düzelmeyen ve düzelmeyecek olan imajdır.
türkiye cumhuriyeti tarihinde 2. defa "-ciler" ile "-ci olmayanlar" dönemi yaşanıyor. daha önce "menderesciler" ile "menderesci olmayanlar" vardı ancak o dönemde bu gayet normaldi keza 2 parti vardı ancak şu anda çok partili dönemin en iyi dönemini yaşamamıza rağmen günümüzde "tayyipciler" ile "tayyipci olmayanlar" çatışması vardır. bu çatışmanın baş aktörü de malesef başbakandır. çünkü; kucaklayıcı bir yapısı yoktur. sözleri devamlı olarak çelişmektedir. sabah "yok" dediği bir şeye, akşam "var" diyebilmektedir. demokrasiden dem vurup diktatörce hareketlerde bulunmaktadır. bakıznız akp toplam seçmen sayısının %26'sının oyunu alarak mecliste %65 çoğunluk sağlamıştır. bu mudur demokrasi? başbakan çıkıp "cumhurbaşkanını akp olarak biz belirleriz" diyebilmektedir, bakınız meclis ile mutabakat çerçevesinde değil, "akp". yani biz belirleriz siz uyarsınız, demokrasilerde böyle bir şey yoktur. bu dikta rejiminin light halidir. asker konuşunca demokrasi yaralanıyor ama başbakan "biz" deyince demokrasinin en tatlı anları yaşanıyor. bu mudur? recep tayyip erdoğan halkı kendisine karşı soğutmuştur. keza akp'ye oy vermeyen insanlar bile akp iktidara geldiğinde bakalım ne olacak diye beklediler, destek verdiler... ancak gün olup devran döndü antipati kazandı kimi yerde düşmanlığa dönüştü... ve bu antipatinin tek sorumlusu da recep tayyip erdoğan'ın ta kendisidir.
yapılan yerel ihalelerde akp il meclis üyesi olmayanın neredeyse kazanamadığı bir ortam yaratıldı... rüşvet, adam kayırma aldı başını gitti... iki sene önce adana'nın bir köyünde imamlık yapan bir zat, bir ilçeye turizm müdürü olarak atandı... bu mudur liyakat ilkesi? kadrolaşmanın en büyük örneğini trt'de görebilirsiniz... yönetim kurulu üyeleri arasında tgrt, kanal 7, stv'de çalışmamış kişi neredeyse yok. trt başbakanın aleyhine olan bir şeye sansür uyguluyor... kemal unakıtan için birbiri ardına çıkan af yasaları, hüseyin çelik'in eğitimi imamlaştırması, ormanların talanı... işte bu ve bunun gibi icraatlar kabinenin başında bulunan ve her eleştiriyi saldırı algılayıp etrafı azar yağmuruna tutan recep tayyip erdoğan'ı antipatik yapmaya yetip de artmaktadır.
kendisi belediyecidir ve istanbul'u da bir dünya kenti gibi değil, bir 3. dünya ülkesinin bir kenti gibi yönetmiştir. 1994'ten bu yana istanbulda gölge başkandır, hala da öyledir. ancak 1994 yılından beri istanbul'un nasıl büyük bir köye dönüştüğü aşikardır. 12 yılda topu topu 4 km metro hattı yapılmıştır. trafiğe ve imar talanına dur denilmemiştir. istanbul bir metropoldür ancak yönetim biçimi ise felakettir.
futbol federasyonuna aday belirleme, tehdit etme, diğer spor branşlarının federasyonlarında gsgm mehmet atalay eliyle aday belirleme, seçimi istedikleri şekilde sonlandırma, yerel yönetimlerinde tek aday çıkmasını istemeleri ve bu adayın merkez tarafından belirlenmesini istemek, olmayınca seçim iptal etmek, seçilen kişiyi azletmek... demokrasiyi yaralayan şeyleri en başta yapmak, demokrasiyi sadece kamusal alanda türban serbesitisi sanmak... işte bunlardır recep tayyip erdoğan'ı antipatik kılan.
imaj demek ramsey'den giyinip ramsey'in parası ile çocukları okutmak demek değildir...
imaj hiçbir şeydir, susuzluk her şey... bizim susuzluğumuz güçlü bir türkiye'dir ve malesef sayın başbakan güçlü bir türkiye oluşturamamıştır, oluşturacak bu kudret de kendisinde malesef yoktur...
ha, bu ülkede bunu oluşturacak siyasetçi var mıdır? malesef bu soruya da net olarak "evet vardır" demek imkansızdır.