çamur cafer

entry1 galeri0
    ?.
  1. Yağmur şiddetli bir biçimde yağıyordu. Özkan ise sahanın etrafındaki beşinci turunu atıyordu, kafasına koymuştu: o kilolar gidecekti. Boyuna göre kilosu, annesine göre gayet normal olsa da; polis akademisine girmek için fazlaydı. O yüzden her gün en az 10 tur atıyordu çim sahanın etrafında. Şansına bugün hava yağmurluydu, aslında bugün koşmayabilirdi ama kendini biliyordu; bir gün koşmazsa bir daha hiç koşmazdı. Kulağındaki kulaklık ile telefonundan müzik dinliyordu, hareketli parçalar seçmişti, kendince gaza gelecek ve koşu ritmini müziğe göre ayarlayacaktı. Her geçen gün için kendine bir hedef koymuştu: bir önceki günden bir tur fazla koşmalıydı; nitekim ilk beş gün için hedefi her gün 10 tur koşmaktı. Bunu başarmıştı ve sıra altıncı gündeydi.

    Koşu ritmi müzikle birlikte artıyor ve düşüyordu. Ama temposunu ve nefesini ayarlamasını öğrenmişti. Ara ara depar atıyor ve gücünü deniyordu. Orta sahadan kuzeye bakan kalenin korner noktasına kadar tekrar depara kalktı, hava yağışlı olmasına rağmen fena gitmediğini düşündü. Köşeye geldiğinde saatine baktığı sırada ayağı kaydı ve yüzüstü çimlerin üzerine düşüverdi Özkan. Çimlerle yüzü kavgaya tutuşmuşçasına iç içe girmiş; aralarındaki çamur ise onları ayırmaya gayret eden hakem edasındaydı. Kalbi küt küt atıyordu, yorulduğunu hissetti. Gökyüzünden boşalan yağmurun sırtına yaptığı hoş masajı hissetti, yüzü acıyla gülümsedi ve gözlerini yumdu...

    Gözlerini açtığında Selim ile birlikte okuldan kaçış planlarını gözden geçiriyorlardı. Bu onlar için bir ilkti, zira henüz anasınıfına gidiyorlardı. Selim planı söyledi Özkan'a: "öğretmen çıktığında kapının arkasına saklanacağız ve kimse görmeden, koşarak okulun arka tarafındaki duvarın üzerinden atlayıp; evin oraya gideceğiz."
    Özkan: "direkt okulun ön kapısından koşup gitsek olmaz mı? Niye yolu uzatıyoruz" dedi.
    Selim: "ulan kamil bizi görürlerse yakalarlar ve annemize şikayet ederler" dedi ve Selim'in planını uygulamaya geçirdiler. Zil çaldı ve iki çocuk hemen kapının ardına saklandılar, bunu fark eden Cafer: "ne yapıyorsunuz ulan, okuldan mı kaçacaksınız?" dedi, cin gibiydi olayı hemen çözdü ve "bende geleceğim" dedi. Üç kafadar Selim'in uzun metrajlı planını uygulamaya koyuldu. Okulun arka bahçesine vardıklarında el arabasının ardına sindiler ve etrafı kolaçan edip sırayla duvarın oraya koştular. Duvarı ilk aşan Cafer oldu, ardından Selim geldi. ikisi bekliyordu ama Özkan bir türlü gelmedi yanlarına, Cafer: "ulan bu koca götlü Özkan kesin yakalandı" dedi, Selim ses etmedi. "Hay ben senin" diyordu ki Cafer, kafasına Özkan'ın çantası geldi. "Ne yüksek duvarmış" dedi Özkan arkadaşlarının yanına atlarken. Cafer kafasını ovdu, Selim kahkahayı patlattı, Özkan: "sus oğlum yakalanacağız" dedi...
    Evlerinin bahçesine yaklaştıklarında arkaya doğru döndüler ve okulun öğrencilerini sıraya girerken gördüler, günlerden Cuma olduğu için istiklal Marşı vardı. 3 kafadar onları izleyip yaptıkları kaçamağın keyfini konuşuyorlardı. Özkan kaldırımın üzerine oturdu ve var mısınız çivileme oynamaya dedi. Her iki arkadaşı da varız deyince oyun başladı. Çivileme oyunu, hafif çamurlu toprakta çivi ile oynanan ve diğer oyuncuların hareket alanını daraltmak amacını güden bir oyundu. Özkan bu oyunu iyi oynuyordu, ilk hamle ondan geldi ardından Cafer çiviyi sapladı ve onu Selim takip etti. Birkaç başlangıç hamlesinden sonra Özkan Cafer'i iyice sardı ve onun yanmasını sağladı, Selim: "ulan Cafer hiç anlamıyorsun bu oyundan" dedi. Cafer: "hadi oradan be, ben eve gidiyorum" diyerek yanlarından ayrıldı. Selim, Cafer'i kızdırmanın verdiği haz ile mutlu olmuştu. Ha çikolata yiyordu ha Cafer'i kızdırıyordu her ikisinden de aldığı keyif aynıydı. Oyunu Özkan kazanmıştı ama esas olay okuldan kaçmış olmalarıydı... Yarın bunu tüm sınıfa ballandırarak anlatacaklardı.

