bir tek bu mu, daha neler neler... bir kere okursunuz, sonra zaman geçer. elinize alır sevmeye başlarsınız kitabı, hadi bir daha!
eleştirilecek yanları elbette var, kadın olarak feride ve erkek olarak kamran'ın çok farklı akan hayatları mesela. ama bu, bu kitabın; kitaptaki karakterlerin değerini değiştiremez.
salıncakta geçen sahne de unutulmazlardan.
nasıl yani kitaplar eskimez mi? ölümsüzlük denen bir şey vardı sanki, öyle değil mi?
... Çalıkuşu bugün, defterinin gözyaşlarından kirlendimiş sayfalarına dökülen sonbahar yaprakları içinde müebbeden ölüyor.
Kamran, ben, seni sevmesini senden ayrıldıktan sonra öğrendim.Hatta yaptığım tecrübelerle, başkalarını sevmekte sanma sakın.Gönlümün içindeki derin, hazin, ümitsiz hayalini sevmekte.
Kamran, biz, asıl bugün birbirimizden ayrılıyoruz.Ben, asıl bugün dul kalıyorum... Büyün olan, geçen şeylere rağmen sen yine bir parça benimdin;ben bütün ruhumla senin... (Feride'nin gönlüğü burada bitiyordu.)
Hemde beni bitiriyordu Feride.Herkezin okumasını tavsiye ederim. Ayrıldıktan sonra sevmeyi öğrenmek ne acıdır.
kanal d'nin yaprak dökümü ve hanımın çiftliği'nden sonraki projesi. 8 sezon devam edip yaprak dökümü'nün rekorunu kıracaktır. Başka yeniden çekecekleri dizi kalmadı eskilerden zira. *
edit: ha bir de aşk-ı memnu var. unutmuşuz imhotep kardeşimiz hatırlattı.
3 günde okuduğum ve bayıldığım reşat nuri gültekin romanı çalıkuşu yaramaz hırçın inat fakat bir o kadarda masum feridenin hayat hikayesi ,feridenin ilk gittiği köyden evlatlık olarak aldığı kızı öldüğünde çok üzülmüştüm güzel romandır tavsiye edilir.
ilk okuduğumda çok etkilendiğim roman. ayrıca yaşadığım yer olan bursada geçmesi nedeniyle acaba nerede bu zeyniler köyü diye düşünüp durmama sebebiyet vermiştir. tam da kitabı bitirdiğim sıralarda okula her gün giderken otobüsle yanından geçtiğim ama hiç farketmediğim bir camiyi farkettim, eski bir camiydi ve "zeyniler camii" yazıyordu. hemen aklıma roman geldi tabii ki ama merkezi sayılabilecek bir yerde olduğu için romanda geçen zeyniler köyüyle bir alakası olmadığını düşündüm. ama birkaç hafta sonra o caminin romanda geçen zeyniler köyünün camii olduğunu ve romandaki köyün de eskiden o caminin etrafında kurulu olduğunu, sonra üzerinden yıllar geçtikçe şimdiki şehir görünümünü aldığını öğrenip şaşım şaşım şaşırdım. meğer 4 yıl boyunca zeyniler köyü'nden geçmişiz vay arkadaş.
can yakan, kalp kıran bir gönül hikayesinden sonra alıp başını çalıkuşu gibi yollara düşmek ister insan. ana kucağı gibidir anadolu, belki kapatamaz ama üfler yaraları.
Dağlarda ismini bilmediğim bir ot yetişir. Feride, insan, onu daima koklarsa, bir zaman sonra kokusunu daha az duymaya başlar. Bunun ilacı, bir zaman kendini ondan mahrum etmektir. Hatta bazen -sırf o eski güzel kokuyu yeniden bulmak hırsıyla- herhangi bir kokuyu, mesela bir manasız "Sarı Çiçeği" yüzüne yaklaştırır.
feride'nin son kısımda yazdığı mektup tekrar tekrar okunup ağlanasıdır.
