az önce tesadüfen 100. bölümünün son 15 dk'sını izlediğim gerçekten ırak, gerçeğe benzetilmek istenen ama kendi fikirlerini, düşüncelerini içine katarak işi çığırından çıkaran bir senaryosu var. son sahnede bir gardiyan abdullah öcalan'a benzetilen kişiyi öldürmek için havalandırmada onu kıstırmaya çalışıyor. havalandırma bölümünde yalnız kaldıklarında apo, gardiyana korka korka, köşeye çekile çekile yalvarıyor. Sonra özel istihbarattan iki sivil polis gelip izinsiz bir şekilde hapishaneye girebiliyorlar, çünkü kapıda sadece bir tane güvenlik bekçisi var ki o da üniversitelerin girişlerinde bekleyen gariban, asgari ücretle çalışan elemanlara benziyor... neyse lafı uzatmadan çatıdan gelip apo'yu kurtarıyorlar bu arada sivil polislerden biri apo'yu öldürecek gardiyan tarafından öldürülüyor...
burdan filmin yönetmenine, senaristine ve geri kalanların ebelerine sesleniyorum. bir defa hani çok değil herkes biraz da olsa 80'li yılların ne kadar zor şartlar taşıdığını biliriz, sıkı yönetimler, her tarafta askerler, jandarmalar... öbür yandan sağ-sol davası, işkenceler ve ölümler...
bu korkarak bir köşeye sinen adam -baştan söyleyeyim sempati duymuyorum- o yıllarda herkesin yapamadığı şeyi yapmış, kalkmış bir örgüt kurmuş*, kendince kalkmış devlete, statükoya karşı çıkmış. bütün bu işkenceler, ölümlere rağmen...
stv'nin bu çok muhteşem dizisi kalkmış bu adamı korkağın biri olarak gösteriyor bu sahnede ki öyle böyle değil.
ikincisi bu istahbattan gelen özel adamlar hapishanenin içinde cezaevi komutanıyla aptalca bir kovalamaca yaşıyor. senarist herhalde ilkokul yıllarında "tavşan kaç tazı tut" oyununu oynamamış ki, içinden geçenleri buraya yansıtıyor.