    Özkan eve geldiğinde üstü başı toz içindeydi, ayakkabıları iyiden iyiye çamura bulanmıştı. Annesi onun bu halini gördüğünde: "bu ne hal, kavga mı ettin" dedi. Özkan "Yok be anne Caferlerle çivileme oynadık" dedi. "Bıktım sizin şu oyununuzdan bir gün batacak çivi bir yerine, olacaksın tetanos ben o zaman soracağım sana" dedi annesi. Eve girdiğinde hemen ayaklarını yıkadı Özkan ve çoraplarını kirli sepetine attı. Hemen içeri gidip televizyonun başına geçti, kardeşi Yasin çizgi film izliyordu. Kumandayı aldı ve izlemek istediği kanalı açtı, Yasin, biraz mutlu biraz kırgın odadan çıktı; mutfakta yemek yapıp söylenmekte olan annesinin yanından usulca geçti; hani hırsız görse helal olsun Yasin sana diyecekti bu sessiz adımlamalar karşısında. Dış kapıyı yavaşça açtı. Abisinin ayakkabılarını özenle eline aldı ve çamurlarını yalamaya başladı. Bunu ara ara yapıyordu, dışarı çıktığında kum yiyor, yağmur yağdığında balkonun demirlerini yalıyordu Yasin. Ailesi birkaç kez doktora götürmüş ve doktor da bunun normal olduğunu, çocukta demir ihtiyacı olduğunu ve vücudun bu ihtiyacı böyle giderdiğini söylemişti. Yani telaş edilecek bir şey yoktu. Hemen her çocukta olması muhtemel davranışlardı bu. Kaldı ki Özkan da evin duvarlarını yalayan, sobanın küllerini yiyen bir dönem atlatmıştı... Yasin abisinin ayakkabılarını temizlemiş ve karnını doyurmuştu. Tekrar eve girdiğinde abisinin yanına gitti hemen. Sessizce onun izlediğini izlemeye koyuldu...

    Ertesi gün okulda Cafer böbürlenerek okuldan nasıl kaçma planı yaptığını, duvardan Özkan'ın nasıl atlayamadığını, çivilemede Özkan'ı nasıl yendiğini anlatıyordu. Özkan ve Selim dışarıdaydı, öğretmenin geldiğini gördüklerinde hemen sınıfa girip yerlerine geçtiler. Öğretmen: "Özkan, Cafer, Selim ayağa kalkın bakalım, dün istiklal Marşı'na kalmayıp neden kaçtınız?" dedi. Cafer hemen: "Özkan söyledi öğretmenim, onlarla gelmezsem beni döveceklerini söyledi" dedi. Selim: "yalancı" diye bağırdı Cafer'e. Özkan ise: "öğretmenim özür dilerim" dedi yalnızca. Öğretmen: "bu yaptığınız çok ayıp beni hayal kırıklığına uğrattınız" dedi ve onları tahtaya kaldırdı, on dakika tek ayak üzerinde kalmalarını tembihledi... Sırtlarını sınıfa dönmüş durumdaydı 3 afacan. Özkan: "bu yaptığın çok ayıp Cafer" derken, Selim: "satıcısın ulan sen, çamurcu" dedi. Cafer ses çıkarmadı, hatasını anlamıştı, arkadaşlarını hemen ispiyonlamış ve suçu onlara yüklemişti. Teneffüse çıktıklarında Özkan öğretmeninin yanına koştu: "öğretmenim çok özür dilerim, Cafer yalan söylüyor" dedi. Öğretmen "biliyorum oğlum" diye karşılık verince; Özkan cesaretlenerek: "çamurcu Cafer" deyiverdi. Öğretmeni: "çok ayıp Özkan o ne biçim laf öyle" dediğinde, Özkan sustu ve arkadaşlarının yanına koştu. Cafer'e küstü, küstüler... Özkan öğretmenle olan konuşmasını Selim'e söyledi ve Cafer'e "çamurcu Cafer" lakabını takmaya karar verdiler...

    Gözlerini açtığında yüzü ekşimişti, gördüğü hayal ile birlikte "senin ağzına tüküreyim Cafer" dedi kendi kendine. Yavaşça doğruldu, kendini toparladı ve yürümeye başladı. Koşacak takati olmadığını farketti ve eve doğru yol almaya koyuldu. Geçmişi düşündü, bir anlık dinlence onu çocukluğuna götürmüştü. Eve varıncaya değin bir ağız dolusu laf etmişti Cafer'e. "Ulan ne çektim senden be" dedi eve girdiğinde. Kapıyı açan annesi: "o ne biçim laf öyle" dedi...
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük