ordan burdan duyduklarıyla kendine hastalık teşhisi koyan insanlar hep tuhafıma gitmiştir. arkadaşım iki satırlk tanımdan nereye varıyorsun hele psikolojik rahatsızlıklar o kadar geniş bir görecelilik içerirken neden kendini o 'hastalıkla' niteliyorsun.
filhakika bu kadar saçma bulduğum bir durumu fiilen uygulayacağımı tahmin edemezdim. n'oldu peki. sabah akşam insanlara şikayet ettiğim ruh halim aynı cümlelerle bu hastalığın tanımında geçiyordu.
şöyle bir şey bu hatalık; sabah uyanıyorsun içinde bir huzursuzluk, "zaten dünya sana en çok ne verebilir ki, hiç istemediğin şartlara direniceğine teslim ol, pes et güzelim. nedir hayat bu kadar." okula gidene kadar intihar yolları ve yazacağın intihar mektubu üzerine düşünüyorsun. kendi cenazeni düşünüyorsun, annenin çığlıklarını falan kendi ölümüne ağlamaya başlıyorsun otobüste. nasıl olsa alışır diyorsun, kararlısın. öğle üstü bir neşe geliyor sana -nerden geliyorsa- arkadaşlarınla neşeli sohbetler ediyorsun, kitap alıyorsun kendine; deli gibi bir enercik hal var üstünde. sevinçle dönerken eve yolda bir on beş dakika yine mutsuzluk çöküyor üstüne, son on beş dakikada kırk kere gözlerine yaş hücum ediyor. otobüsten inip eve yürürken yine normalsin, "amaan intihar ne ya, ben mi verdim bu canı... hem bir şekilde savaşmak lazım." akşam yemeğinin yarısında ağlamaklısın diğer yarısında deli neşeli. bir şekilde geceye kadar değişen ruh durumlarıyla ulaşıyorsun. gece yatarken yine ölümünü düşünüp ağlıyorsun. acaba "hayatımdaki herkese kendi suçları olmadığına dair mektuplar mı yazsam?" diye düşünüp uyuyorsun.
bu entryden çıkarılacak iki ders var.
bir, büyük konuşma; iki, intihar acizliktir, ya da kendi ölümünü seçme erkliğidir?!