Bu son ayrılık saatinde niçin hakikati saklamalı? Bu okumayacağım defteri ben senin için yazdım Kâmran. Evet, ne söyledim, ne yazdımsa hep senin içindi. Yanlış, çok yanlış bir iş tuttuğumu bugün artık itiraf edeceğim. Ben, her şeye rağmen seninle mesut olabilirdim. Evet, her şeye rağmen seviliyordum, sevildiğimi de bilmiyor değildim; fakat bu, bana kâfî gelmedi. istedim ki çok, pek çok sevileyim, kendi sevdiğim kadar değilse bile -çünkü buna imkân yok- ona yakın sevileyim. Bu kadar sevilmeye benim hakkım var mıydı? Zannetmem Kâmran. Ben, küçük, cahil bir kızdım. Sevmenin, kendini sevdirmenin de bir yolu var, değil mi Kâmran? Hâlbuki ben bunları hiç, hiç bilmiyordum. Senin Sarı Çiçeğin -taş atmak için söylemiyorum Kâmran inan bana, mademki seni mesut etti, ben hayalimde onunla barışıyorum- kim bilir, ne kadar cazibeli bir kadındı? Kim bilir, sana ne güzel şeyler söylüyor, ne güzel mektuplar yazabiliyordu? Ben, belki senin çocuklarına, çocuklarımıza iyi bir anne olacaktım. Bu kadar.
Kâmran, ben, seni sevmesini senden ayrıldıktan sonra öğrendim. Hatta yaptığım tecrübelerle, başkalarını sevmekle sanma sakın. Gönlümün içindeki derin, hazin, ümitsiz hayalini sevmekle.
Zeyniler mezarlığının kenarlığında, rüzgârın sonbahara kadar haykırıp ağladığı uzun gecelerde, Çeçen arabalarının ince sesli, yanık çıngıraklarının titrediği bu ovalarda, Söğütlük bahçelerinin ılık iğde kokularıyla dolu yollarında, ben, hep seninle yüz yüze, senin hayalinin kollarında yaşadım. Yarın, karısı olacağım bîçare adam, beni zambak gibi masum bir kız zannediyor, ne yanlış!
Sevdanın hiçbiri, bu dul kadın ruh ve vücudunu benim kadar hırpaladığını, yıprattığını zannetmiyorum.
Kâmran, biz, asıl bugün birbirimizden ayrılıyoruz. Ben, asıl bugün dul kalıyorum... Bütün olan, geçen şeylere rağmen sen yine bir parça benimdin; ben bütün ruhumla senin...
ama gel gör ki bir yüzüklerin efendisi kadar kıymeti bilinmemektedir. biz türkler harbiden, bak harbiden diyorum, en büyük nankörlüğü kendimize yapan bir milletiz.
kütahya'da gözlemeci. çalışanlarının genel itibariyle öğrenci olmasından sıcak karsılamaları vardır ve kütahya'nın soğuk esnafından bunalan insanlar için muhabbet edilesi sahibini bünyesinde barındıran bir yerdir. kütahya'da bir öğrencinin tanışmama ihtimali yoktur.
12 yaşında kitabı okuduktan sonra ileride ne olmak istiyorsun diye soran öğretmenime ,köy öğretmeni ama doğuda ..cevabını verince,yüzündeki alaycı gülümseyişi bana hatırlatan çok özel kitap
usta aktör sadri alışık' ın '' miralay hayrullah bey '' karakterine hayat verdiği tv dizisi. işte o diziden sadri alışık' ın bir monoloğu...
miralay hayrullah bey : sonra bir gece, ona yazdırdığım bir raporu arıyordum odasında, birden elime bir defter geçti hatıra defteri idi. zavallı o deftere bütün hayatını, bütün acılarını yazmıştı. o zaman yarasının ne kadar ağır olduğunu anladım. o zaman, senden ümidi kestim ve yaşadığım müddetçe onu korumaya karar verdim. istanbul' da arkadaşlara mektup yazıp sizi adım adım takip ettirdim, karınızın öldüğünü öğrendim bu arada benim o menhus hastalıkta ilerlemeye başlamıştı. bir kaç aylık ömrüm kalmıştı. bir sabah onu yanıma çağırdım ve vasiyetimi bildirdim... kendisini senin ayağına gönderiyorum, gene senden kaçmaya kalkarsa ölüceğini bilsen de bırakma. emin ol, kollarında ölürse zevkinden ölmüş olucak, aramızdaki nikaha gelince sadece bir oyundan ibarettir. ferideyi sana, çiçeklerden daha saf ve temiz olarak teslim ediyorum.