bana kalırsa, güzel bir nesnenin niteliklerinin bizim üzerimizdeki etkisinden başka bir şey olarak görülemez; bu etkiler bizim başımızı dündürür; bizi yakıp kavurur; eğer bu nesneye sahip olursak memnun oluruz; sahip olmamız mümkün değilse ümitsizliğe kapılırız. peki bu duygunun temeli nedir? arzu. bu duygunun devamı nedir? delilik. dolayısıyla, güdümüze sadık kalalım ve etkilerinden kendimizi koruyalım. güdü, nesneye sahip olmaktır; o halde, sahip olamaya çalışalım, ama "bilgelikle" ona sahip olur olmaz ondan yararlanalım; yararlanamıyorsak kendimizi teselli edelim: benzer binlerce başka nesne, çoğu zaman da daha iyisi, onun kaybı karşısında bizi teselli edebilir; tüm erkekler, tüm kadınlar binbirine benzer:
sağlıklı bir düşünmenin etkilerine direnebilecek aşk kesinlikle yoktur. oh! duyuların sonucunu bizim içimize gömerek, bizi asla bir şey görmeyecek hale sokan, ancak çılgınca tapilan bu nesneyle var olmamiza yol açan bu sarhoşluk ne büyük bir aldatmacadır!"
yaşamak bu mudur?
"bu, bize deliliğin etkilerine pek benzeyen metafizik hazlardan başka mutluluk birakmayarak kanimizi emen ve kemiren yakıcı bir ateş içinde kalmayı istemek değil midir?"
bu tapılası nesneyi eğer her zaman sevmek zorundaysak, onu asla terk etmeyeceğimiz kesinse, bu da bir zırvalık olur, ama en azından bağışlanabilir.
bu olabilir mi? bu ezeli bağların asla yalanlamadığına çok örnek bulabilir miyiz?
birkaç aylık hazzin ardından nesne bir süre sonra gerçek yerine yerleştiğinde, onun sunaklarında yaktığımız günlük bizim yüzümüzü kızartır ve artık çoğu zaman bizi baştan çıkartabileceğini bile düşünemez hale geliriz.