her bayram sabahı olduğu gibi bu bayram sabahı da erkenden kalktım. elimi yüzümü yıkadım. cicilerimi giydim. yemeemi yedim. harçlığımı aldım. *
çıktım dışarı oh hava ne kadar da güzeldi. dedim ulan kendim çok dini bi insan sayılmam ama iyi ki bayram var dedim. insanlar en güzel kıyafetlerini giymiş çoluğuyla çocuğuyla sokakta yürüyorlardı*. neyse tam bakkala doğru yolumu çevirmişken o da ne. apartmanın altındaki merdivenlerin demirlerine bağlanmış, ipini çekiştirerek mölüyordu. durdum ve ona baktım. sonra gözgöze geldik. o da durdu. bana doğru bi adım attı. ipinin gerildiğini farkedip bir adım geriye gitti. ben ona iki adım yaklaştım. gözlerini benden hiç ayırmıyordu. apartmana baktım kimse var mı pencerede diye, kimse yoktu. düşündüm salıversem baksana yaşamak istiyor belli. o an salak gibi gülümsedim hayvana. içinden demiştir napıyo lan bu diye. eminim kesin demiştir. ben inek olsam ben de derdim. zaten salamazdım hayvanı çünkü ipi sımsıkı bağlıydı. hayvan da öh kocamandı yani bi salsam onu çoluk çocuk tanımaz. bi de babamları 6 buçuk milyar borca mı sokçam durup dururken.
onu orada bıraktım arkamı dönüp baktığımda tamamen bana doğru dönmüş kafasını iyice dikleştirmiş fakat gözleri hala bendeydi. şimdi o aramızda yok. üzgünüm bu kadar insanın inandığı bir şey yüzünden gittiğin için. evet ben bundan sonra et yine yiycem. seni gördüm o halde, bidaha et yiyemem diye bi şey yok. uzaylılar insanları kaçırıp yese nasıl hissederdik acaba, din min tanır mıydık diye düşünüp empati kurdum ve şu sonuca vardım, ne kadar hayvanız.