*eski'ye yabancılaşma durumları bittikten sonra artık eski sevgili kıvamına gelen o aşkı gömmek kalır geriye tek yapılması gereken. gece hortlamalarına da son verecek kadar sağlam olmalı hem de.
şuan aklımdan her ne geçiyorsa yazıcam hiçbişeyi sakınmadan.. duygularım konusunda şuan olmamam gerektiği kadar açık sözlü olcam.
"miş" gibi değil, olduğu gibi yazıcam. en yalın haliyle. * şu an tıka basa doluyum bu garip duyguyla ve atmam gerek içimden. işte bu yüzden yazıyorum..
* * *
sadece varlığında huzur veren basit sokakların kısa ve az sözcükle sessizliğini bozmadığımız merdivenlerinde kaldı aşk. hemen yandaki esnaftan gelen bi bardak çayın dibinde kalandı. o anlardan ibaretti. yorucu bir akşamüstü, vapurla kadıköy'den eminönü'ne bırakmaktı seni, 10 ay görmemek üzere.. işte buna aşk denebilirdi ancak. onca zaman elini dahi tutamayacağın o kadını 'ağlamamak için üst dudağını içeri çekmek' gibi bir isteksizlikle uğurlamaktı.. özlemiyo değilim. hayır hayır pişman da değilim hiçbir şeyden! şu anki durumumuz en olması gereken, en güzeli şimdiki zamandır hep. çünkü her kime değer verdiysem geçmiş zamanda kaldılar. sen de en nadide parçası oldun geçmişin.. şuan benimle olanlar işte asıl değeri hak edenlerdir.. hem zaten diğer türlü ancak mutsuzca devam ederdik birbirimizi üzmeye.. senle ilgili olumsuz hiçbir duygu yok içimde inan. işimi zorlaştıran da bu ya zaten.. ben ne kadar istemesem de artık hala hayatımın bi'yerlerinde olman omzuma istemediğim kadar yorucu bir yük oluyor bu yüzden. bu da seni mutlu ediyodur belki de. ama biliyo musun umrumda değil.
her geçen gün üzerine bir avuç toprak atmak, diri diri can vermesini izlemek.. hem cenazenin sahibi, hem de ölünün kendisi olmak bu. gömdüğünde, tıpkı bir bedenin toprağın altındaki acziyeti kadar zavallıca can verecektir acılar içinde, zamanın kollarında.. hem üzerine toprak atıp hem de yasını tutması hayli zor. fakat neticede yapman gerekiyor bunu. "seni hayatta bırakmam!" vaatleriyle donatılmış her aşkın bittiği o yerde, söylenen o sözün * tam da "hayatta" kalmaması gereken tarafını öldürmüş oluyorsun böylece, hem sözünde de durmuş oluyorsun.. hehe (: ve "her şey bittikten sonra ise..." gibi bir cümle de yok aslında. inanmak istediğin ölçüde "bitiyor her şey". mesele de bu ya zaten. ama bu senin "aşk"ı nasıl tanımladığına da bağlı. (bkz: aşk/@maydonez)
yalnız, unutmak istemiyorsan dahi zamanın senin o tanımının karşısında öyle sağlam, öyle zıt bir duruşu vardır ki.. sen ne dersen de, o yine bir yolunu bulup geçmiş zamana emanet ediyor o toz konduramadığın aşkını. basite indirgiyor ve fark etmeni sağlıyor. sonunda gün geliyor daha iyi hissettiriyor. hayatını customize ettiğin o kişinin ayarlarından çıkıp kendi default ayarlarına dönüyosun eninde sonunda. yani özetle abicim; hiçbir şey yapamıyosan bile, zamana bırak gitsin.
basit bir alışkanlığından yoksun olduğunda bile nasıl çıldırır insan, düşün ki bu her noktasıydı hayatının yaşarken. ilgilenmediğinde yaramazlık yapan, koltukları tırmalayan kedi gibi veya sevmesen de nakaratını mırıldandığın o saçma şarkı gibi tırmalar her yerini aklının, içten içe.. kesip atmak istedikçe içine düşmen gibi, çaresiz bi durum. hareket ettikçe daha da battığın bir bataklık.. işte tam da onu gömdüğün o mezardır aslında batmakta olduğun bataklık..