içimizdeki yaralar özeldir, onlar bizim zayıflıklarımız, kırılmışlıklarımız acıyanlarımız, sızlayanlarımızdır. o yüzden çok özeldir.
insanın içindeki yaralar tamamen yok olmaz, kanaması dursa bile kabuk bağlar, kabuğu düşmüşse bile izi kalır.
içimizdeki yara çok büyük de olsa, yara hala kanıyor da olsa, istemediğimiz sürece kimse görmez onu..
yaralarımız özeldir. kat kat sarar kuşatırız onları, görünmezliğine görünmezlik katar hatta becerebilirsek, yok bile sayarız. ama vardır, oradadır ve sadece izden ibaret kalmış bile olsa, mutlaka hayatımıza bir uzantısı olmuştur.
bu yaraları herkese açmayız, açtıklarımız ise bizdendir, Bizdir..
onların karşısında olabildiğince soyunup otururuz, hiç bir giysiye, zırha, maskeye ihtiyacımız yoktur. Belki, belki de sadece saçlarımızı dökeriz üzerimize..
çırılçıplak, olabildiğince yalın, ürkek bir masumiyetle, ama alabildiğine cesurca dururuz karşısında. yaralarımız açıktır ve yüreğimiz avuçlarındadır.
biliriz ne avucundaki yüreği incitecek, ne yaralarımızı kanatacak..
nefesi ile yüreğimizi okşarken dudakları yaralarımızı sağaltacak.. Birlikte yeniden güç bulacak ve arınacağız.
yüreğimizi avucuna verdiğimiz her insan, yaralarımızın birazını onarır. ama giderken elde olmayan bir şekilde yeni yaralar bırakır. iz haline gelmiş bir yaranın yanına, kanayan yeni bir yara..
yaralarımı seviyorum.
kabuğa dönmüş her yarama dokunduğumda, acı ile karışık mutluluk ta duyuyorum. onlar benim mutluluklarım aynı zamanda..
ne yaralarımı gösterdiğime pişman oldum, ne edindiğim yeni yaralara..