bu dünyaya yakışmayacak kadar güzel bir kadın. kitaplarını bir kere okumak, cümlelerin altını bir kere çizmek yetmiyor. tekrar tekrar okuyup, kalın çizgiler çekmek gerek düşüncelerine. bu dünyada başka bir kadındı tezer özlü. nilgin marmara gibi, onun içinde bu dünya bir bekleme salonuydu. artık yok, hiç bir zaman olmadı zaten.
"
...
iki Avrupalı yanıma yaklaşıyor:
- Yunan adalarından bine gitmek istersen, yaşamın tehlikedeyse, motor var, sen bırakabiliriz,
diyorlar.
- Öyle bir şey yok,
diyorum.
Öğleden sonra, öteki koyda Süm'le oturuyoruz.
- Sabah, Sorgun'a birlikte yürüdüğüm çocukla yattım,
diyorum.
- Sen delisin,
diyor.
- Beni rahat bırakın, rahat dolaşmak, dilediğimi yapmak istiyorum,
diyorum.
- Hayır, hastalandın. istanbul'a gitmelisin,
diyor.
Kumsalda koşmaya başlıyorum.
- Delidir! Yakalayın!
diye arkamdan bağırıyor. işte o an gene deliriyorum.
Gece. Köy evinde mum ışığında oturuyoruz. Bir erkeğin elini tutuyorum. Onun elini tutmasam, kendimi gerçekten boşlukta duyuyorum. Beynim gene boşluğa fırlayacak gibi oluyor. Sert, keskin davranışlı, kişiliğini henüz pek anlayamadığım bir kocam daha var. Fırtına gibi köy odasına giriyor. işte o an gerçekten deliriyorum. Biraz istediğim gibi davranmaya başladığımda, götürülüp, demir parmaklıklar gerisine kitleniyorum. Oysa bu adamla, beni doktor ve kliniklerin eline bırakmasın diye evlendim. Evlenirken ondan tek istediğim bu oldu. Hastalanırsam evde kalmak, plaklarımla, kitaplarımla sevdiğim bir iki eşyayla olmak ve çay içebilmek istiyordum. Sabaha karşı Antalya’dan kalkan bir uçağa yetişmek için, muhtarın arabasına biniyoruz. Kliniklere dayanacak güçü henüz toparlayabilmiş değilim. Gitmek istemiyorum. "