını kurtardım!.
mantar tabancası denilen olay başlı başına saçmalıktı.yani dünya para verip mantar al sonra ajancılık oyna,yok ben seni önce vurdum,yok sen önce öldün diyip oyunu bitirememe sonra arkadaşına küs 1 saat sonra barış bir daha oynamak için bakkala git
bi dünya daha mantar al bakkalı zengin et.bakkallar çocukların gözüne bakıyor kavga etsinler die tabi siz bunların çok sonra farkına varıyorsunuz.
havai fişek olayı ise daha ilginçtir.veletler parayı verirler fişek alırlar ama sabırsızlıktan dolayı akşamı bekleyemezler ve öğlen 2'de havai fişek atarlar.e tabi ki hiç bir işe yaramaz.sonra bakkala bok atarlar lan bu adamın malları dandik diye.
kızların da çok saçma oyunları vardır.ip atlamak,çember çevirmek gibi.galibi yoktur o oyunların çünkü hiç bir kız yenilgiyi kabul etmez.tıbkı erkeler gibi küserler ama 1 saat sürmez 2-3 gün sürer.ilginçtir küsen kız 2-3 gün kızların grubuna girmez,erkeklere katılır doktorculuk oynayalım der.ve doktorculuk oynanır ne olduğu bilinmeden.tanışılır sonra o size güral porselen'den 75 parça çatal bıçak takımı
aldığını ve size yemek yapıcanı söler.siz de yemeği yemediğiniz halde oyun bozancılık olmasın diye ''yemek çok güzel olmuş'' dersiniz.sonra kız ardadaşlarıyla barışır,ip atlamaya,çember çevirmeye devam eder...
sizde o günden sonra ''doktor olursam arap olayım'' dersiniz.
ve kızları anlamadığınızın o gün farkına varırsınız...
çocuklar sabırsızdır...
keşke çocuk olsam da sabırsız olsam...
öğlen 2 de havai fişek atsam...
hiçbir şey anlamasamda....
dizim uf oldu bugun.
mac yapiyorduk halisahada. gerci agli kaleler vardi, iki tane tas yerine. bir de guzel bir yesil zemin, tas, toz, toprak yerine. bir de koca koca adamlar, omuz omuza mucadeleler... bagiran cagiran da yoktu, gollere itiraz eden, mizikcilik yapan da...
mac sonunda uzerimi degistirirken baktim dizim kaniyordu. bir anda cocuklugum geldi aklima. o sizladi, ben yalanciktan bagirip cagirdim faul diye. o sizladi, ben cikolataya bulanmis agzimi sildim ustume. o sizladi, ben 'sobe!' diye bagirdim sevincle. o sizladi, ben ilk askimi opup kactim arkama bakmadan. o sizladi, ben annemin koynuna girdim saclarimi oksasin diye...
dizim uf oldu bugun. kabuk tutmasini bekledim, bir guzel soyayim diye.
dizim uf oldu bugun. bir anda cocuk olmayi ozledim ben de...
yetişkin her insanın bir kez de olsa duyduğu özlem. tek derdin, vitrindeki oyuncak olduğu, kurdelalı saçlarla okula koşulduğu, tek ağlama nedeninin yaralanan dizler olduğu, anneye özenip domates doğrarken kesilen parmak, okuldaki yıldızlı pekiyi, sokaktaki bisiklet turları, apartman önündeki kola içme yarışları yapılan günlere dönmek istemek. hep orada; o mahallede, henüz ölmemiş anneanneyle, dedeyle yaşamak, hep aynı bakkala gitmek, hep aynı sınıfta olup zamanın durmasını dilemek.
bayramlar vardır cocukken yasanan gercekten cocuk oldugunu hıssettıgın anlar..
kıs ayları ramazanlarda tum aıle ıle toplanıp o heyecanı yasamak..
balon şişirmek vardı küçükken en büyüğünü hangimiz yapardı acaba..
sapanla kuş vurmak becerememek o yaşta can acısını bilmemek..
düşüp kalkmak kalktıkça kabuk bağlayan yarayı sarmak yeniden..
kelebekleri tutmaya çalışmak onların alabildigine sizinle dalga geçmesine izin vererek..
dur durak bilmeden koşmak bir top peşinde,ip atlamak doyasıya..
acının ve üzüntünün yerini alan bir tebessümdü o yıllarda yüzde olan..
bir şeker vardı agzımızdan düşürmediğimiz..
hastalanırken bütün ev halkının üşüşmesi tepenize..
annenin sıcak kucagı vardı bagrına bastığında..
bananın yolunu beklemek her akşam ik önce bir öpücük sonra alınan çikolatalar..
işte hep cocuk olmak var aklımda...
çocuklar hata da yapsalar önemsenmez, çocuk işte denir ve geçiştirilir. oysa ki insan büyüdükçe hata yapma olasılığı çoğalırken diğerlerinin bunlara toleransı azalır.
çocuk olmak hayatın bir çok acı gerçeğiyle yüzleşmemiş olmak demektir ve yapılan yanlışların o kadar da önemsenmemesi demektir.bu yüzden herkes zaman zaman çocuk olmayı özler..