bu noktada "büyük kurtarıcı" dediğimiz niteleme, kimler için neler ifade etmekte buna bakmalıyız. ömr-ü hayatında "kurtarmak", "kurtarılmak" eylemini eylem içinde bulunmadan, babasının serveti, nüfuzu ile yaşayan insan için algının "ben yattım, o kurtardı" şeklinde olması normal geliyor.
örnekler, bu gibi konularda anlaşılırlığa vesiledir ve örnekleyelim hemen... sen, yüzme bilmiyorsun ve günün birinde denize düşmüş çırpınmaktasın. az-buçuk yüzme bilen birisi gelip de sana, elini uzatıyor. bu durumda kendini, karaya attığında adama "ben zaten çırpınıyordum, elini uzattınsa banane" mi der insan olan, insanlığını muhafaza eden?
bu arada henüz farkettim ki örnek de cuk oturmuş konuya. osmanlı'nın son dönemlerinde ciddi bir çırpınışın varlığı kendisini sezdirir. ki farklı siyasi düşüncelerin, kendince geliştirilen çözümlerin sebebi de budur. mandacılığı savunanın bakış açısından kurtuluş manda olmaktayken, osmanlıcılığı savunan adama göre var olan devlete sahip çıkmalı, ölünecekse de o devletin ölümüyle ölünmelidir. bunun gibi onlarca farklı oluşum(resmi ve gayriresmi) vardır ve hemen herkes tarafından da bilinir tüm bunlar. zihinsel engellilere öğretmenlik yapıyormuş gibi hissetmek istemiyorum kendimi. gerçekten de kötü bir hissiyat oluşturuyor(karşımdaki insan sağlıklı olduğuna inanırken bunu yapınca hakaret ediyormuş gibi hissediyorum.). dolayısı ile bu kısmı geçiyorum.
ayrılığın ve ikilemlerin bu denli had safhada olduğu, halkın ise perişan düştüğü bir dönemde bir adam çıkageliyor(ki vahdettin ile yaptığı son yüzyüze görüşme bu noktada göreve tayin edildiğini, lâyık görüldüğünü kanıtlar niteliktedir. içeriği kimse tarafından bilinmese de samsun seyahatinden hemen önce olması bile bu ihtimali güçlendirir.) ve bütünlüğü sağlamak adına şehir şehir dolaşıp insanlara bir şeyleri anlatıyor. onları örgütlüyor, onlara değerli olduklarını hissettiriyor ve olası tehlikeleri de gözler önüne seriyor. oysa o insanlar, devlet-i ali'nin ırzına geçilirken de samsun'da, erzurum'da, amasya'da, sivas'ta,... hayatlarını sürdürüyorlardı. peki neden direnemediler? çünkü; birinin, onlara o cesareti vermesi, ne yapacaklarını göstermesi gerekiyordu. o adam da benim bakış açımdan "kurtarıcı" olan mustafa kemal atatürk'tür.
ve bakış açınız "halk olmadan nah yapardı tüm bunları" diyerek bok atmamıza sebep olacak kadar sığ ise osmangazi ne yapabilirdi tek başına? veya fatih'in ne haddine istanbul'u fethetmek. ama baktığımızda fatih sultan mehmet'ten önce defalarca kuşatılan istanbul, bir türlü düşmemiş. neden peki? daha mı güçsüzdü ordu? veya fetih esnasındaki kadar güçlü bir ordu kurulamaz mıydı? surları yıpratmak için daha adamakıllı toplar dökülemez miydi?
velhasılı kimileri saçmalamanın bin bir yolundan bin tanesini tükettiler. ben sonuncusunu bekliyorum artık şu saatten sonra. sonra mı? savcılığa kendimle ilgili suç duyurusunda bulunacağım...