Henüz gitmiş değilim ama ankara gibi hüzünlü bir şehre yakıştıramadım ben burayı. Bir de "yazın çok güzel" gerçekten denmiş, e güzel insan Ankara'nın yazı yoktur ki ankaralı için. Ankara kıştır, pıt pıt düşen kar taneleridir, sigara dumanını içine çektiğin anda ağzının donmasıdır, yağmurlu gecelerde arkadaşlarınla içtiğin sıcak çikolatadır ankara. Nuri bilge ceylan'ı en çok yakıştırdığım kenttir. Fonda çalan sigur ros'un en güzel kombine olduğu/olacağı memlekettir benim için.
Ama o hüzünlü kimliğinden sıyrıldı, her yeri renkli, uzaktan neona bulanmış gibi duran
avm'ler aldı ankara'da. Benim çocukluğumda sadece atatkule vardı, bayramlarda kuzenlerle oyun salonuna doluştuğumuz sinemaya da megapol ya da metrol'e giderdik. O beton yığınlarını sanki zihnimdeki anıları yıkıp üzerlerine diktiler. Maziden geriye hiçbir şey kalmadı, bu yüzden de 2 senedir ne aradım ne sordum ankara'yı, ama ankara ne los angeles'tır ne de çölün ortasına dikilmiş yapay cennet las vegas. Ankara interstate 60'tır, ucuz motelleri ve onların çaklak duvarlarıyla seni karamsarlığın kollarına bırakn
her anını öyle bir depresiflikle yaşarsın ki benzerini ancak mart ayının bir günü sabah 7'de ankara'da bir evde uyanmakta bulabilirsin ..
Edit: taps diye bir mekan varmış, bebek'teki taps karşında öküze bile ilham verecek boğaz olduğu tat vermiyorken ankara'da bence hiç mi hiç çekillmez.