ilkokul 3. sınıftaydım. hastalıktan geberiyorum, okula falan gidemedim tabi. evdeyim, yatıyorum, götü bacağı yaymışım. sıkılıyorum da, bilgisayarım yok o zaman, okuyacak kitabım yok, bitmiş hepsi. manyak gibi okuyorum ta o zamanlardan evet.
annem kafasını uzatıyor kapıdan.
- oğlum markete gidiyorum, bir şey ister misin?
+ kitap bul bana bir yerden.
- bitti mi onlar (komidinin üstündekileri gösteriyor)
+ (başımı sallıyorum evet anlamında)
- tamam alırım bir şey. görüşürüz.
+ görüşürüz.
annem çıkıyor gidiyor. ben de o sırada uyuyakalıyorum. annem gelmiş, bana bir kitap bırakmış, farkında bile değilim hiçbir şeyin. gözümü açıyorum yavaşça. kendime geliyorum, ovalıyorum gözlerimi falan. içerden annemin sesini duyuyorum, mutfakta bir şeyler yapıyor, müzik sesi var biraz da. geldiğini anlayıp, umutla kafamı çeviriyorum komidine.
turuncu bir kitap var orada. gözüme çarptı. kalınca bir şey. elime alıyorum, kapağına bile bakmadan içini açıyorum, korsan mı değil mi bakmak için. korsan. sinirlenerek anneme sesleniyorum.
- ya niye korsan aldın!
+ başka bir şey yoktu, diğer kitaplar sana ağır gelirdi. (o sırada yanıma geldi)
oflaya poflaya kapatıyorum kitabı, adına bakıyorum. kapağında harry potter ve azkaban tutsağı yazıyor. ilgi çekici de bir kapak resmi var, hoşuma gidiyor. bir oğlan bir kuşun üstünde uçuyor falan (o kuştu tabi ki o zaman benim için, aslında hipogrif o). renkli bir dizayn. hoş yani.
açıp başlıyorum okumaya. üç bölümü bitiriyorum bir çırpıda. tam kapatıyorum kitabı, gözüme arkasından bir şey çarpıyor. ufak bir kare içinde üç yazıyor. tekrar çağırıyorum annemi.
- ya bu seri miymiş?
+ öyle sanırım.
- baksana 3 yazıyor. gidip 3. kitaptan mı başlattın beni.
+ ne bileyim oğlum ben.
- yarın çıkınca bir baksana dışarı. bulursan al diğerlerini.
bulamıyor. ben de okumuyorum bunu, kenarda duruyor öyle. inat ettim, o ikisi elime geçecek önce.
her neyse. işte buydu benim harry potter'la tanışma hikayem. gel zaman git zaman ilk 4 kitaba ulaştım ve bitirdim zamanında. 5. kitabı bekledim aylarca ve harry potter kitabı beklemenin zevkini yaşadım. o yıllar boyunca, yani yaklaşık 4 sene boyunca başka hiçbir kitabı okumadım. sadece bunları. baştan başladım, tekrar okudum. sıkıldım ortadan bir sayfa açıp okumaya başladım. bilmediğim şey kalmadı. başka hiç kitap okumadım, sadece bunları. müthiş zevk aldım, hiç sıkılmadım.
yeri geldi ingiltere'de 86 yaşına basan bir dedenin doğum gününe gittiğimde odasında harry'nin asasının bir kopyasını gördüm. kitaplarını gördüm, fransızcalarını ve ingilizcelerini. posterlerini gördüm, astıkları ve asmadıkları. o zamanlar ingilizcem yok, halam tercüme ediyor. 1920ler'de doğmuş bu adam, böyle bir şey okumadığını söylüyor ve bitmeden ölürse gözünün açık gideceğini ekliyor. (o zaman melez prens daha yeni çıkmıştı.)
merak ediyorum, soruyorum çocuk kitabı mı sizce, diye. halam çeviriyor. kesinlikle hayır, diyor. yazar müthiş bir dünya yaratmış. her şeyiyle bambaşka bir dünya. çocuk kitabı diyebileceğin şey cinderella olur, pinokyo olur diyor. gülüşüyoruz. dolabını açıyor, cüppelerini gösteriyor. üstünde gryffindor arması var. çocuk gibi biriktirmiş adeta. gözlerim yaşarıyor, sarılıyorum.
öldüğünün haberini alıyorum, türkiye'ye döndüğümde. ondan tam bir ay sonra da ölüm yadigarları kitabı satışa çıkıyor.