air20

entry479 galeri
    395.
  1. sana gelen bir mesaj bu. ama sen okuyamadın. eminim çok etkilenirdin. ikimizin de çok sevdiği bi arkadaşımız tarafından yazılı.

    ne kadar uzun yazsam sanki o kadar anlatabilirmişim gibi sana hissettiklerimi. bugün anlamsız şeylerden şikayet ederken aklıma geldin. ağlamak o kadar anlamsız bir şeyki saatlerce aynı hızda sürebiliyor, ardında hiçbir şey bırakmadan. yurda döndükten sonra ozan odasına gitti ben de bilgisayar lab. ına geldim. içimden bir ses sözlüğe bak dedi. çok karanlık kubi, ardından düşünmek çok karanlık. kendime her boğazıma bir şey düğümlendiğinde seziyi düşün diyorum. ailen de var tabi ama aklıma hep sezi geliyor. sen gittikten sonra hiçbir şey değişmedi. mado'da oturduğumuz ve bana ''sen de mf de sürün'' dediğin masa yaşlanmıştır belki biraz. belki de biraz ozanların bodrum katı yaşlandı. zaman o kadar hızlı akıyor ki ağzıma almak istemediğim bir zaman geçmiş, yine adını ağzıma almak istemediğim o olayın ardından. ne yazmak istediğimi bilmiyorum. sanki bir kağıda yazsam okuyamayacaksın da bir de buradan yazıyorum. fanilerin en basit psikolojisi işte. orada çok mutlu olduğunu biliyorum. kubi, aklıma gelmişken hakan günday'ı bana öğrettiğin için çok teşekkürler. piç'i okuduktan sonra tesadüf eseri kütüphanemde aylar önce alınmış ve elimi sürmediğimi farkettiğim ''kinyas ve kayra'' yı buldum. o kadar uzun bir kitap ve her sayfasında sanki sana okuyormuşum gibi o kadar korkuyorum ki sona bir sayfa daha yaklaşmaktan. salakça işte. ben hala ben olan emirhan'ım. biraz olgunlaştım belki, belki biraz daha, hatta daha da fazla. ama 29 mayıs'ın ilk saatlerinde seziyle oturduğunuz yerden dans edişini izlediğiniz emirhan'dan çok da fazla uzak değilim. nelere üzülüp, kimler için ağlamışım. ağlamak ne ki hani bir iş için götünü yırtsan ne kadar anlamsız olursa olsun en sonunda dersin ki bu bu yüzden böyledir. ağla ağla sonunda bulduğum tek şey bir kaç şarkı ve üzülmek. üzülmek de bir adım ileriye atmıyor. ne ki bir adım ötesi? ne yani? nereye? ne zaman? ne olacak? kimse gelip demeyecek mi şurada şunu yapın onu göreceksiniz diye? nasıl yani? ne anlamsız kubi allah aşkına nasıl yoksun ya, nasıl? isyan değil bu, sadece çaresizliğin içinde çaresiz kalmak. oradasın diyoruz, o zaman orası bize çok yakın. aklıma geldiğin zaman gözlerimle etrafı tarıyorum, diyorum ki kesin kubi benim gözlerimden etrafta bir şey gördü ve görmemi istiyor, daha dikkatli biri olup çıktım. daha manalı. daha neli bilmiyorum. oradaki tüm mülakatları geçip mantıklı cevaplarınla gözlerini açık bıraktığını biliyorum. korktuğumda yada mutlu olduğumda sıcak bir katman var orada, biliyorumki soğuksa sıcak tutan, sıcaksa soğuk. böyle koruyor hayalleri ve bizi hatıralarımız. zaten nedir ki hatıralar, ne yaparlar akıp giden zamanı yaşanır kılmaktan başka, ölüm nedir ki, ne yapar yani gidenlerin ardından fani bir melekle yaşamış olduğunu sana farkettirecek kadar, gözyaşı nedir ki, çaresizliğin dışa vurup yeniden nefes almanı sağlayacak kadar ihtişamlı. adımlar atıyorum kubi, adımlar atıyoruz belkide, ama benimkilerin hepsi beni sana daha da yaklaştırıyor, hayatlar yaşıyoruz kimin olduğunu bilmediğimiz, belimizdeki soğuk tabancalarımız ölüm, hepsi kalbimize doğrultulmuş bu kadar ince bir ip üzerinde canlı kalıp kalmamamız, insanlar tanıyoruz ve dövmeler yapıyoruz kalplerine, bazen geçici bazen olmayan. öss'ye iki gün kala sanlı denen arkadaşınla yaptığın dövme muhabbetini keşke daha dikkatli dinleseydim kubilay, belki insanların kalplerine kalıcı dövme nasıl yapılır senden öğrenirdim.
    0 ...