karakuşi

entry4 galeri
    1.
  1. Türkçedeki “karakuşî” hükümlerin kaynağı Bu sahifelerde daha önce Türk dilindeki tarihi deyimlerin kaynaklarını vermiştik. Burada Türkçemizdeki tamamen manasız ve hiç bir mantığa dayanmadan verilen hükümler için kullanılan “Karakuşi” deyiminin dilimize nereden ve nasıl girdiğini anlatalım. Konu ile ilgili büyük ustamız rahmetli Şevket Hıfzı Rado’nun eski kaynaklardan derleyerek günümüze ulaştırdığı bu deyimin kaynağı şöyledir: “.... DiLiMiZE bir takım yabancı kelimeler den baska öyle bir takım tabirler girmiştir ki, bunların nereden geldiklerini, asıllarının ne olduğunu öğrenmek istiyenler ekseriye meçhuller karşısında kalırlar. Halbuki asıllarını bilmediğimiz bu tabirlerin altında çoğu zaman bir hikaye, hem de bazen oldukça hoş bir hikaye yatmaktadır. Dilimizdeki ‘Karakuşi’ tabiri de bunlardan biridir. Neden bir takım manasız ve bilhassa mantıksız hükümlere “Karakuşi” hükümler diyoruz? ‘Karakuşi hükümler’ aslında ’Karakuşvari hükümler’ demektir. Kimdir veya nedir bu Karakuş ki, saçmalıklar hep ona yamanır? Karakuş’un, bir zaman yaşamış, acayip hükümler veren bir adam olduğu kulağıma çalınmştı. Fakat aslını doğrusu bilmiyordum. Geçenlerde elime geçen bir eski kitapta, ‘Nevadürü’z-Zürafa’ adlı bir risalede ‘Karakuş’ olduğu gibi ve bütün hikayeleriyle karşıma çıktı. ismi dilimizde hala yaşayan Karakuş’u merak edenler bulunur diye burada onu anlatmak istiyorum. Karakuş’un kimliği Karakuş bir Arap veziri idi. Onun acayip ve gülünç hikayeleri meşhur Arap müellifi Hafiz imam Süyuti’nin yazdığı bir risalede ilk defa okunmuştur. Bu risale ortaya çıkınca herkesin pek hoşuna gitmiş ve dostları imam Süyutiye Hicri 899 (M. 1493) senesinde Kahire’de Tulun camiinde ders verirken risalesinde adı geçen Emir Bahaeddin Karakuş’un ve ona madedilen hikayelerin aslı olup olmadığını sormuşlar. imam Süyuti de cevap olarak demiş ki : - Bunlar büsbütün asılsız şeyler değildir. Muhammed bin Segri’n - Nasiri kitabında Emir Bahaeddin Karakuş’un Mısır Sultanı Salahaddin Yusuf bin Eyyub’un veziri olduğunu söyler. Emir Bahaeddin Karakuş, Kahire’de Hakimi Camii’nin yanındaki ‘Elsahip’ adlı meşhur caddenin sahibi imiş. Kendisi mert, saf, vaktini hayrat ve sevap işlemekle geçirir bir zat idi. Fakat zaman zaman yaptığı dalgınlıklardan kolay uyandırılamayacağını bildiği için, her sene Sultan Salahaddin, adeti olduğu üzere, ilkbaharda Şam’a giderken dönünceye kadar saltanat işlerini yalnız ona bırakmaya cesaret edemez, oğlu ile beraber, ikisini birden kendisine vekil bırakırdı. Fakat Hicri 561 (1165) senesinde veliahdın vefatı üzerine saltanat işlerini iki ay müddetle yalnız Karakuş’a bırakmıs, o sırada yaptığı acayip icraat dolayısiyle, üzerine bir takım garip hikayeler düzülmüstür. Emir Bahaeddin Karakuş’a atfedilen bu hikayeler fıkra fıkra şunlardır: -Bir gün bevvaplar Karakuş’un gömleğini kurutmak için ipe asmışlar. Gömlek bir aralık ipten yere düşünce bunu Karakuş görmüş: ‘Eğer ben içinde olaydım, kırılıp paramparça olurdum’ diyerek Allaha şükredip bin dirhem sadaka vermiş.
    -Karakuş’un her sene birçok sadaka vermek adeti imis. Bir sene adet ettiği miktarda sadakasını verip tamam etmiş. Derken huzuruna fakir bir kadın çıkmış. Kocasının öldüğünden ve gömülmesi için kefen tedarik edemediğinden bahsederek bir kefen satın almak icin kendisine bir miktar para vermesini rica etmiş. Karakuş bu senenin sadakası bitmiş olduğundan: ‘inşaallah gelecek sene gel de sana bir kefen veririmdemesi üzerine kadın hayretler içinde çıkıp gitmiş. -Bir gün koca sakallı iki adam Karakuş’un huzuruna gelip sakalsız bir adamdan: ‘Bu bizim sakalımızı yoldu diye şikayet etmişler. Karakuş davacıların sakallarının büyüklüğünü ve şikayet ettikleri adamda sakal olmadığını görünce: ‘O sizin sakalınızı yolmamış belki siz onun sakalını yolmuşunuz!’ diyerek: ‘Sakalsız adamın sakalı büyüyünceye kadar şu iki adamı hapsedin!’ diye emir vermiş.
    0 ...