hemen altında da küfre benzeyen bir beddua yer alıyordu:
tanrı'nın zalimi şirret gibidir
benimçin bok gibi helva yediler
birisinin helvasını yemek onun ölümünden kinaye idi; bunu biliyordu, ama ' küfür töredir; kazanca göredir'' tekerlemesinden ne anlamak gerekirdi. herhalde bütün istanbul'un dilinde dolaşan şu küfür taciri helva tablakarı bu dükkanın sahibi olmalıydı. bir ara hafız çelebi'den duyduğuna göre; helvacılardan biri küfür sözleri alıp satmaya başlamış da bilhassa şiir biçiminde küfür icat edenler artık küfürlerine burada yüksek fiyattan telif bedeli alıyorlarmış. rivayete göre adam namuslu küfürbaz imiş ki satın aldığı bakir bir küfrü yalnızca bir kişiye satıyor, elinde daha evvel kullanılmış küfür tutmuyormuş. hatta küfür satın aldığı kişilere bu küfrü unutmaları için yemin ettirdikten sonra parasını verdiği, küfür satın almak isteyen kişiye de -rastgele küfür satmak yerine en uygun küfrü vermek- sorguya çektiği son zamanlarda istanbul sokaklarında sık konuşulur olmuştu. söylendildiğine göre bilhassa yeniçeri kahvehanelerinin gediklileri sık uğruyorlarmış. yeye, bütün bunları aklından geçirirken '' herhalde şu tezgah arkasında konuşan usta bu küfür taciri, karşında oturan adam da bir müşteri olsa gerek!'' diye düşünmeden edemedi. evet, evet, mutlaka bu adam o küfür taciri olmalıydı. çünkü parmağıyla müşterisine gösterdiği levhada tam da hfız çelebi'nin sıraladığı sorula yer alıyordu:
''küfredeceğin kişi kaç yaşlarında?''
''toplumda mevki ve makamı nedir?''
''çoluk çocuk sahibi mi?''
''sakatlığı var mı?''
''...?''